Kur’an ve Sünnet’i esas aldı
Yasama ve hüküm verme noktasında İmam Ali, Kur’an ve Sünnet'in temel kaynak oldukları hususu üzerinde yoğunlaştı. İstihsan ve kıyas gibi diğer kaynakları bir kenara attı. Zaten bunlar hiçbir şekilde ilâhî hükümlerin şer’î kaynakları olamazlardı
08.11.2024 11:36:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
İmam Ali'nin (a.s) iktidara geldikten sonra attığı önemli adımlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
Yasama ve hüküm verme noktasında İmam, Kur'ân ve Sünnetin temel kaynak oldukları hususu üzerinde yoğunlaştı. İstihsan ve kıyas gibi diğer kaynakları bir kenara attı. Zaten bunlar hiçbir şekilde ilâhî hükümlerin şer'î kaynakları olamazlardı. (Nehc'ül Belâğa, Hutbe: 125).
Öte yandan İmam (a.s), Hz. Peygamber'in (s.a.a) ibadet ve ahlak sistemi ile ilgili sünnetini de yeniden canlandırdı. Kendisinden önceki halifelerin içtihatları veya uygulamaları neticesinde dine bulaşan bidatleri da ayıkladı. (Sahih-i Müslim, Kitab-u Salât'it-Teravih; Müsned-i Ahmed, 5/406; Sahih-i Buharî, Kitab'ul-Hums, Bab: 5, Hadis: 2944; Sünen-i Ebu Davud, 2/Hadis: 1622).
İmam Ali (a.s), İslâm toplumunda hareket edecek, İslâmî deneyime önderlik etmeye katkı sağlayacak, İslâm toplumunun korunmasına yardımcı olacak salih mü'minlerden oluşan bir kitle oluşturmayı da başardı.
Öyle anlaşılıyor ki Hz. Ali (a.s) bu hareketi, Hz. Peygamber'in (s.a.a) hayatında ve O'nun emri doğrultusunda fiilen başlatmıştı. Nitekim Peygamberimiz (s.a.a) de İslâmî hareket açısından duyarlılık sahibi olduğunu gördüğü kimselerle sözleşme ve onları gözetme görevini Hz. Ali'ye (a.s) veriyordu.
Bu gibi kimseleri Hz. Ali'nin çizgisine sarılmaya teşvik ediyordu. Öyle ki daha Peygamberimizin (s.a.a) hayatında "Şiat-u Ali/Ali şiası=Ali taraftarları" denen bir grup oluşmuştu. Bu grup şu isimlerden oluşuyordu: Ammar b. Yasir, Selman-i Farisi, Ebuzer, Cabir b. Abdullah el-Ensarî, Mikdad b. Esved ve Abdullah b. Abbas... Bunlar, Hz. Peygamber'in (s.a.a) vefatından sonra İslâmî deneyimin geçtiği onca zorluklara rağmen bu çizgiden ayrılmadılar.
Emir'ül-Müminin Ali (a.s), halifeliği teslim alınca, vefakâr ve zorlu mü'minlerden bir topluluk onun etrafında kümelendi. İmam (a.s) onlara eskisinden daha fazla özen gösterdi, onları özel olarak risaletin öngördüğü şekilde hazırladı. Hayatın değişik alanlarına dair çeşitli ilimleri onlara öğretti. Bu saygıdeğer sahabiler de İslâm risaletini destekleme, imamlığa dayanak oluşturma, İslâm'ın hükümlerini çarpıtılmalardan, sapmalardan ve çürümelerden koruma alanında üzerlerine düşen görevi hakkıyla yerine getirdiler.
Müslümanların idaresini haksız yere ele geçiren kimselere karşı sergiledikleri tavır gerçekten göz kamaştırıcı ve kahramanlara yakışır türdendi. Bu kahramanlara aşağıdaki isimleri örnek gösterebiliriz: Malik-i Eşter, Kumeyl b. Ziyad en-Nahaî, Muhammed b. Ebu Bekir, Hucr b. Adiy, Amr b. Hamık el-Huzaî, Sasaa b. Sûhan el-Abdî, Ruşeyd el-Hacerî, Haşim el-Mırkal, Sehl b. Huneyf...
