‘Kim, onları severse Beni sever’
Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in peygamberimizin oğulları olduklarına dair deliller
23.06.2023 08:31:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in peygamberimizin oğulları olduklarına dair deliller.
Bunun en açık kanıtı Mübahale ayetidir. Zira ayette geçen "oğullarımız" ifadesi ile Hasan ve Hüseyin'in kastedildiği hususunda bütün tefsir bilginleri görüş birliği halindedir.
Bu hadise aynı zamanda bir cahiliye anlayışını da ortadan kaldırmayı hedefliyordu. Bu anlayışa göre bir insanın gerçek oğulları kızlarının oğulları değil ancak oğullarının oğulları idi.
Mübahale olayı bu anlayışı yok etmiştir. Zira Peygamber, oğullarını çağıracağını söyledi ve ertesi gün İmam Hasan ve İmam Hüseyin'le birlikte mübahaleye geldi.
Selman-ı Farisî'den nakledildiğine göre Peygamberimiz şöyle buyurdu:
"Hasan ile Hüseyin Benim oğullarımdır. Kim, onları severse Beni sever. Kim, Beni severse Allah onu sever. Allah, kimi severse onu cennete koyar. Kim, o ikisinden nefret ederse Benden nefret etmiş olur. Kim, Benden nefret ederse Allah ondan nefret eder. Allah kimden nefret ederse onu cehennemine koyar."
Muaviye'nin kölesi Zekvan diyor ki:
"Muaviye, "Bu iki oğlanı Peygamberin oğulları diye adlandıran hiç kimseyi tanımıyorum. Onlara, Ali'nin oğulları deyin" dedi.
Bir süre sora oğullarını şeref listesine yazmamı emretti. Ben de oğullarının ve oğullarının oğullarının adlarını yazdım. Fakat kızlarının oğullarını listeye almadım. Listeyi bu şekilde Muaviye'ye götürdüm. "Yazıklar olsun sana! Büyük oğullarımın adlarına yer vermedin" dedi.
Ben "Onlar da kim?" diye sordum. "Falan kızımın oğulları benim oğullarım değiller mi?" dedi.
Ben dayanamadım ve dedim ki, "Allah aşkına nasıl oluyor da senin kızının oğulları oğulların oluyor ama Fatıma'nın oğulları Peygamberin oğulları olmuyor?" dedim. O şu karşılığı verdi: "Ne oluyor sana Allah canın alasıca. Sakın bu sözün başkasının kulağına gitmesin."
İmam Hasan Muaviye'ye delil olmak üzere şöyle dedi:
"… Allah'ın Resulü nefislerden kendisi ile birlikte babamı, oğullardan benim ile kardeşimi ve kadınlardan annem Fatıma'yı bütün insanlardan ayırıp çıkardı. Biz O'nun ailesi, eti, kanı ve nefsiyiz. Biz ondanız, O da bizdendir."
Ünlü tefsir bilgini Fahri Razi, "Biz ona İshak'ı ve Yâkub'u armağan ettik. Hepsini doğru yola ilettik. Daha önce de Nuh'u ve onun soyundan gelen Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u doğru yola iletmiştik ve Biz iyilere böyle karşılık veririz. (ve yine) Zekeriya'yı, İsa'yı ve İlyas'ı da. Hepsi de sâlihlerdendi" ayetinin İmam Hasan ile İmam Hüseyin'in Peygamberimizin oğulları olduğuna delalet ettiğini söyledikten sonra, "Denildiğine göre Ebu Câfer Muhammed Bâkır, bu ayeti Haccac b. Yusuf karşısında delil gösterdi" diyerek sözlerini bağlar.
Amr b. el As, İmam Ali'ye gönderdiği bir elçi aracılığıyla, birkaç mesele yüzünden onu ayıpladığını bildirdi. Bu meselelerden biri de Hz. Ali'nin Hasan ve Hüseyin'i Resulullah'ın oğulları olarak adlandırması idi. Hz. Ali, Amr b. As'a şu cevabı gönderdi: "O rezil oğlu rezile de ki, eğer o ikisi Resulüllah'ın oğulları olmasa idi, babasının dediği gibi Resulüllah'ın soyu kurumuş olacaktı."
