Bir arif-i billahı yemek ziyafetine davet ederler, kalp gözü açık olan Hak dostu orada bulunanları ibretli ibretli seyrederek tefekküre dalar ve derin bir iç çektikten sonra gönül aleminden diline şu cümleler dökülür... - Allâh Allâh, ne garip dünya; yüzler var melek gibi, yüzler var Nemrut gibi...HikmetlerBu hadise de gösteriyor ki, Allâh'a dost olmanın alâmeti, onun ilâhî nûrunun gönülleri ve çehreleri münevver kılmasıdır. Kısaca evliyâullâh, görüldüğünde Allâh'ı hatırlatan müstesnâ sîmâlardır. Çünkü yolları, Allâh yoludur. Onlar hakîkat kervanının yüce rehberi Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in ahlâkı üzeredirler. Nitekim onun bir hâli de, harfsiz ve sözsüz bir şekilde sadece sîmâsıyla bile Allâh'a davetçi olmasıydı. Öyle ki, yabancı bir tüccar, Onun gül yüzünü gördüğünde:"Bu yüz yalancı yüzü olamaz!" diyerek sadece bu sebeple îmân etmişti. (Tirmizî, Kıyâme, 42; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 451)Bu itibarla her kul, yürüdüğü, gezdiği, dolaştığı her yer ve mekânda müsbet veya menfî etrafına devamlı olarak sözsüz bir şekilde, yâni hâli ile bir şeyler söyler, binbir intibâ bırakır ve -dikkatli yahut dikkatsiz - sayısız bakışlara muhatap olur. Kimbilir nice tanımadığı ve tanışmayacağı kimseler onun oturuşunu, kalkışını, konuşmasını, bakışlarını ve davranışlarını, yâni hâlini seyrederek beğenir ve kendi fıtratına uygun bularak örnek alıverir. Bilmelidir ki kâinât, ilâhî neşvenin kaynağıdır. İnsan denen bu güzel muammâ, ilâhî neşvenin hârika tecellîsidir. İlâhî neşvenin muhtevâsındaki sâlihler ve kâmiller, ölmeyen insanlardır; zîrâ onlar, insanlığa nümûne bir ömür sürmeleri neticesinde hayatları cesedlerinden sonra da devam eder.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.