Yasama ve hüküm verme noktasında İmam, Kur'ân ve Sünnetin temel kaynak oldukları hususu üzerinde yoğunlaştı. İstihsan ve kıyas gibi diğer kaynakları bir kenara attı. Zaten bunlar hiçbir şekilde ilâhî hükümlerin şer'î kaynakları olamazlardı. (Nehc'ül Belâğa, Hutbe: 125).
Öte yandan İmam (a.s), Hz. Peygamber'in (s.a.a) ibadet ve ahlak sistemi ile ilgili sünnetini de yeniden canlandırdı. Kendisinden önceki halifelerin içtihatları veya uygulamaları neticesinde dine bulaşan bidatleri da ayıkladı. (Sahih-i Müslim, Kitab-u Salât'it-Teravih; Müsned-i Ahmed, 5/406; Sahih-i Buharî, Kitab'ul-Hums, Bab: 5, Hadis: 2944; Sünen-i Ebu Davud, 2/Hadis: 1622).
İmam Ali (a.s), İslâm toplumunda hareket edecek, İslâmî deneyime önderlik etmeye katkı sağlayacak, İslâm toplumunun korunmasına yardımcı olacak salih mü'minlerden oluşan bir kitle oluşturmayı da başardı.
Öyle anlaşılıyor ki Hz. Ali (a.s) bu hareketi, Hz. Peygamber'in (s.a.a) hayatında ve O'nun emri doğrultusunda fiilen başlatmıştı. Nitekim Peygamberimiz (s.a.a) de İslâmî hareket açısından duyarlılık sahibi olduğunu gördüğü kimselerle sözleşme ve onları gözetme görevini Hz. Ali'ye (a.s) veriyordu.
Bu gibi kimseleri Hz. Ali'nin çizgisine sarılmaya teşvik ediyordu. Öyle ki daha Peygamberimizin (s.a.a) hayatında "Şiat-u Ali/Ali şiası=Ali taraftarları" denen bir grup oluşmuştu. Bu grup şu isimlerden oluşuyordu: Ammar b. Yasir, Selman-i Farisi, Ebuzer, Cabir b. Abdullah el-Ensarî, Mikdad b. Esved ve Abdullah b. Abbas... Bunlar, Hz. Peygamber'in (s.a.a) vefatından sonra İslâmî deneyimin geçtiği onca zorluklara rağmen bu çizgiden ayrılmadılar.
Emir'ül-Müminin Ali (a.s), halifeliği teslim alınca, vefakâr ve zorlu mü'minlerden bir topluluk onun etrafında kümelendi. İmam (a.s) onlara eskisinden daha fazla özen gösterdi, onları özel olarak risaletin öngördüğü şekilde hazırladı. Hayatın değişik alanlarına dair çeşitli ilimleri onlara öğretti. Bu saygıdeğer sahabiler de İslâm risaletini destekleme, imamlığa dayanak oluşturma, İslâm'ın hükümlerini çarpıtılmalardan, sapmalardan ve çürümelerden koruma alanında üzerlerine düşen görevi hakkıyla yerine getirdiler.
Müslümanların idaresini haksız yere ele geçiren kimselere karşı sergiledikleri tavır gerçekten göz kamaştırıcı ve kahramanlara yakışır türdendi. Bu kahramanlara aşağıdaki isimleri örnek gösterebiliriz: Malik-i Eşter, Kumeyl b. Ziyad en-Nahaî, Muhammed b. Ebu Bekir, Hucr b. Adiy, Amr b. Hamık el-Huzaî, Sasaa b. Sûhan el-Abdî, Ruşeyd el-Hacerî, Haşim el-Mırkal, Sehl b. Huneyf...