Market ve pazarlarda fiyatlar el yakmaya devam ediyor.Marketlerdeki 42 üründen 31'inin fiyatları artmış durumda. Yine mevsimi olmasına rağmen, portakal, mandalina ve limon fiyatları da arttı.
Bu durumdan son tüketici memnun olmadığı gibi, üretici de memnun değil. Üretici kazanamadığını, maliyetlerin altında ezildiklerini ifade ederken, halk tarafında ise gıda ürünlerine gelen fiyat farklarının aynı oranda gelirlere yansımaması nedeniyle alım gücünün azaldığı gözlemleniyor.
TZOB Genel Başkanı, Şemsi Bayraktar'ın geçtiğimiz günlerde düzenlediği basın açıklamasında, ocak ayının zor bir ay olduğunu, yağışların ve doğal afetlerin üretimi olumsuz etkilediğini ifade etti.
Yakın geçmişte, baraj kapaklarının açılması ve Seyhan nehrinin debisinin artması sebebiyle, sadece Tarsus'ta 30 dönüm tarım alanı sular altında kalmıştı.
Yine Anamur'un Bozdoğan mahallesinde yaşanan hortum sebebiyle, çilek, muz seralarında büyük zararlar oluşmuş, aynı zamanda hayvan itlafları yaşanmıştı. Urfa'da da pamuk ve mısır yoğun yağışlar sebebiyle tarlada kalmıştı.
Ocak ayı sonu itibariyle, üreticiden markete fiyat artışı ile ilgili bazı verileri paylaşmak istiyorum.
- 80 kuruş olan mandalina 4 lira 61 kuruşa
- 75 kuruş olan portakal 3 lira 81 kuruşa
- 1 lira 40 kuruş olan havuç 4 lira 22 kuruşa
- 2 lira 52 kuruş olan kuru soğan 5 lira 41 kuruşa
- 2 lira 40 kuruş olan yeşil mercimek 9 lira 8 kuruşa
- 1 lira 52 kuruş olan süt 5 lira 70 kuruşa
- 10 lira olan kuru kayısı 36 lira 48 kuruşa
- 2 lira 11 kuruş olan kırmızı mercimek 7 lira 50 kuruşa.
Ocak ayında marketlerde en fazla fiyat artışı kabak, patlıcan, yeşil soğan, salatalık, domates ve marulda yaşandı. Bunun yanında soğan, kuru fasulye, zeytinyağı ve yumurta fiyatları bir önceki ayla başa baş seyretti. Sadece havuçta rekolteye bağlı olarak kısmi bir fiyat düşüşü yaşandı.
Tarımsal üretimin, sadece %40 civarı halden geçiyor. Geriye kalan kısım ise zincir mağazalara direkt ulaşıyor. Bu mağazalar Türkiye'de son derece güçlü. Bir çok ürünü kendi adlarına imal ettirecek kadar hem de. Hatta, istediği ürünü, istediği miktarda, pazarlık kabiliyetiyle neredeyse maliyetine ürettirecek kadar da güçlüler.
Tarımsal üretim bir o kadar da planlamadan mahrum. Çiftçi her yıl olduğu gibi para kazanmayı umut ettiği ürünü üreterek, daha fazla kazanmaya çalışırken, aslında büyük bir kumar oynadığını da biliyor. Ama kaybedeceğini bildiği bu kumardan gelecek umutlarından dolayı vazgeçemiyor.
Tarım işletmeleri geleneksel yapıdan çıkarak, çok daha büyük şirketlerin eline geçiyor. Küçük aile işletmelerinin küçük arazilerdeki maliyetleri ile, büyük şirketlerin devasa alanlarda profesyonel tarım maliyetleri aynı ürünleri üretmelerine karşın birbirinden oldukça farklı. Ürünü daha tohum alırken en ucuza, hatta ithalatını veya yetiştiriciliğini bizzat kendisi yapıyor. İlacı, gübreyi çok daha uygun mal ediyor, yabancı işçilikle en ucuza hasadını yaptırıp, hatta kendi frigofirik araçları ile sevkiyatını dahi yapabiliyor. Hatta daha tohumu tarlaya atmadan dahi kaça, nereye, ne zaman satacağı belli. Devletin verdiği hibe ve krediler de adeta adrese teslim, çünkü bu şartları sadece büyük ve güçlü tarım işletmeleri karşılayabiliyor. Böyle bir üretim karşılığında aile tipi işletmelerin ayakta kalamayacağı aşikar.
Yukarıdaki verilerden de anlaşılacağı üzere, birçok üründe neredeyse üreticiden markete 5-6 kat fiyat artışını sel, hortum gibi tabii afetlerle açıklamak pek de mümkün görünmüyor. Tarla çıkış fiyatları ile market satış fiyatı arasındaki bu devasa fark neden oluşuyordu? Üreticinin kazancı, bazı ürünleri tarlada toplamaya değmeyecek kadar azken bu durumun açıklaması ne olabilirdi?
Üretici kazanmıyor.
Nakliyeci kazanmıyor.
Halci kazanmıyor.
Manav kazanmıyor.
Kaybeden kim?
Bu sıralamada olan herkes ve halk kaybediyor. Bu listedekilerin bir çoğu gırtlağına kadar borçlu.
Oysa ki, her alanda çiftçinin kooperatifleri olsaydı, daha ürününü tarlaya atmadan %50 avansını alsaydın, ürününün fiyatını kendin belirleseydin, her türlü doğal afetlere karşı ürünün devlet tarafından bedelsiz sigortalansaydı, ürününün alım garantisi olsaydı, derdin sadece üretmek olsaydı; ihracatta başarıyı yakalayabilmek için, ürünün dünya rekabet piyasasına göre sübvanse edilseydi, ihtiyaç duyduğun krediyi uzun vadeli ve faizsiz kullanabilseydin, arazin yetersizse, hazine arazilerini üretim karşılığında bedelsiz kullanabilseydin... Daha yazılacak çok şey var.
Hadi canım sende diyenlere, artık ben de üzülmüyorum. Size iyi batmalar, can çekişmeler diliyorum.
Böyle bir şeyi ilk defa okuyanlara ise Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in Milli Ekonomi Modeli'ni araştırmanızı tavsiye ediyorum. Burada yazdıklarım, Model'in sadece küçük bir alıntısı.
Gelecek yazımda Çin ve Rusya'nın Milli Ekonomi Modeli'nden yararlanarak uygulamaya koydukları tarım reformlarından bahsedeceğim.
Ürününüz bol, kazancınız bereketli olsun.
- Bozkırın gönül eri: Neşet Ertaş / 21.03.2021
- İtirazım var / 14.03.2021
- Sığır / 07.03.2021
- Çokomel, piskevit ve Jason Stetham / 28.02.2021
- Uğursuz Safiye(!) / 21.02.2021
- Minik Kuş’um / 14.02.2021
- 7 yıl askerlik, 7 yıl hapis, bizim Recep / 07.03.2020
- Keser döner sap döner / 26.02.2020
- Ağlatan mutluluk / 25.02.2020