İmam Hasan da bazı vesileler ile bu konuda konuşmuştur. Nitekim İmam Hasan'ül Mücteba, babasının ölümünden sonra yaptığı bir konuşmada şunları söylüyor:
"Ey insanlar! Beni tanıyan tanıyor. Tanımayanlara gelince ben Ali'nin oğlu Hasan'ım, ben Peygamberin oğluyum. Ben vasinin oğluyum."
Bir defasında Muaviye, Hz. Hasan'dan minbere çıkıp konuşma yapmasını istedi. O da minbere çıkıp konuşma yaptı. Konuşmasının bir yerinde şöyle dedi: "Eğer yeryüzünün iki yakası arasında Peygamberiniz için oğul ararsanız benden ve kardeşimden başkasını bulamazsınız."
İmam Cafer Sâdık, İmam Muhammed Bâkır'dan, o da Câbir'den şöyle rivayet etmiştir:
"Ben ve Abbas Resulüllah'ın yanında oturuyorduk, o sırada Ali içeri girip, selam verdi. Peygamber selamının cevabını verdi. Ve kalkıp onu kucakladı, iki gözünün arasından öptü. Ve sağ tarafına oturttu. Abbas, "Ya Resulallah, onu seviyor musun" diye sordu.
Resulullah şöyle cevap verdi, "Ey amca, Allah'a and olsun ki, Allah onu Benden daha çok seviyor. Allah her peygamberin neslini onun sulbünde karar kılmıştır. Ama Benim neslimi Ali'nin sulbünde karar kıldı."
Ebu Câfer Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Babeveyh el-Kummî (Şeyh Sâduk) güvenilir "Uyun-u Ahbari'r-Rıza" kitabında ve Ebu Mansur Ahmed b. Ali b. Ebi Tâlib et-Tabersi "el-İhticac" kitabında tartışmanın izahını detaylı bir şekilde aktarmış ve İmam Musa Kazım'ın şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Bir gün Abbasi halifelerinden olan Harun er-Reşid'in meclisine gittim, bana bazı sorular sorup, bunların cevaplarını istedi. Sorularından biri de (sizin de sorunuz olan) şu soruydu:
"Nasıl, 'biz Peygamber'in zürriyetiyiz' diyorsunuz, halbuki Peygamber'in halefi yoktu; halef ancak erkek evlat içindir, kız evlat için değildir. Oysa ki siz kızından olan evlatlarısınız, Peygamber'in halefi (erkek evladı) yoktu?"
İmam Musa Kazım (a.s.) ona cevap olarak, En'am Sûresi'nin şu ayetini okudu:
"Onun (Nuh'un veya İbrahim'in) soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u hidayete ulaştırdık. Biz iyilik yapanları işte böyle ödüllendiririz. (Yine onun soyundan) Zekeriyya'yı, Yahya'yı, İsa'yı ve İlyas'ı da (hidayete eriştirdik). Onların hepsi sâlihlerdendi."
Daha sonra İmam (as), Harun'un dikkatini ayetteki delil olarak gösterdiği yere çekip şöyle buyurdu: "Ey mü'minlerin emiri! Hz. İsa'nın babası kimdir?"
Harun cevap olarak şöyle dedi: "İsa'nın babası yoktu." Bu esnada İmam (a.s.) şöyle buyurdu: "İşte Allah- u Teâla onu, Meryem'in vasıtasıyla peygamberlerin zürriyetine ilhak etmiştir. Bizi de annemiz Fatıma tarafından Hz. Peygamber'in (s.a.v.) zürriyetine ilhak etmiştir."
Fahr-i Razi, "Tefsir-i Kebir"in dördüncü cildinde, söz konusu ayetin aşağısında beşinci meselede şöyle diyor:
"Bu ayet Hasan ve Hüseyin'in Resulüllah'ın soyundan olmalarına delâlet etmektedir.
