Dışişleri Bakanımız gerçekten kızgınsa, söyledikleri gaz alma nevinden sözler değilse yapacağı şey şudur;
"TBMM'nin Irak'a asker gönderme kararını derhal iade etmelidir."
Bugün bu kararı almak bir vazife, almamak ise ülkenini zillete çevrilmiş halinin devamı demektir.
Geldiğimiz noktayı isterseniz bir okuyalım.
Başbakan'ın bizzat ifadeleriyle önce "Irak'a asker gönderme" kararını malum rüzgarlarında katkılarıyla Meclis'ten geçirdiler. Üstelik bunu daha ortada fol yok, yumurta yokken yaptılar. Yani bu karar öncesinde hiç değilse yapılması gereken asgari görüşmeleri gerçekleştirmeden, Türkiye'yi "işgalci" konumuna soktular.
"Önce tezkere, sonrası Allah Kerim" tavrı şimdi şu acı gerçekle karşımızda duruyor;
"İşgalci sıfatını kazandık, ama işgal edeceğimiz topraklara gidemiyoruz bile!"
İşte Türk Dışişlerinin, Hükumetin ortaya koyduğu garabet hal budur. Cumhuriyet tarihinin "en Amerikancı" hükumeti ülkeyi, Cumhuriyet tarihi'nin "en büyük skandalı" ile karşı karşıya bırakmıştır.
Hal böyle iken Abdullah Gül "Amerika beceriksiz, kendi içinde bölündüler" gibi ifadelerle işi geçiştiremez. Yapılan büyük ayıbın temizlenmesi gerekiyor. Hatanın neresinden dönülürse kardır mantığıyla "asker gönderme kararını" Meclis'e iade etmek, hükümet'in önünde duran samimiyet testidir. Dışişleri Bakanlığının pişmanlık duyduğunun, hükumetin millet'ten özür dilediğinin ispatı budur.
Hükumet kedi mi?
AKP koridorlarında dönen kulisten haberiniz vardır. Diyorlar ki Milletvekilleri, Bakanlar "tezkereyi çıkardık ABD'yi memnun ettik, ama gidemediğimiz için de Irak'tan dönecek Mehmetçik tabutlarından kurtulduk..."
Yani Hükümet ve İktidar partisi müntesipleri "kedi gibi dört ayağımızın üstüne düştük" durumundan bir mutluluk fotoğrafı çıkartıyorlar.
Bu sığ, milletten kopuk ve bir o kadar da şımarıklık kokan kafalara bir kaç soru sormakta sayısız faydalar var;
1- Ülkeyi düşürdüğünüz onursuzluğun galiba farkında değilsiniz. Pişkinliğin de, bir yere kadar olması gerekmiyor mu?
"ABD istedi ve AKP iktidarı asker gönderme kararını çıkarttı. Şimdi ABD çeşitli gerekçelerle istemedi ve asker gidemiyor" yalın ifadesinin öznesinde Amerika, nesnesinde kendiniz olduğunun farkında değilmisiniz?
2- ABD'nin psikolojik bir savaş yürüttüğünün de farkında değilmisiniz? "Washington'un Efendileri" kendileri için, sorgusuz sualsiz ölecek lejyoner istiyor. Bu noktada yapılacak küçük, ufacık bir pazarlık ihtimalini dahi ortadan kaldırmak için askerimizi bekletiyor. Yarın sonucu alarak kararını değiştirdiğinde, bu tavrın hesabını nasıl vereceksiniz?
3- Dünyanın neresinde görülmüş yüzyılın belki de en önemli kararı alınırken , bu çerçevenin içinde yer alacak askerin gideceği, yeri, ne iş yapacağı bile bilinmiyor. TBMM böyle bir yetkiyi hükümete devredebiliyor. Hani ciğerin kediye teslim edilmesi gibi bir şey bu...
Köşk ayıp arıyorsa...
Burası Türkiye herşey olabilir diyebilirsiniz, anlayışla karşılarız. Ama emin olun ülkede gerçek muhalefet sesini duyurabilse, sanal muhalefet yalancı bir duruş sergilemese mevcut iktidarın bu gün istifa etmesi gerekirdi.
Ülkenin teslim alınmışlığına bakın ki, yönettiğiniz ülkeye işgalci sıfatını takıyorsunuz, ama yerinizden bile kımıldamanız gerekmiyor...
Eğer köşk gerçekten Anayasa hassasiyeti olan birisi ise mesela, bu konuyu dert edebilir. Hükumetin ayıbını ortaya döküp, bu büyük hukuksuzluğu halka şikayet edebilir.
Ama korkarız ki hiçkimsenin "ülke önceliğinde" böyle bir derdi filan yok. Oynanan oyun, kayıkçı kavgasından başka birşey değil.
Cumhurbaşkanı hükümete hakaret ediyor, Başbakan Yarabbi şükür havasında resepsiyona koşuyor.
"Asıl ayıplar konuşulmasında ne olursa olsun" diyedir, herhalde...
