Dün akşam Kanal 7'yi izliyorum gözlerim açık.
Ortadoğu muhabirinin hazırladığı bir haber var ekranda.
Kudüs'te bulunan Kıyamet Kilisesi hakkındadır haber.
Hıristiyanlarca en kutsal kilise kabul edilen Kıyamet Kilisesi'ni farklı kılan şey, Hz. İsa'nın (as) bu kilisede çarmıha/dört çiviye gerilmesi, Hz. İsa'nın (as) içinde gömülmesi ve üçüncü gün dirilip göğe çıkması.
Bütün bu olaylar bu kilisede meydana geliyor.
Hıristiyanlığın inanç temellerini oluşturan bu hikaye, İslamî ölçülere uygun düşmese de böyle.
Zaten biz Müslümanları da ilgilendirmez, bir Hıristiyan'ın böyle inanması.
Kanal 7 hariç!
Kıyamet Kilise papazıyla oldukça uzun bir ropörtaj yaptı sayın muhabir.
Papaz bey de fırsat bu fırsat,
Hıristiyanlaşma sürecini son sürat yaşayan bir ülkenin, tepeden tırnağa değişim geçiren bir kadrosuna ait televizyonu bulduk nasıl olsa deyip, açtı gözünü yumdu ağzını.
Anlattıkça anlattı,
Atladıkça atladı,
Patladıkça patladı.
Daha sonra ne oldu?
Tarafsız yayıncılık ilkesinin ispatı olsa gerek; Kudüs müftüsünün görüşleri ekrana geldi.
Birkaç dakikayla sınırlı konuşması verilen Müftünün ekran alt yazısı çok ilginçti; "Kıyamet Kilisesi Papazı".
Konuşmasının sonuna kadar bu alt yazı durdu ekranda, tabii ki, müftü için.
Aşığa Bağdat sorulmaz da Kudüs sorulur mu?
Aslında Millî Görüş'ün iki müthiş eserinden biri Tayyip'se, diğeri de Kanal 7'dir.
Daha sonra inkar etseler de bu böyle.
Peki Allah'ın bu iddiaya; Hıristiyan dünyanın Hz. İsa (as) hakkında uydurduğu iddiaya bakışı ne?
Allah bu düşünceyi en açık bir şekilde "lanet" kavramıyla reddediyor.
Bu kadar net ve açık.
"Ve Allah elçisi Meryem oğlu İsa'yı öldürdük" demeleri yüzünden (onları lânetledik)." (Nisa, 4/157)
İsa'yı astık/öldürdük diyen lanetlenir de, İsa asıldı/öldürüldü diyen ne olur?
İslam'ın bu konudaki beyanı bu kadar net iken ve bu iddia "lanetle" karşılık bulurken, Kanal 7 bunu nasıl dakikalarca haber yapabilir?
İşte asıl mesele bu.
Uzun bir Hıristiyanlık propagandası sonrası ekrana gelen haber de, Kıyamet Kilisesi kadar ilginçti.
Diyarbakır'da bulunan bir mübarek zatın mezarına felçli hastalar gidip şifa arıyordu bu habere göre.
Bu tip konuların en uzmanı bulunup ekrana getirilmeliydi o an; Şeyhulislam Patlıcan Efendi.
O bulunamadı, bir başkasıyla iktifa edildi.
O da tiz elden fetvasını irat buyurdu; bu en büyük şirktir.
Bu konuda söylenecek çok şey var da, bana tuhaf gelen dakikalarca reklamı yapılan Hıristiyanlık, Kilise, Papaz, triyalizmden/üçlemesinden sonra İslam'ın, Müslümanların ve Müslümanlarca kutsal kabul edilen değerlerin aşağılanmasıydı.
Bu kadar cici Hıristiyanlık ve bu kadar iğrenç İslam anlayışı!
Şeyhulislam Patlıcan Efendiye sorum şu;
Bir hasta eğer şifa buluyorsa, bir ota, bir taşa, bir ağaca sürünmesinin ne sakıncası var?