Çünkü Allah-u Teâlâ bu ayette Hz. İsa'yı Hz. İbrahim'in zürriyetinden saymıştır. (Oysa ki Hz. İsa'nın babası yoktu). Bu intisap anne tarafındandı.
Böylece Hasan ve Hüseyin (a.s.) da anne tarafından Hz. Resulüllah'ın zürriyeti idiler. Nitekim Hz. Bâkır'ul-Ulum (Beşinci İmam) Haccac'ın yanında aynı ayetle istidlal etmiştir.
Daha sonra İmam Musa Kazım (a.s.) Harun'a, "Yine de sana delil getireyim mi?" diye buyurdu. Harun, "Evet getir" dediğinde, İmam Musa Kazım (a.s.) Âl-i İmran Sûresi'ndeki şu mübahale ayetini okudular:
"Artık Sana gelen bunca ilimden sonra onun hakkında seninle çekişip tartışmalara girişirlerse de ki: Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım; sonra karşılıklı lanetleşelim de Allah'ın lanetini yalan söylemekte olanların üstüne kılalım."
İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Hiçbir kimse, Allah'ın emri gereği yapılan bu mübahale (karşılıklı lanetleşme) zamanı, Hz. Peygamber'in Hristiyanlar karşısında Ali b. Ebi Tâlib, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'den (a.s.) başka Müslümanlardan bir kimseyi bile buna katmış olduğunu iddia etmemiştir.
'Enfüsena'dan (nefislerimiz) maksat ise Ali b. Ebi Tâlibdtir; 'Nisaena'dan (kadınlarımız) maksat Fatımatü'z-Zehra'dır. 'Ebnaena'dan (oğullarımız) maksat da Allah'ın kendilerine Resulüllah'ın oğulları buyurduğu Hasan ve Hüseyin'dir."
İmam Musa Kazım'ın (a.s.) Hasan ve Hüseyin'in (a.s.) Resulüllah'ın oğulları olduğuna dair Harun için getirdiği delilden bütün Fatıma seyyidlerinin Hz. Resulüllah'ın (s.a.v.) evlatları olduğu iddiası ispat edilmiş olur.
İbn Ebi'l Hadid el-Mutezili "Şerh-u Nehci'l Belaga" kitabında ve Ebubekir-i Razi kendi tefsirinde söz konusu ayetle ve "ebnaena" (oğullarımız) cümlesiyle Hasan ve Hüseyin'in anne tarafından Resulüllah'ın oğulları olduğuna dair istidlalde bulunmuşlardır. Nitekim Allah-u Teala Kur'an-ı Mecid'de Hz. İsa'yı annesi Meryem tarafından İbrahim'in zürriyetinden saymıştır.
Muhammed b. Yusuf-i Genci-i Şafii "Kifayet'üt-Talib" kitabında ve İbn Hacer-i Mekki "es-Savaik'ul-Muhrika" kitabında Taberanî ve Câbir b. Abdullah-i Ensari'den ve Tatib-i Harezmî "Menakıb" kitabında İbn Abbas'tan Resul-i Ekrem'in (s.a.v.) şöyle buyurduğunu naklederler:
"Allah-u Teala her peygamberin zürriyetini (soyunu) kendi sulbünden kılmıştır; Benim zürriyetimi de Ali b. Ebi Tâlib'in soyundan kılmıştır."
Ebu Sâlih, Hâfız Abdülaziz b. Ahzar, Ebu Nuaym, İbn Hacer-i Mekkî, Muhemmed b. Yusuf Genci eş-Şafii ve Taberî'den ve onlar da ikinci Halife Ömer b. Hattab'dan şöyle dediğini nakletmişlerdir: Resulüllah'tan (s.a.v.) şöyle buyurduğunu duydum:
"Her haseb ve nesep kıyamet günü, Benim haseb ve nesebim hariç kesilecektir. Her kızın evlatlarının asabesi Fatıma'nın evlatları hariç baba tarafındandır. Çünkü Ben onların (Fatıma'nın evlatlarının) babası ve asabesiyim."
