Prof. Dr. Haydar Baş'ın eşsiz kaleminden:
İSLAM ve MEVLÂNA
Buraya kadar Mevlana Hazretleri'nin muhtelif yönlerini ortaya koymaya çalıştık. Gördük ki, Mevlana, takva derecesinde İslam'ı yaşayan, İslam'ı ilim, amel ve hal olarak benliğine sindirmiş bir insan-ı kâmil, bir Hak dostu ve bir Peygamber varisidir.
Ele alınan bütün yönleri ve hususiyetleriyle Mevlana bir gerçektir, vakıadır, insanlık için güzel bir numûnedir. Ancak bütün bu güzellik ve mükemmelliklerin etrafında toplandığı temel bir gaye var ki bu da kulluktur.
Mevlana kulluk sınavının hikmetlerini şöyle açıklamakta:
"...İnsana acı gelen, tatsız gelen emir olmasaydı, güzel, çirkin, taş, inci bulunmasaydı / Nefis, şeytan, hevâ ve heves, yaralanmak, çalışmak, savaşmak olmasaydı / Padişah, kullarını ne adla ne lakapla çağıracaktı a perdesi yırtılmış kişi ?/ Nasıl o sabırlı, o hilim sahibi diyecekti? Nasıl o babayiğit, o hikmet elde etmiş diyecekti? / Sabırlılar, gerçekler, yoksulları doyuranlar, yol kesen olmadıkça, lanetlenmiş şeytan bulunmadıkça nasıl olur; nasıl belirir, anlaşılır?"
Hürriyet Allah'a kulluktadır.
Mevlana'ya göre kulluk imana tanıklık eder:
"Şu namaz da, oruç da, hac da, hep inanca tanıklık eder / Şu zekat vermek, armağan sunmak, hasetten vazgeçmek de içteki gizli şeye tanıklık etmektedir / Oruç der ki: Bu kişi, helâlden bile çekindi, harama nasıl el atar? / Zekat der ki: O kendi malından ayırdı da yoksula verdi, din ehlinin malını nasıl çalar?"
Mevlana, vasiyetinde de kulluk görevlerini hatırlatmakta ve insanları kulluk görevlerini yerine getirmeye davet etmektedir.
"A ulu kişi, gücün yettikçe, peygamberlerle erenlerin yolunda çalış, çabala. Birisi inanç yolunda kulluk yolunda yürür de bir soluk olsun ziyan ederse kafir olayım ben."
Kulluk, insan ve insanlık açısından en büyük realitedir. Varoluşun gayesini, hayatın mânâ ve mantalitesini ifade eder. Kulluktan daha anlamlı bir iş insan için mevcut değildir. Kulluk nüktesinin kaybolduğu her hareket anlamsız, her ümit sonuçsuz ve her teşebbüs nihâi olarak başarısız kalmaya mahkumdur.
Mevlana, yeni bir din vazetmemiştir. Bütün varlığı ile İslam'ı yaşamıştır. Onun mantığı kulluk mantığıdır. Allah'tan gayrı olan her şeyin kalpten çıkarılmasıdır.
İslam'ın dışında kulluk aranmaz. Onun eserlerinde İslam vardır. Kulluk ancak İslam ile yaşanır. Ne der Mevlana:
"Yaşadığım müddetçe Kur'an'ın bendesiyim Hz. Muhammed'in (sav) yolunun toprağıyım ben Birisi benim sözümden bundan başka bir söz Naklederse, ondan da o sözden de uzağım".
Vuslat kullukla mümkündür
Mevlana, "Mihrabı dost cemali olan kimse için, yüz çeşit namaz, yüz çeşit rüku ve secde vardır" der. Bu konuda Cenab-ı Hak: "Ne yana dönerseniz Allah oradadır" buyurmuştur. Resulullah da (sav): "Namaz mü'minin miracıdır" buyurmuştur.
Evet, "Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarttım" buyurulmuştur. Bu büyük bir gerçektir. Mevlana şöyle der: "Elinden geldiği kadar kul ol, sultan olma, Gûy denilen top gibi mütevazi ol, cevgân olma." Kulun elinden kulluktan başka birşey gelmez.
Mevlana'ya göre, benliğin olduğu yerde kulluk olmaz. Zira benlikte, gurur ve kibir vardır. Nitekim bir hadis-i şeriflerinde Peygamberimiz: "Kalbinde zerre kadar kibir olan cennete girmez. Kalbinde zerre kadar iman olan cennete girer" buyurmuştur.
