ABD'nin Irak istilasının perde arkasındaki gerçekleri açıklamaya devam eden BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, dost bildiklerimizin nihai hedefinin Türkiye olduğunu, Irak'tan sonra sıranın başka ülkelere de geleceğini söyledi
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, Basra, Necef, Kerbela, Umm Kasr, Nasiriye gibi şehirlerde görülen direnişin aksine asıl direnişin yaşanacağının deklere edildiği Bağdat'ın iki günde düşmesi ve adeta bir muammaya dönen Saddam Hüseyin ile cumhuriyet muhafızları olayı dahil ABD'nin Irak'ı istila olayını değerlendirdi. Olayın çok büyük bir oyundan ibaret olduğu tespitinde bulunan BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, Irak'ta gelinen noktanın Türkiye'ye çok dikkatli olma ve artık başını kumdan çıkarma mesajı verdiğini söyledi.
Saddam Hüseyin
ve Bağdat muamması
Meltem TV'deki Haftanın Sohbeti programında İhsan Öztürk ve Nihat Hekimoğlu'nun sorularını cevaplandıran BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, çok büyük bir mücadele beklenmesine rağmen Bağdat'ın iki günde düşmesi ve muammaya dönüşen Saddam konusunu şöyle değerlendirdi: "Bağdat'ın iki günde düşüp düşmediği tartışılır bir konu fakat Saddam'ın düştüğü muhakkak. Saddam'ın öldüğü, teslim olduğu veya sattığı muhakkak. Saddam'ı iyi tanımak lazım. Saddam bugüne kadar Amerikan yanlısı, Amerika'nın adamı olarak biliniyordu. 1959 yılında CIA ona el attı. 1979 yılında yine CIA operasyonu ile Başbakan Yardımcılığına geldi. ABD'nin yetişmiş bir elemanı gibi olan bir insan var ortada. Ama, dediler ki, 'Bu adam kanı ile Kur'an-ı Kerim yazdırdı. Tövbe etti. Adam oldu.' Biz de, 'Hidayet Cenab-ı Allah'tandır. Niye dönmesin ki' dedik. Ama, eğer bu adam ölmediyse ihanet etti. Her taraf 15-20 gün direnirken, tabiat şartları koalisyon güçlerinin aleyhine tezahür ederken, adamlar adeta çöle saplanırken, ABD'nin hiç beklemediği, ummadığı bir mağlubiyet söz konusuydu. Tam o sırada ABD Dışişleri Bakanı Powell, Türkiye'ye geliyor. O esnada Rus istihbaratı, elçileri, Saddam'la istişare ediyor. Ne olduysa o dönemde oluyor. Bir bakıyorsunuz bir anda basın müntesiplerinin bulunduğu binalar bombalanıyor. Basın mensupları öldürülüyor, yaralanıyor, basın susturuluyor. Dezenformasyon başlıyor. Ahmet Erimhan'ın sık sık beyan ettiği muşamba dekor sunuluyor. Irak düştü, oluyor. Hakikatte ise benim görebildiğim kadarıyla bu çatışma devam edecek. Irak, bu çatışmada milli bir kahramana kavuşacak. Bu ehl-i sünnet de, şii de, vs de olabilir. Mevzi mevzi çatışmaların devam etmesi bunun işaretlerini taşıyor."
Çok yönlü oyun
Saddam'ın böyle bir ihaneti yaptığına nereden akledildiği sorusunun sorulabileceğini belirterek ihtimalli bir değerlendirmede bulunan Prof. Dr. Haydar Baş, şunları söyledi: "Saddam, belki de ölmüştür. Öldürülmemişse kaçması lazım. Kaçmışsa, Irak'ta imiş gibi 'Hâlâ Bağdat'tayım" demesi gerekiyordu. Gizlilik perdesi altında bir şeyler yürüyor. Durup dururken Saddam'ın 50 adamından bir generali, teslim oluyor. Bir milli mücadele verilirken bir komutanın teslim olması kadar vahim bir durum var mıdır? Yani halka, 'Gördünüz. Bu iş bitti' diyorlar. Oyun çok yönlü oynanıyor. Aksi takdirde ABD gerçekten o çöllere saplanabilirdi. 10-15 gün içerisinde Amerikan ordusunun nasıl tarumar edildiğini gördük. Dünya kamuoyu önünde çok müşkül bir duruma düştüler. 10 seneden beri ambargo uygulanan bir milletin huzurunda patır patır dökülmeye başladılar. İşte o dönemde komşu ülkelerle, bizimle, Saddam'la devre yapıldı. Şayet Saddam hayatta ise bu bir gerçektir. Ama ölmüşse, şehittir. Saddam, aslında çok şey kaybetti. Saddam, büyük bir kahraman olacaktı. Bizde Mustafa Kemal Atatürk ne ise Saddam da o olacaktı. Saddam işi sonuna kadar sürüklemiş olsaydı Arap dünyasının, belki de Ortadoğu'nun unutulmaz kahramanı, efsanevi lideri olacaktı. Bu da bir nasip meselesidir. O kadar adama teslim olursan Allah da sana bu kadar güzelliği nasip etmez. Umm Kasr, Basra, Necef, Kerbela düşmüyor. Bağdat düşüyor. Bu, bence bir oyundur. Iraklılar, aç, susuz, silahsız bırakıldı. Tamam. Ama merhum Mustafa Kemal Atatürk'ün yürüttüğü milli mücadelede, şu anda Iraklıların yaşadığı imkansızlığın en az 200-300'ü yaşandı. Fevkalade bozuk şartlarda bir millet direndi. Karşısında o günün süper güçleri vardı. Çanakkale'de 250 bin vatan evladı şehit oldu. Iraklı da bu duruma Iraklı gelmişti, mücadele verecekti. Ama onun önündeki adam bir Mustafa Kemal olamadı. Olsaydı bu mücadelenin durumu çok başka olacaktı. Bundan sonra o topraklardan bir çıkar mı? Temennimiz çıkmasıdır. Yoksa bir ülke bir anda düşecek, teslim olacak, akıl kârı değildir."