(Asabe, baba tarafından olan akraba ve yakınlara denir). (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hasan eserinden)
Bunun en açık kanıtı Mübahale ayetidir. Zira ayette geçen "oğullarımız" ifadesi ile Hasan ve Hüseyin'in kastedildiği hususunda bütün tefsir bilginleri görüş birliği halindedir.
Bu hadise aynı zamanda bir cahiliye anlayışını da ortadan kaldırmayı hedefliyordu. Bu anlayışa göre bir insanın gerçek oğulları kızlarının oğulları değil ancak oğullarının oğulları idi.
Mübahale olayı bu anlayışı yok etmiştir. Zira Peygamber, oğullarını çağıracağını söyledi ve ertesi gün İmam Hasan ve İmam Hüseyin'le birlikte mübahaleye geldi.
Selman-ı Farisî'den nakledildiğine göre Peygamberimiz şöyle buyurdu:
"Hasan ile Hüseyin Benim oğullarımdır. Kim, onları severse Beni sever. Kim, Beni severse Allah onu sever. Allah, kimi severse onu cennete koyar. Kim, o ikisinden nefret ederse Benden nefret etmiş olur. Kim, Benden nefret ederse Allah ondan nefret eder. Allah kimden nefret ederse onu cehennemine koyar."
Muaviye'nin kölesi Zekvan diyor ki:
"Muaviye, "Bu iki oğlanı Peygamberin oğulları diye adlandıran hiç kimseyi tanımıyorum. Onlara, Ali'nin oğulları deyin" dedi.
Bir süre sora oğullarını şeref listesine yazmamı emretti. Ben de oğullarının ve oğullarının oğullarının adlarını yazdım. Fakat kızlarının oğullarını listeye almadım. Listeyi bu şekilde Muaviye'ye götürdüm. "Yazıklar olsun sana! Büyük oğullarımın adlarına yer vermedin" dedi.
Ben "Onlar da kim?" diye sordum. "Falan kızımın oğulları benim oğullarım değiller mi?" dedi.
Ben dayanamadım ve dedim ki, "Allah aşkına nasıl oluyor da senin kızının oğulları oğulların oluyor ama Fatıma'nın oğulları Peygamberin oğulları olmuyor?" dedim. O şu karşılığı verdi: "Ne oluyor sana Allah canın alasıca. Sakın bu sözün başkasının kulağına gitmesin."
İmam Hasan Muaviye'ye delil olmak üzere şöyle dedi:
"… Allah'ın Resulü nefislerden kendisi ile birlikte babamı, oğullardan benim ile kardeşimi ve kadınlardan annem Fatıma'yı bütün insanlardan ayırıp çıkardı. Biz O'nun ailesi, eti, kanı ve nefsiyiz. Biz ondanız, O da bizdendir."
Ünlü tefsir bilgini Fahri Razi, "Biz ona İshak'ı ve Yâkub'u armağan ettik. Hepsini doğru yola ilettik. Daha önce de Nuh'u ve onun soyundan gelen Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u doğru yola iletmiştik ve Biz iyilere böyle karşılık veririz. (ve yine) Zekeriya'yı, İsa'yı ve İlyas'ı da. Hepsi de sâlihlerdendi" ayetinin İmam Hasan ile İmam Hüseyin'in Peygamberimizin oğulları olduğuna delalet ettiğini söyledikten sonra, "Denildiğine göre Ebu Câfer Muhammed Bâkır, bu ayeti Haccac b. Yusuf karşısında delil gösterdi" diyerek sözlerini bağlar.
Amr b. el As, İmam Ali'ye gönderdiği bir elçi aracılığıyla, birkaç mesele yüzünden onu ayıpladığını bildirdi. Bu meselelerden biri de Hz. Ali'nin Hasan ve Hüseyin'i Resulullah'ın oğulları olarak adlandırması idi. Hz. Ali, Amr b. As'a şu cevabı gönderdi: "O rezil oğlu rezile de ki, eğer o ikisi Resulüllah'ın oğulları olmasa idi, babasının dediği gibi Resulüllah'ın soyu kurumuş olacaktı."