Mevlana, kulluğu, Hakk'ın kalplere nazar etmesine bağlıyor. Mesnevi'sinde: "Dostun kulluğu sana henüz elvermemişken (sana kulluk nasip olmamışken) şahlığa meylin nereden zuhur etti?" der. Demek ki, şah olabilmek nefsini mağlup etmeye bağlıdır. Nitekim Peygamberimiz, "Pehlivan rakibini değil, kızdığı zaman nefsini mağlup edendir" buyurmuştur.
Allah aşkına, insan, kullukla vuslat edebilir: Vecd halinin zuhuru kullukla mümkündür. Nitekim Mevlana: "Ya Rab, bana aman ver. Kalbimden irade kudretimi de sen aldın. Namaz kılarken, acaba yaptığım rüku tam oldu mu, imamlık eden kimdir, Allah hakkı için bunların hiç birinden haberim yok" demiştir. Nitekim Fahr-i Kainat Eefendimiz, ibadet esnasında vecd halinde iken karısı Hz. Aişe, "Ya Resulullah (sav) bu hal ne?" diye sorduğunda cevaben, "Sen kimsin?" diye sorar. Hz. Aişe (ra), "Ben Aişe'yim.", "Aişe kimdir?" diye sorar. Hz. Aişe de: "Karın Aişe, Ya Resulullah" diye açıklamak zorunda kalır. O vecd halinde aralarında böyle bir konuşma geçer.
Mevlana, bu tatlı gerçeği, "Âşıklar daima namazdadırlar. Aşkın sarhoşluğu bulunan başlar, ne beş vakitle istirahat eder, ne beşyüz binle..." sözleri ile anlatır.
"Kulluk sadece cesetle değil, gönülle ibadet etmektir. Ezan sesleri kalbimin mescidine öyle muhrik gelir ki, onun tesiri ile gönül mabedimin kapısı aşk ateşiyle yanıyor."
"Zahid sakalını tıraş edinceye kadar, ârif, Allah'a ulaşır"
Bütün bu sözler Hz. Mevlana'ya aittir.
İSLAM ve MEVLÂNA
Buraya kadar Mevlana Hazretleri'nin muhtelif yönlerini ortaya koymaya çalıştık. Gördük ki, Mevlana, takva derecesinde İslam'ı yaşayan, İslam'ı ilim, amel ve hal olarak benliğine sindirmiş bir insan-ı kâmil, bir Hak dostu ve bir Peygamber varisidir.
Ele alınan bütün yönleri ve hususiyetleriyle Mevlana bir gerçektir, vakıadır, insanlık için güzel bir numûnedir. Ancak bütün bu güzellik ve mükemmelliklerin etrafında toplandığı temel bir gaye var ki bu da kulluktur.
Mevlana kulluk sınavının hikmetlerini şöyle açıklamakta:
"...İnsana acı gelen, tatsız gelen emir olmasaydı, güzel, çirkin, taş, inci bulunmasaydı / Nefis, şeytan, hevâ ve heves, yaralanmak, çalışmak, savaşmak olmasaydı / Padişah, kullarını ne adla ne lakapla çağıracaktı a perdesi yırtılmış kişi ?/ Nasıl o sabırlı, o hilim sahibi diyecekti? Nasıl o babayiğit, o hikmet elde etmiş diyecekti? / Sabırlılar, gerçekler, yoksulları doyuranlar, yol kesen olmadıkça, lanetlenmiş şeytan bulunmadıkça nasıl olur; nasıl belirir, anlaşılır?"
Hürriyet Allah'a kulluktadır.
Mevlana'ya göre kulluk imana tanıklık eder:
"Şu namaz da, oruç da, hac da, hep inanca tanıklık eder / Şu zekat vermek, armağan sunmak, hasetten vazgeçmek de içteki gizli şeye tanıklık etmektedir / Oruç der ki: Bu kişi, helâlden bile çekindi, harama nasıl el atar? / Zekat der ki: O kendi malından ayırdı da yoksula verdi, din ehlinin malını nasıl çalar?"
Mevlana, vasiyetinde de kulluk görevlerini hatırlatmakta ve insanları kulluk görevlerini yerine getirmeye davet etmektedir.
