İyi huy, iman sahiplerinde olur
İmam Gazali Hazretleri şöyle buyurdu:
"Şu âyet-i kerimelerde, Allah-ü Teâlâ, iyi huya sahip olan müminleri anlatır. '
23.05.2014 00:00:00
İmam Gazali Hazretleri şöyle buyurdu:"Şu âyet-i kerimelerde, Allah-ü Teâlâ, iyi huya sahip olan müminleri anlatır. 'Mü'minler kurtuldu. Onlar, namazlarında tam bir huzur içindedirler. Boş şeylere bakmazlar. Zekâtlarını verirler. İffetlerini esirgerler. Evli oldukları kadınlardan ve cariyelerinden başkalarına yol aramazlar. Bu halleri ile kınanmış olmazlar. Zaten bunların gayrı ile münasebet kuran, haddi aşmış olur. Emanete hıyanet etmez, verdikleri ahdi yerine getirirler. Namazlarını bırakmazlar. İyiliğe vâris olan bunlardır.' (Mü'minun, 1-10). 'Onlar tevbe ve ibadet ederler.' (Tevbe, 112). 'Ancak mü'minler, onlardır ki, Allah anıldığı an, kalbleri titrer. Kendilerine ilâhî âyetler okunduğu zaman imanları artar.' (Enfal, 2). 'Rahman'ın kulları, yeryüzünde vakarlı yürür. Kendini bilmezler, onlara lâf atınca selâm der, geçerler.' (Furkan, 63).Bazı terbiyeci zatlar, çok dikkatli davranmış. Bilhassa ilk yetişme çağında olanlar için bütün şefkat kanatlarını germiş. Kırmadan yetiştirmek için azamî gayret sarfetmiştir. Aşağıda anlatacağımız Sehl-i Tüsterî'nin hikâyesi çok önemlidir. Dikkatli okumak, terbiye inceliğini sezmek gerek.Sehl-i Tüsterî anlatıyor: Üç yaşındaydım. Dayım Muhammed gece ibadete kalkardı. Ben de uyanır, onun halvet halini seyrederdim. Bir gün bana şöyle dedi: 'Allah'ı zikrediyor musun?! O seni yarattı.' 'Onu nasıl zikredeyim dedim?' Tarif etti: 'Kalbinde O'nu an. Dilini oynatma. Meselâ bu yatağın içinde dönerken Allah benimle, Allah bana bakıyor, Allah her halime şahid, dersin; bu bir zikir olur. Bunları üçer defa söylersin.' Söylediğini bir müddet yaptım. Yaptığımı da dayıma bildirdim. Bana ikinci bir tavsiyede bulundu: 'O halde aynı şeyi yedi defa söyle.' Bunu da yaptım. Dayıma bildirdim, üçüncü ders olarak şöyle buyurdu: 'Aynı zikri on bir defa yap.' Bu şekilde yaptıktan sonra kalbime bir haz geldi. Zevk duymaya başladım. Allah sevgisi beni kapladı. Aradan bir yıl geçmişti, dayım yanına çağırdı, şöyle buyurdu: 'Öğrettiğim zikri bırakma, kabre girinceye dek devam et. O sana dünyada, âhirette fayda sağlar.' Dayımın nasihati üzerine o zikre devam ettim. Aradan birkaç yıl geçti, beni yine çağırdı, içimi bir manevî hava sarmıştı. Şu nasihati yaptı: 'Ey Sehl, bir kimse, Allah-ü Teâlâ'nın daima kendisi ile olduğunu, daima ona baktığını, her haline şahid olduğunu bilirse, nasıl O'na isyan eder. Sakın ha, hata işlemeyesin, temiz kalbini isyanla kirletmeyesin.' Artık büyümüştüm. Kendi kendimi kontrol edecek durumda idim. Ailem beni mektebe gönderdi. Ben, kalb huzurumun bozulacağını onlara anlattım. Fakat onlar bunu hocamla daha önce konuşmuş, bir saat kadar mektepte ders gördükten sonra eve dönmemi hocaya şart koşmuşlar, kabul etmiş. Böylece dersimi öğreniyor, eve dönüyordum. Böylece kitabeti öğrenip, Kur'ân-ı Kerim'i ezber ettim. Bu sıralarda, altı veya yedi yaşındaydım. Bir yılın tümünü oruçla geçiriyordum. Gıdam, on iki sene arpa ekmeği oldu. İçime bir soru geldi. Bulunduğum yerde cevabını verecek kimseyi bulamıyordum. Ailemden Basra'ya göndermelerini istedim. Henüz yaşım da küçüktü, on üçtü. Orada kimse özümü meşgul eden meseleyi çözemedi. Çıktım Abadan'a gittim. Orada Ebû Habib Hamza b. Abdullah Abadanî ismi ile maruf bir zat bulunuyordu. Müşkülümü sordum, cevaplandırdı. Yanında bir zaman kaldım. Sözlerinden fayda aldım. Terbiyesini aldım. Sonra Tüster'e döndüm. Orada yılda bir dirhemle yetiniyordum. Bir kile kadar arpa alıyor, öğütüyor, ekmek yapıyordum. Sahur vakti iftar yapıyordum. Susuz, katıksız, tuzsuz yiyordum. Üç gecede bir iftar etmeye gayret ettim, başardım. Bunu beş, yedi ve yirmi beş geceye kadar çıkardım. Bu halde yirmi yıl devam ettim. Sonra seyahate çıktım. Hayli gezdikten sonra yine Tüster'e döndüm. Burada bütün geceyi ibadetle geçiriyordum.'Başarıyı veren Allah'tır. O kuvvetli ve kerimdir."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.