Fırsat hasıraltı edildi
Bağdat'ın düşme sürprizinin yanısıra, Kuzey Irak'ta bir oldu bittiye müsaade etmeyeceğini deklere etmesine rağmen bu oldu bittinin Musul ve Kerkük bağlamında yaşanmakta oluşu karşısında Türkiye'nin takındığı tavrı değerlendiren Prof. Dr. Haydar Baş, "Türkiye'nin bir 'casus belli'si vardı. Şimdi, kırmızı çizgi, yeşil çizgi bırakılmadı, allak bullak edildi. Türkiye, yeni yeni şartların arkasın sığınmaya başladı. Burada devlet olarak çok ciddi bir itibar kaybına uğradık. Ya bunu deklere etmeyecektin, ya sözüne sahip çıkacaksın. Şimdi, tükürdüğünü yalayan biz olduk" dedi. Prof. Dr. Haydar Baş, şöyle devam etti:
"Kerkük ve Musul Türk milletinin tapulu arazisidir. Osmanlı hanedanlarına aittir. Merhum İnönü, Lozan'da, misak-ı milli hudutlarını belirlerken Kerkük ve Musul'u da içine koyuyor. Lozan'dan sonra Türkmen kardeşlerimiz kimliklerinin izharı yönünde fevkalade atılımlar yapıyorlar. Kabir kuyudatları tutuluyor. Mezar taşları muhafaza ediliyor. Nüfus, tapu kayıtları tutuluyor. Bu konuda Türkmenler üzerine düşeni yapmıştır. Türkiye Cumhuriyeti maalesef burada ikili davranmıştır. Çok ciddi bir şekilde güven verdi. 'Bizim 'casus belli'miz vardır' dedi. Adamları tedbirsiz ve çaresiz halde bıraktı. Bir de baktık ki 'müdahale sebebimizdir' dediğimiz olay gerçekleşiyor, bizimkiler şekerli kahve içiyor. 'Amerika ile telefonla konuştum' diyorlar. Sen, 'Amerika ile telefonla konuşacağım' mı dedin, yoksa, 'müdahil olacağım' mı dedin? Dünya kamuoyuna, 'Buraya bir müdahale olursa ben oradayım' diye duyurdun. Kısaca bu hareketle biz, Kerkük ve Musul'daki Türkleri yitirdik. Morallerini sıfıra indirdik. Burada Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarihi bir olayı da maalesef hasıraltı etmiştir. Bu, büyük bir imkandı. Türkiye, Kerkük ve Musul'a müdahil olmuş olsaydı, o bölgenin şartları ve coğrafi konumu da belki tavrımızla birlikte çok ciddi noktalara taşınabilirdi. Ama, bu cesareti biz göremedik. 'Sana saldırsa ne yaparsın?' diyorlar. Bir tane emekli askeri dinledim. 'Vururuz' dedi. 'Türk ordusunu ne zannediyorsun?' dedi. Bu güçte, bu dirayette bir baba adam bekliyoruz. Bugün böyle bir olayda taviz verdin. Yarın çok daha basit olayda taviz vereceksin. O coğrafya bizi çepeçevre kuşatan bir coğrafyadır. O coğrafyayı kaybettiğin zaman senin dengeni çok bozarlar."