İmam Hasan da bazı vesileler ile bu konuda konuşmuştur. Nitekim İmam Hasan'ül Mücteba, babasının ölümünden sonra yaptığı bir konuşmada şunları söylüyor:
"Ey insanlar! Beni tanıyan tanıyor. Tanımayanlara gelince ben Ali'nin oğlu Hasan'ım, ben Peygamberin oğluyum. Ben vasinin oğluyum."
Bir defasında Muaviye, Hz. Hasan'dan minbere çıkıp konuşma yapmasını istedi. O da minbere çıkıp konuşma yaptı. Konuşmasının bir yerinde şöyle dedi: "Eğer yeryüzünün iki yakası arasında Peygamberiniz için oğul ararsanız benden ve kardeşimden başkasını bulamazsınız."
İmam Cafer Sâdık, İmam Muhammed Bâkır'dan, o da Câbir'den şöyle rivayet etmiştir:
"Ben ve Abbas Resulüllah'ın yanında oturuyorduk, o sırada Ali içeri girip, selam verdi. Peygamber selamının cevabını verdi. Ve kalkıp onu kucakladı, iki gözünün arasından öptü. Ve sağ tarafına oturttu. Abbas, "Ya Resulallah, onu seviyor musun" diye sordu.
Resulullah şöyle cevap verdi, "Ey amca, Allah'a and olsun ki, Allah onu Benden daha çok seviyor. Allah her peygamberin neslini onun sulbünde karar kılmıştır. Ama Benim neslimi Ali'nin sulbünde karar kıldı."
Ebu Câfer Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Babeveyh el-Kummî (Şeyh Sâduk) güvenilir "Uyun-u Ahbari'r-Rıza" kitabında ve Ebu Mansur Ahmed b. Ali b. Ebi Tâlib et-Tabersi "el-İhticac" kitabında tartışmanın izahını detaylı bir şekilde aktarmış ve İmam Musa Kazım'ın şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Bir gün Abbasi halifelerinden olan Harun er-Reşid'in meclisine gittim, bana bazı sorular sorup, bunların cevaplarını istedi. Sorularından biri de (sizin de sorunuz olan) şu soruydu:
"Nasıl, 'biz Peygamber'in zürriyetiyiz' diyorsunuz, halbuki Peygamber'in halefi yoktu; halef ancak erkek evlat içindir, kız evlat için değildir. Oysa ki siz kızından olan evlatlarısınız, Peygamber'in halefi (erkek evladı) yoktu?"
İmam Musa Kazım (a.s.) ona cevap olarak, En'am Sûresi'nin şu ayetini okudu:
"Onun (Nuh'un veya İbrahim'in) soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u hidayete ulaştırdık. Biz iyilik yapanları işte böyle ödüllendiririz. (Yine onun soyundan) Zekeriyya'yı, Yahya'yı, İsa'yı ve İlyas'ı da (hidayete eriştirdik). Onların hepsi sâlihlerdendi."
Daha sonra İmam (as), Harun'un dikkatini ayetteki delil olarak gösterdiği yere çekip şöyle buyurdu: "Ey mü'minlerin emiri! Hz. İsa'nın babası kimdir?"
Harun cevap olarak şöyle dedi: "İsa'nın babası yoktu." Bu esnada İmam (a.s.) şöyle buyurdu: "İşte Allah- u Teâla onu, Meryem'in vasıtasıyla peygamberlerin zürriyetine ilhak etmiştir. Bizi de annemiz Fatıma tarafından Hz. Peygamber'in (s.a.v.) zürriyetine ilhak etmiştir."
Fahr-i Razi, "Tefsir-i Kebir"in dördüncü cildinde, söz konusu ayetin aşağısında beşinci meselede şöyle diyor:
"Bu ayet Hasan ve Hüseyin'in Resulüllah'ın soyundan olmalarına delâlet etmektedir.