Bir taştan şifa bulan insan şirke düşüyor da, beni falanca doktor tedavi etti diyen şirke düşmez mi?
Yani şifayı taştan bilmek küfür de, şifayı Dr. Taştan Çakıldan beyden bilmek küfür olmuyor mu?
Amaaan var bir hikmeti de, geç öteye.
Seçim bitince anlamış
Nazlıgiller'in Tercüman'ı, seçim süresince hükümete dizdiği mersiyelere ara verip, geçim sıkıntısı çeken öğretmenleri haber yaptı Pazar günü. "Eğitim ordusunun isimsiz kahramanlarını yoksulluk girdabından kurtaramadık. Öğretmen bir kilo et için 3.5 saat, kira için 81 saat çalışıyor" altbaşlığına şu sür manşeti attı; ''Onur Savaşı."
Ülkede ucuzluk başladı, ekonomi çok iyi, enflasyon tarihinin en düşük dönemini yaşıyor manşetleri sonrası insan sormadan edemiyor; ülkede onur savaşı bu tip manşetleri atan medyaya lazım olmuyor mu?
Amerika'nın vergi ödediği tek devlet; Osmanlı
Lütfen bu yazıyı on sekiz yaşından küçüklere okutmayın, zira yıllar süren ABD hayranlıkları bir anda ayrana dönüşebilir.
Sonra da yazık olur emeklere.
Feridun kardeşimin gönderdiği e-mail şöyle.
Aşağıda tarih, Türk denizciliği ve Osmanlı tarihi açısından çok ilginç bir belge:
A.B.D. bandıralı ticaret gemileri, Akdeniz'de 1773'ten itibaren seyretmeye başlamışlardı. Fakat bilhassa Akdeniz, tamamıyla Osmanlı Denizcileri'nin kontrolünde idi. Bu görevi, Cezayir Beylerbeyimize bağlı filolar sürdürüyordu. İşte bu yüzden A.B.D. gemileri de, Cezayirli görevlilerle anlaşmak mecburiyetinde idiler.
Yeni kurulan A.B.D. harp gemileri ise, kendi teknelerini, gemilerini korumaktan uzaktılar.
Durumu gözden geçiren, Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti, Cezayir Beylerbeyimize müracaata karar verdi. Yapılan müzakereler sonunda, anlaşmaya varıldı ve 5 Eylül 1775 tarihinde bir anlaşma imzalandı.
Bu anlaşmaya göre; Amerika Birleşik Devletleri, her yıl Cezayir Beylerbeyimize 642.000 altın dolar ve 12.000 Osmanlı Altını vergi ödemeyi kabul ve taahhüt etti.
Bu vergi anlaşması A.B.D. tarihinde, İngilizce dışında yabancı dille (Osmanlı Türkçe'si ile) imzalanan tek anlaşmadır.
Ayrıca bu anlaşma, Amerika'nın, tarihleri boyunca başka bir devlete vergi ödemeyi taahhüt ettikleri tek antlaşmadır.
Anlaşma 35 sene sonra 1810'da İngiliz gemilerinin devreye girmesiyle kendiliğinden fesholmuş.
Anlaşma fermanları karşılıklı olarak halen İstanbul'daki Deniz Müzesinde ve Washington müzesinde bulunuyor.
Anlaşmada ABD'yi temsilen Başkan, Osmanlı'yı temsilen Padişah ve hatta sadrazam bile değil, şimdiki Vali statüsünde olan Beylerbeyinin imzası bulunuyor.
Bu tarihi vesikayı, devletleri adına imza eden görevliler:
George Washington (A.B.D. Başkanı) ve Hasan Paşa (Cezayir Beylerbeyi)...
Nereden nereye, atla dereye.
Çağdaşlaşmak ne pahalı bir şeymiş meğer.
Uykudan önce birer tane alın.
Sabah erken uyanırsınız belki.