Suriye'den sonrası
BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, Ortadoğu'daki dengeleri de alt üst eden Irak işgali sonrasındaki Türkiye'yi bekleyen tabloyu şöyle ortaya koydu:
"Eğer bu adımlar köklü atılıyor ise İsrail'in hakimiyetinde bir Ortadoğu görüyorum. Çünkü Irak'ta bu hareketi yapan iradenin arkasındaki güç tamamen İsrail menşeli, kan ve dini bağları aynı olan insanlardır. Sadece bunlardan ayrı düşünülen insan da sayın Bush'tur. Ama Bush'un onlardan ayrı olması demek, kanaat, düşünce bakımından ayrı olması demek değildir. Her iki tarafın da iştirak ettikleri müşterek paydalar var. Gerek ABD, gerekse İsrailoğulları arasında müşterek bir inanç birliği var. Ortadoğu, bu durumdan sonra arz-ı mev'ud denilen şey doğrultusunda şekillendirilecektir. Suriye'nin çıbanbaşı kabul edilişinin belki de en büyük sebeplerinden biri de bu projenin hayata geçmesine kısmen de olsa mani olur görünmesidir. Bu görüntüyü de kaldırmaları gerekecek. Ondan sonra neresi gelir? İran gelir. Sonra neresi gelir? "Biz onların dostuyuz. Bize sıra gelmez" sözünü o gün görürüz. İnşaallah gelmez. İnşaallah biz aklımızı başımıza alırız. Erkenden ayıkırız. Bütün bunlar biraz da bizim tavrımıza bağlıdır."
"Düşmanla ittifak edilmez. Türkiye dostunu, düşmanını tanımalı, mutlak surette tavrını da ona göre almalıdır. Bizim yaptığımız başımızı kuma gömmektir. Kuma gömdüğün zaman avcı seni avlar mı? Avlarsa, Türkiye'yi de avlarlar. ABD, peşmergeleri, bu iki vilayetimize sokmakla bizimle dalga da geçti. Bizi ezdiler. Onurumuzla oynadılar. Bizim yanlış hesapları terketmemiz lazımdır. Dostumuzu, düşmanımızı iyi bilip ona göre tavrımızı belirlememiz, milli bir duruş ortaya koymamız gerekiyor. Bu duruş olmadığı müddetçe bizim iki yakamızın biraraya gelmesi mümkün değildir. Ekonomiyi de düzeltmemiz mümkün değildir. Ekonomiyi düzeltme çabalarımız tamamen talimatlar istikametinde seyrediyor. Bu devşirme düşüncelerle Türkiye hiç bir noktaya gidemez.
Türkiye'nin oturduğu coğrafya farklı bir coğrafya, Türk milleti farklı bir millettir. Yedisinden yetmişine bir ve beraber olmayı, fevkalade bir atılımla dünya hakimiyetini elde edebiliriz inancına malik olmayı bilmeliyiz. 'Biz öyle sıradan bir millet değiliz. Geçmişimiz güçlüdür. Geleceğimiz mükemmel olacaktır' azmine, kararlılığına sahip olmalıyız."
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, Basra, Necef, Kerbela, Umm Kasr, Nasiriye gibi şehirlerde görülen direnişin aksine asıl direnişin yaşanacağının deklere edildiği Bağdat'ın iki günde düşmesi ve adeta bir muammaya dönen Saddam Hüseyin ile cumhuriyet muhafızları olayı dahil ABD'nin Irak'ı istila olayını değerlendirdi. Olayın çok büyük bir oyundan ibaret olduğu tespitinde bulunan BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, Irak'ta gelinen noktanın Türkiye'ye çok dikkatli olma ve artık başını kumdan çıkarma mesajı verdiğini söyledi.