Çünkü Allah-u Teâlâ bu ayette Hz. İsa'yı Hz. İbrahim'in zürriyetinden saymıştır. (Oysa ki Hz. İsa'nın babası yoktu). Bu intisap anne tarafındandı.
Böylece Hasan ve Hüseyin (a.s.) da anne tarafından Hz. Resulüllah'ın zürriyeti idiler. Nitekim Hz. Bâkır'ul-Ulum (Beşinci İmam) Haccac'ın yanında aynı ayetle istidlal etmiştir.
Daha sonra İmam Musa Kazım (a.s.) Harun'a, "Yine de sana delil getireyim mi?" diye buyurdu. Harun, "Evet getir" dediğinde, İmam Musa Kazım (a.s.) Âl-i İmran Sûresi'ndeki şu mübahale ayetini okudular:
"Artık Sana gelen bunca ilimden sonra onun hakkında seninle çekişip tartışmalara girişirlerse de ki: Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım; sonra karşılıklı lanetleşelim de Allah'ın lanetini yalan söylemekte olanların üstüne kılalım."
İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Hiçbir kimse, Allah'ın emri gereği yapılan bu mübahale (karşılıklı lanetleşme) zamanı, Hz. Peygamber'in Hristiyanlar karşısında Ali b. Ebi Tâlib, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'den (a.s.) başka Müslümanlardan bir kimseyi bile buna katmış olduğunu iddia etmemiştir.
'Enfüsena'dan (nefislerimiz) maksat ise Ali b. Ebi Tâlibdtir; 'Nisaena'dan (kadınlarımız) maksat Fatımatü'z-Zehra'dır. 'Ebnaena'dan (oğullarımız) maksat da Allah'ın kendilerine Resulüllah'ın oğulları buyurduğu Hasan ve Hüseyin'dir."
İmam Musa Kazım'ın (a.s.) Hasan ve Hüseyin'in (a.s.) Resulüllah'ın oğulları olduğuna dair Harun için getirdiği delilden bütün Fatıma seyyidlerinin Hz. Resulüllah'ın (s.a.v.) evlatları olduğu iddiası ispat edilmiş olur.
İbn Ebi'l Hadid el-Mutezili "Şerh-u Nehci'l Belaga" kitabında ve Ebubekir-i Razi kendi tefsirinde söz konusu ayetle ve "ebnaena" (oğullarımız) cümlesiyle Hasan ve Hüseyin'in anne tarafından Resulüllah'ın oğulları olduğuna dair istidlalde bulunmuşlardır. Nitekim Allah-u Teala Kur'an-ı Mecid'de Hz. İsa'yı annesi Meryem tarafından İbrahim'in zürriyetinden saymıştır.
Muhammed b. Yusuf-i Genci-i Şafii "Kifayet'üt-Talib" kitabında ve İbn Hacer-i Mekki "es-Savaik'ul-Muhrika" kitabında Taberanî ve Câbir b. Abdullah-i Ensari'den ve Tatib-i Harezmî "Menakıb" kitabında İbn Abbas'tan Resul-i Ekrem'in (s.a.v.) şöyle buyurduğunu naklederler:
"Allah-u Teala her peygamberin zürriyetini (soyunu) kendi sulbünden kılmıştır; Benim zürriyetimi de Ali b. Ebi Tâlib'in soyundan kılmıştır."
Ebu Sâlih, Hâfız Abdülaziz b. Ahzar, Ebu Nuaym, İbn Hacer-i Mekkî, Muhemmed b. Yusuf Genci eş-Şafii ve Taberî'den ve onlar da ikinci Halife Ömer b. Hattab'dan şöyle dediğini nakletmişlerdir: Resulüllah'tan (s.a.v.) şöyle buyurduğunu duydum:
"Her haseb ve nesep kıyamet günü, Benim haseb ve nesebim hariç kesilecektir. Her kızın evlatlarının asabesi Fatıma'nın evlatları hariç baba tarafındandır. Çünkü Ben onların (Fatıma'nın evlatlarının) babası ve asabesiyim."
(Asabe, baba tarafından olan akraba ve yakınlara denir). (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hasan eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.