Hükümet, muhalefetin 301 baskısına rağmen beklenen adımı atarsa, AB'nin Kıbrıs baskısı ertelenebilir
Doğrusu hükümetin işi kolay değil. Bir yanda 8 Kasım İlerleme Raporu öncesi Avrupa Birliği'nden gelen Kıbrıs ve 301 baskısı var. Diğer yandan her iki konuda da iç dengelerden gelen baskılar. İki cepheden gelen bu baskılar altında da, hükümetin 8 Kasım'daki raporu ve daha sonra aralık ayındaki AB zirvesini fazla hasar almadan atlatma zorunluluğu bulunuyor. Bu tabloya yakından bakmaya Kıbrıs konusundan başlayalım. Kıbrıs Rum hükümeti ve Yunanistan geçtiğimiz günlerde, Ankara Anlaşması Ek Protokolü gereği Türkiye limanlarını ve havaalanlarını Kıbrıs Rum bayrağına açana kadar sanayi faslında üyelik müzakerelerini veto ettiklerini ilan ettiler. Bu Ankara'nın beklediği bir şeydi. Hatta hem Dışişleri, hem de hükümet Kıbrıs konusunda gelinen açmaz nedeniyle (bazı kaynaklar bu sayıyı 11'e dek çıkarsalar da) dört-beş fasılda görüşmelerin ertelenebileceğini, hatta durdurulabileceğini göze almış görünüyor. Hükümet diğer yandan Finlandiya'nın ortaya attığı ve AB'nin destek verdiği Kıbrıs planı üzerinde görüşmeye hazır olduğunu da söylüyor. Gerçi yazılı bir metin henüz ortaya çıkmadığı için, diplomatlar tarafından uluslararası medyaya sızdırılan maddeler ne kadar geçerli henüz bilmiyoruz. Ama buna göre Finlandiya iki yıllığına; 1-Türkiye'nin limanlar ve havaalanlarını açması, 2-Maraş'ın AB kontrolüne devri, 3-Magosa Limanı'nın AB kontrolünde KKTC'nin de yararlanabileceği ticarete açılması karşılığında, Genişleme Komiseri Olli Rehn'in icat ettiği deyimle 'tren kazasından' kaçınılabileceğini söylüyor. Eğer maddeler gerçekten buysa, Dışişleri'nin görüşmeyi nasıl kabul ettiğini anlamak zor. Çünkü Ankara'ya göre; 1-Limanlar ve havaalanları KKTC izolasyonları kaldırılırsa açılabilir, 2-Maraş ancak kapsamlı nihai çözümün parçası olarak görüşülebilir, 3-Halen ticarete açık olan Magosa Limanı'nın AB'ye devri söz konusu değildir. Ankara, Magosa Limanı'nın BM ve AB gözlemcilerinin gözetiminde, işlemlerin KKTC yetkililerince yapılması kaydıyla ve aynı koşullar Ercan Havaalanı'nda da sağlanmak üzere görüşülebileceğini düşünüyor. Aynı şekilde Rum tarafı da 1-Maraş'ın kayıtsız kendisine verilmesini, 2-Magosa Limanı'nın kendi denetiminde ve AB gözetiminde işletilmesini istiyor. Liman ve havalanlarının açılması zaten Finlandiya ile ortak önerileri. Üstelik, Türkiye'nin bu koşullarda adım atmaması konusunda yalnızca muhalefet, cumhurbaşkanlığı, sivil toplum ve Dışişleri-Genelkurmay bürokrasisinden değil, hükümetin içinden de ciddi itiraz var. O halde; 1-Finlandiya planı aslında kamuoyuna sızdırılanların dışında öneriler içeriyor, 2-Hem hükümet, hem de AB Komisyonu zaman kazanmaya çalışıyor. Ya da ikisi birden doğru.
Murat Yetkin/ Radikal
Doğrusu hükümetin işi kolay değil. Bir yanda 8 Kasım İlerleme Raporu öncesi Avrupa Birliği'nden gelen Kıbrıs ve 301 baskısı var. Diğer yandan her iki konuda da iç dengelerden gelen baskılar. İki cepheden gelen bu baskılar altında da, hükümetin 8 Kasım'daki raporu ve daha sonra aralık ayındaki AB zirvesini fazla hasar almadan atlatma zorunluluğu bulunuyor. Bu tabloya yakından bakmaya Kıbrıs konusundan başlayalım. Kıbrıs Rum hükümeti ve Yunanistan geçtiğimiz günlerde, Ankara Anlaşması Ek Protokolü gereği Türkiye limanlarını ve havaalanlarını Kıbrıs Rum bayrağına açana kadar sanayi faslında üyelik müzakerelerini veto ettiklerini ilan ettiler. Bu Ankara'nın beklediği bir şeydi. Hatta hem Dışişleri, hem de hükümet Kıbrıs konusunda gelinen açmaz nedeniyle (bazı kaynaklar bu sayıyı 11'e dek çıkarsalar da) dört-beş fasılda görüşmelerin ertelenebileceğini, hatta durdurulabileceğini göze almış görünüyor. Hükümet diğer yandan Finlandiya'nın ortaya attığı ve AB'nin destek verdiği Kıbrıs planı üzerinde görüşmeye hazır olduğunu da söylüyor. Gerçi yazılı bir metin henüz ortaya çıkmadığı için, diplomatlar tarafından uluslararası medyaya sızdırılan maddeler ne kadar geçerli henüz bilmiyoruz. Ama buna göre Finlandiya iki yıllığına; 1-Türkiye'nin limanlar ve havaalanlarını açması, 2-Maraş'ın AB kontrolüne devri, 3-Magosa Limanı'nın AB kontrolünde KKTC'nin de yararlanabileceği ticarete açılması karşılığında, Genişleme Komiseri Olli Rehn'in icat ettiği deyimle 'tren kazasından' kaçınılabileceğini söylüyor. Eğer maddeler gerçekten buysa, Dışişleri'nin görüşmeyi nasıl kabul ettiğini anlamak zor. Çünkü Ankara'ya göre; 1-Limanlar ve havaalanları KKTC izolasyonları kaldırılırsa açılabilir, 2-Maraş ancak kapsamlı nihai çözümün parçası olarak görüşülebilir, 3-Halen ticarete açık olan Magosa Limanı'nın AB'ye devri söz konusu değildir. Ankara, Magosa Limanı'nın BM ve AB gözlemcilerinin gözetiminde, işlemlerin KKTC yetkililerince yapılması kaydıyla ve aynı koşullar Ercan Havaalanı'nda da sağlanmak üzere görüşülebileceğini düşünüyor. Aynı şekilde Rum tarafı da 1-Maraş'ın kayıtsız kendisine verilmesini, 2-Magosa Limanı'nın kendi denetiminde ve AB gözetiminde işletilmesini istiyor. Liman ve havalanlarının açılması zaten Finlandiya ile ortak önerileri. Üstelik, Türkiye'nin bu koşullarda adım atmaması konusunda yalnızca muhalefet, cumhurbaşkanlığı, sivil toplum ve Dışişleri-Genelkurmay bürokrasisinden değil, hükümetin içinden de ciddi itiraz var. O halde; 1-Finlandiya planı aslında kamuoyuna sızdırılanların dışında öneriler içeriyor, 2-Hem hükümet, hem de AB Komisyonu zaman kazanmaya çalışıyor. Ya da ikisi birden doğru.
Murat Yetkin/ Radikal
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.