Ortadoğu muhabirinin hazırladığı bir haber var ekranda.
Kudüs'te bulunan Kıyamet Kilisesi hakkındadır haber.
Hıristiyanlarca en kutsal kilise kabul edilen Kıyamet Kilisesi'ni farklı kılan şey, Hz. İsa'nın (as) bu kilisede çarmıha/dört çiviye gerilmesi, Hz. İsa'nın (as) içinde gömülmesi ve üçüncü gün dirilip göğe çıkması.
Bütün bu olaylar bu kilisede meydana geliyor.
Hıristiyanlığın inanç temellerini oluşturan bu hikaye, İslamî ölçülere uygun düşmese de böyle.
Zaten biz Müslümanları da ilgilendirmez, bir Hıristiyan'ın böyle inanması.
Kanal 7 hariç!
Kıyamet Kilise papazıyla oldukça uzun bir ropörtaj yaptı sayın muhabir.
Papaz bey de fırsat bu fırsat,
Hıristiyanlaşma sürecini son sürat yaşayan bir ülkenin, tepeden tırnağa değişim geçiren bir kadrosuna ait televizyonu bulduk nasıl olsa deyip, açtı gözünü yumdu ağzını.
Anlattıkça anlattı,
Atladıkça atladı,
Patladıkça patladı.
Daha sonra ne oldu?
Tarafsız yayıncılık ilkesinin ispatı olsa gerek; Kudüs müftüsünün görüşleri ekrana geldi.
Birkaç dakikayla sınırlı konuşması verilen Müftünün ekran alt yazısı çok ilginçti; "Kıyamet Kilisesi Papazı".
Konuşmasının sonuna kadar bu alt yazı durdu ekranda, tabii ki, müftü için.
Aşığa Bağdat sorulmaz da Kudüs sorulur mu?
Aslında Millî Görüş'ün iki müthiş eserinden biri Tayyip'se, diğeri de Kanal 7'dir.
Daha sonra inkar etseler de bu böyle.
Peki Allah'ın bu iddiaya; Hıristiyan dünyanın Hz. İsa (as) hakkında uydurduğu iddiaya bakışı ne?
Allah bu düşünceyi en açık bir şekilde "lanet" kavramıyla reddediyor.
Bu kadar net ve açık.
"Ve Allah elçisi Meryem oğlu İsa'yı öldürdük" demeleri yüzünden (onları lânetledik)." (Nisa, 4/157)
İsa'yı astık/öldürdük diyen lanetlenir de, İsa asıldı/öldürüldü diyen ne olur?
İslam'ın bu konudaki beyanı bu kadar net iken ve bu iddia "lanetle" karşılık bulurken, Kanal 7 bunu nasıl dakikalarca haber yapabilir?
İşte asıl mesele bu.
Uzun bir Hıristiyanlık propagandası sonrası ekrana gelen haber de, Kıyamet Kilisesi kadar ilginçti.
Diyarbakır'da bulunan bir mübarek zatın mezarına felçli hastalar gidip şifa arıyordu bu habere göre.
Bu tip konuların en uzmanı bulunup ekrana getirilmeliydi o an; Şeyhulislam Patlıcan Efendi.
O bulunamadı, bir başkasıyla iktifa edildi.
O da tiz elden fetvasını irat buyurdu; bu en büyük şirktir.
Bu konuda söylenecek çok şey var da, bana tuhaf gelen dakikalarca reklamı yapılan Hıristiyanlık, Kilise, Papaz, triyalizmden/üçlemesinden sonra İslam'ın, Müslümanların ve Müslümanlarca kutsal kabul edilen değerlerin aşağılanmasıydı.
Bu kadar cici Hıristiyanlık ve bu kadar iğrenç İslam anlayışı!
Şeyhulislam Patlıcan Efendiye sorum şu;
Bir hasta eğer şifa buluyorsa, bir ota, bir taşa, bir ağaca sürünmesinin ne sakıncası var?