"A ulu kişi, gücün yettikçe, peygamberlerle erenlerin yolunda çalış, çabala. Birisi inanç yolunda kulluk yolunda yürür de bir soluk olsun ziyan ederse kafir olayım ben."
Kulluk, insan ve insanlık açısından en büyük realitedir. Varoluşun gayesini, hayatın mânâ ve mantalitesini ifade eder. Kulluktan daha anlamlı bir iş insan için mevcut değildir. Kulluk nüktesinin kaybolduğu her hareket anlamsız, her ümit sonuçsuz ve her teşebbüs nihâi olarak başarısız kalmaya mahkumdur.
Mevlana, yeni bir din vazetmemiştir. Bütün varlığı ile İslam'ı yaşamıştır. Onun mantığı kulluk mantığıdır. Allah'tan gayrı olan her şeyin kalpten çıkarılmasıdır.
İslam'ın dışında kulluk aranmaz. Onun eserlerinde İslam vardır. Kulluk ancak İslam ile yaşanır. Ne der Mevlana:
"Yaşadığım müddetçe Kur'an'ın bendesiyim Hz. Muhammed'in (sav) yolunun toprağıyım ben Birisi benim sözümden bundan başka bir söz Naklederse, ondan da o sözden de uzağım".
Vuslat kullukla mümkündür
Mevlana, "Mihrabı dost cemali olan kimse için, yüz çeşit namaz, yüz çeşit rüku ve secde vardır" der. Bu konuda Cenab-ı Hak: "Ne yana dönerseniz Allah oradadır" buyurmuştur. Resulullah da (sav): "Namaz mü'minin miracıdır" buyurmuştur.
Evet, "Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarttım" buyurulmuştur. Bu büyük bir gerçektir. Mevlana şöyle der: "Elinden geldiği kadar kul ol, sultan olma, Gûy denilen top gibi mütevazi ol, cevgân olma." Kulun elinden kulluktan başka birşey gelmez.
Mevlana'ya göre, benliğin olduğu yerde kulluk olmaz. Zira benlikte, gurur ve kibir vardır. Nitekim bir hadis-i şeriflerinde Peygamberimiz: "Kalbinde zerre kadar kibir olan cennete girmez. Kalbinde zerre kadar iman olan cennete girer" buyurmuştur.
Mevlana, kulluğu, Hakk'ın kalplere nazar etmesine bağlıyor. Mesnevi'sinde: "Dostun kulluğu sana henüz elvermemişken (sana kulluk nasip olmamışken) şahlığa meylin nereden zuhur etti?" der. Demek ki, şah olabilmek nefsini mağlup etmeye bağlıdır. Nitekim Peygamberimiz, "Pehlivan rakibini değil, kızdığı zaman nefsini mağlup edendir" buyurmuştur.
Allah aşkına, insan, kullukla vuslat edebilir: Vecd halinin zuhuru kullukla mümkündür. Nitekim Mevlana: "Ya Rab, bana aman ver. Kalbimden irade kudretimi de sen aldın. Namaz kılarken, acaba yaptığım rüku tam oldu mu, imamlık eden kimdir, Allah hakkı için bunların hiç birinden haberim yok" demiştir. Nitekim Fahr-i Kainat Eefendimiz, ibadet esnasında vecd halinde iken karısı Hz. Aişe, "Ya Resulullah (sav) bu hal ne?" diye sorduğunda cevaben, "Sen kimsin?" diye sorar. Hz. Aişe (ra), "Ben Aişe'yim.", "Aişe kimdir?" diye sorar. Hz. Aişe de: "Karın Aişe, Ya Resulullah" diye açıklamak zorunda kalır. O vecd halinde aralarında böyle bir konuşma geçer.
Mevlana, bu tatlı gerçeği, "Âşıklar daima namazdadırlar. Aşkın sarhoşluğu bulunan başlar, ne beş vakitle istirahat eder, ne beşyüz binle..." sözleri ile anlatır.
"Kulluk sadece cesetle değil, gönülle ibadet etmektir. Ezan sesleri kalbimin mescidine öyle muhrik gelir ki, onun tesiri ile gönül mabedimin kapısı aşk ateşiyle yanıyor."
"Zahid sakalını tıraş edinceye kadar, ârif, Allah'a ulaşır"
Bütün bu sözler Hz. Mevlana'ya aittir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.