"TBMM'nin Irak'a asker gönderme kararını derhal iade etmelidir."
Bugün bu kararı almak bir vazife, almamak ise ülkenini zillete çevrilmiş halinin devamı demektir.
Geldiğimiz noktayı isterseniz bir okuyalım.
Başbakan'ın bizzat ifadeleriyle önce "Irak'a asker gönderme" kararını malum rüzgarlarında katkılarıyla Meclis'ten geçirdiler. Üstelik bunu daha ortada fol yok, yumurta yokken yaptılar. Yani bu karar öncesinde hiç değilse yapılması gereken asgari görüşmeleri gerçekleştirmeden, Türkiye'yi "işgalci" konumuna soktular.
"Önce tezkere, sonrası Allah Kerim" tavrı şimdi şu acı gerçekle karşımızda duruyor;
"İşgalci sıfatını kazandık, ama işgal edeceğimiz topraklara gidemiyoruz bile!"
İşte Türk Dışişlerinin, Hükumetin ortaya koyduğu garabet hal budur. Cumhuriyet tarihinin "en Amerikancı" hükumeti ülkeyi, Cumhuriyet tarihi'nin "en büyük skandalı" ile karşı karşıya bırakmıştır.
Hal böyle iken Abdullah Gül "Amerika beceriksiz, kendi içinde bölündüler" gibi ifadelerle işi geçiştiremez. Yapılan büyük ayıbın temizlenmesi gerekiyor. Hatanın neresinden dönülürse kardır mantığıyla "asker gönderme kararını" Meclis'e iade etmek, hükümet'in önünde duran samimiyet testidir. Dışişleri Bakanlığının pişmanlık duyduğunun, hükumetin millet'ten özür dilediğinin ispatı budur.
Hükumet kedi mi?
AKP koridorlarında dönen kulisten haberiniz vardır. Diyorlar ki Milletvekilleri, Bakanlar "tezkereyi çıkardık ABD'yi memnun ettik, ama gidemediğimiz için de Irak'tan dönecek Mehmetçik tabutlarından kurtulduk..."
Yani Hükümet ve İktidar partisi müntesipleri "kedi gibi dört ayağımızın üstüne düştük" durumundan bir mutluluk fotoğrafı çıkartıyorlar.
Bu sığ, milletten kopuk ve bir o kadar da şımarıklık kokan kafalara bir kaç soru sormakta sayısız faydalar var;
1- Ülkeyi düşürdüğünüz onursuzluğun galiba farkında değilsiniz. Pişkinliğin de, bir yere kadar olması gerekmiyor mu?
"ABD istedi ve AKP iktidarı asker gönderme kararını çıkarttı. Şimdi ABD çeşitli gerekçelerle istemedi ve asker gidemiyor" yalın ifadesinin öznesinde Amerika, nesnesinde kendiniz olduğunun farkında değilmisiniz?
2- ABD'nin psikolojik bir savaş yürüttüğünün de farkında değilmisiniz? "Washington'un Efendileri" kendileri için, sorgusuz sualsiz ölecek lejyoner istiyor. Bu noktada yapılacak küçük, ufacık bir pazarlık ihtimalini dahi ortadan kaldırmak için askerimizi bekletiyor. Yarın sonucu alarak kararını değiştirdiğinde, bu tavrın hesabını nasıl vereceksiniz?
3- Dünyanın neresinde görülmüş yüzyılın belki de en önemli kararı alınırken , bu çerçevenin içinde yer alacak askerin gideceği, yeri, ne iş yapacağı bile bilinmiyor. TBMM böyle bir yetkiyi hükümete devredebiliyor. Hani ciğerin kediye teslim edilmesi gibi bir şey bu...
Köşk ayıp arıyorsa...
Burası Türkiye herşey olabilir diyebilirsiniz, anlayışla karşılarız. Ama emin olun ülkede gerçek muhalefet sesini duyurabilse, sanal muhalefet yalancı bir duruş sergilemese mevcut iktidarın bu gün istifa etmesi gerekirdi.
Ülkenin teslim alınmışlığına bakın ki, yönettiğiniz ülkeye işgalci sıfatını takıyorsunuz, ama yerinizden bile kımıldamanız gerekmiyor...
Eğer köşk gerçekten Anayasa hassasiyeti olan birisi ise mesela, bu konuyu dert edebilir. Hükumetin ayıbını ortaya döküp, bu büyük hukuksuzluğu halka şikayet edebilir.
Ama korkarız ki hiçkimsenin "ülke önceliğinde" böyle bir derdi filan yok. Oynanan oyun, kayıkçı kavgasından başka birşey değil.
Cumhurbaşkanı hükümete hakaret ediyor, Başbakan Yarabbi şükür havasında resepsiyona koşuyor.
"Asıl ayıplar konuşulmasında ne olursa olsun" diyedir, herhalde...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ahmet Erimhan / diğer yazıları
- Sahili olmayan umman / 14.04.2022
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021