Bir taştan şifa bulan insan şirke düşüyor da, beni falanca doktor tedavi etti diyen şirke düşmez mi?
Yani şifayı taştan bilmek küfür de, şifayı Dr. Taştan Çakıldan beyden bilmek küfür olmuyor mu?
Amaaan var bir hikmeti de, geç öteye.
Seçim bitince anlamış
Nazlıgiller'in Tercüman'ı, seçim süresince hükümete dizdiği mersiyelere ara verip, geçim sıkıntısı çeken öğretmenleri haber yaptı Pazar günü. "Eğitim ordusunun isimsiz kahramanlarını yoksulluk girdabından kurtaramadık. Öğretmen bir kilo et için 3.5 saat, kira için 81 saat çalışıyor" altbaşlığına şu sür manşeti attı; ''Onur Savaşı."
Ülkede ucuzluk başladı, ekonomi çok iyi, enflasyon tarihinin en düşük dönemini yaşıyor manşetleri sonrası insan sormadan edemiyor; ülkede onur savaşı bu tip manşetleri atan medyaya lazım olmuyor mu?
Amerika'nın vergi ödediği tek devlet; Osmanlı
Lütfen bu yazıyı on sekiz yaşından küçüklere okutmayın, zira yıllar süren ABD hayranlıkları bir anda ayrana dönüşebilir.
Sonra da yazık olur emeklere.
Feridun kardeşimin gönderdiği e-mail şöyle.
Aşağıda tarih, Türk denizciliği ve Osmanlı tarihi açısından çok ilginç bir belge:
A.B.D. bandıralı ticaret gemileri, Akdeniz'de 1773'ten itibaren seyretmeye başlamışlardı. Fakat bilhassa Akdeniz, tamamıyla Osmanlı Denizcileri'nin kontrolünde idi. Bu görevi, Cezayir Beylerbeyimize bağlı filolar sürdürüyordu. İşte bu yüzden A.B.D. gemileri de, Cezayirli görevlilerle anlaşmak mecburiyetinde idiler.
Yeni kurulan A.B.D. harp gemileri ise, kendi teknelerini, gemilerini korumaktan uzaktılar.
Durumu gözden geçiren, Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti, Cezayir Beylerbeyimize müracaata karar verdi. Yapılan müzakereler sonunda, anlaşmaya varıldı ve 5 Eylül 1775 tarihinde bir anlaşma imzalandı.
Bu anlaşmaya göre; Amerika Birleşik Devletleri, her yıl Cezayir Beylerbeyimize 642.000 altın dolar ve 12.000 Osmanlı Altını vergi ödemeyi kabul ve taahhüt etti.
Bu vergi anlaşması A.B.D. tarihinde, İngilizce dışında yabancı dille (Osmanlı Türkçe'si ile) imzalanan tek anlaşmadır.
Ayrıca bu anlaşma, Amerika'nın, tarihleri boyunca başka bir devlete vergi ödemeyi taahhüt ettikleri tek antlaşmadır.
Anlaşma 35 sene sonra 1810'da İngiliz gemilerinin devreye girmesiyle kendiliğinden fesholmuş.
Anlaşma fermanları karşılıklı olarak halen İstanbul'daki Deniz Müzesinde ve Washington müzesinde bulunuyor.
Anlaşmada ABD'yi temsilen Başkan, Osmanlı'yı temsilen Padişah ve hatta sadrazam bile değil, şimdiki Vali statüsünde olan Beylerbeyinin imzası bulunuyor.
Bu tarihi vesikayı, devletleri adına imza eden görevliler:
George Washington (A.B.D. Başkanı) ve Hasan Paşa (Cezayir Beylerbeyi)...
Nereden nereye, atla dereye.
Çağdaşlaşmak ne pahalı bir şeymiş meğer.
Uykudan önce birer tane alın.
Sabah erken uyanırsınız belki.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Ana-baba hakları-2 / 30.04.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024