Saddam Hüseyin
ve Bağdat muamması
Meltem TV'deki Haftanın Sohbeti programında İhsan Öztürk ve Nihat Hekimoğlu'nun sorularını cevaplandıran BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, çok büyük bir mücadele beklenmesine rağmen Bağdat'ın iki günde düşmesi ve muammaya dönüşen Saddam konusunu şöyle değerlendirdi: "Bağdat'ın iki günde düşüp düşmediği tartışılır bir konu fakat Saddam'ın düştüğü muhakkak. Saddam'ın öldüğü, teslim olduğu veya sattığı muhakkak. Saddam'ı iyi tanımak lazım. Saddam bugüne kadar Amerikan yanlısı, Amerika'nın adamı olarak biliniyordu. 1959 yılında CIA ona el attı. 1979 yılında yine CIA operasyonu ile Başbakan Yardımcılığına geldi. ABD'nin yetişmiş bir elemanı gibi olan bir insan var ortada. Ama, dediler ki, 'Bu adam kanı ile Kur'an-ı Kerim yazdırdı. Tövbe etti. Adam oldu.' Biz de, 'Hidayet Cenab-ı Allah'tandır. Niye dönmesin ki' dedik. Ama, eğer bu adam ölmediyse ihanet etti. Her taraf 15-20 gün direnirken, tabiat şartları koalisyon güçlerinin aleyhine tezahür ederken, adamlar adeta çöle saplanırken, ABD'nin hiç beklemediği, ummadığı bir mağlubiyet söz konusuydu. Tam o sırada ABD Dışişleri Bakanı Powell, Türkiye'ye geliyor. O esnada Rus istihbaratı, elçileri, Saddam'la istişare ediyor. Ne olduysa o dönemde oluyor. Bir bakıyorsunuz bir anda basın müntesiplerinin bulunduğu binalar bombalanıyor. Basın mensupları öldürülüyor, yaralanıyor, basın susturuluyor. Dezenformasyon başlıyor. Ahmet Erimhan'ın sık sık beyan ettiği muşamba dekor sunuluyor. Irak düştü, oluyor. Hakikatte ise benim görebildiğim kadarıyla bu çatışma devam edecek. Irak, bu çatışmada milli bir kahramana kavuşacak. Bu ehl-i sünnet de, şii de, vs de olabilir. Mevzi mevzi çatışmaların devam etmesi bunun işaretlerini taşıyor."
Çok yönlü oyun
Saddam'ın böyle bir ihaneti yaptığına nereden akledildiği sorusunun sorulabileceğini belirterek ihtimalli bir değerlendirmede bulunan Prof. Dr. Haydar Baş, şunları söyledi: "Saddam, belki de ölmüştür. Öldürülmemişse kaçması lazım. Kaçmışsa, Irak'ta imiş gibi 'Hâlâ Bağdat'tayım" demesi gerekiyordu. Gizlilik perdesi altında bir şeyler yürüyor. Durup dururken Saddam'ın 50 adamından bir generali, teslim oluyor. Bir milli mücadele verilirken bir komutanın teslim olması kadar vahim bir durum var mıdır? Yani halka, 'Gördünüz. Bu iş bitti' diyorlar. Oyun çok yönlü oynanıyor. Aksi takdirde ABD gerçekten o çöllere saplanabilirdi. 10-15 gün içerisinde Amerikan ordusunun nasıl tarumar edildiğini gördük. Dünya kamuoyu önünde çok müşkül bir duruma düştüler. 10 seneden beri ambargo uygulanan bir milletin huzurunda patır patır dökülmeye başladılar. İşte o dönemde komşu ülkelerle, bizimle, Saddam'la devre yapıldı. Şayet Saddam hayatta ise bu bir gerçektir. Ama ölmüşse, şehittir. Saddam, aslında çok şey kaybetti. Saddam, büyük bir kahraman olacaktı. Bizde Mustafa Kemal Atatürk ne ise Saddam da o olacaktı. Saddam işi sonuna kadar sürüklemiş olsaydı Arap dünyasının, belki de Ortadoğu'nun unutulmaz kahramanı, efsanevi lideri olacaktı. Bu da bir nasip meselesidir. O kadar adama teslim olursan Allah da sana bu kadar güzelliği nasip etmez. Umm Kasr, Basra, Necef, Kerbela düşmüyor. Bağdat düşüyor. Bu, bence bir oyundur. Iraklılar, aç, susuz, silahsız bırakıldı. Tamam. Ama merhum Mustafa Kemal Atatürk'ün yürüttüğü milli mücadelede, şu anda Iraklıların yaşadığı imkansızlığın en az 200-300'ü yaşandı. Fevkalade bozuk şartlarda bir millet direndi. Karşısında o günün süper güçleri vardı. Çanakkale'de 250 bin vatan evladı şehit oldu. Iraklı da bu duruma Iraklı gelmişti, mücadele verecekti. Ama onun önündeki adam bir Mustafa Kemal olamadı. Olsaydı bu mücadelenin durumu çok başka olacaktı. Bundan sonra o topraklardan bir çıkar mı? Temennimiz çıkmasıdır. Yoksa bir ülke bir anda düşecek, teslim olacak, akıl kârı değildir."
Fırsat hasıraltı edildi
Bağdat'ın düşme sürprizinin yanısıra, Kuzey Irak'ta bir oldu bittiye müsaade etmeyeceğini deklere etmesine rağmen bu oldu bittinin Musul ve Kerkük bağlamında yaşanmakta oluşu karşısında Türkiye'nin takındığı tavrı değerlendiren Prof. Dr. Haydar Baş, "Türkiye'nin bir 'casus belli'si vardı. Şimdi, kırmızı çizgi, yeşil çizgi bırakılmadı, allak bullak edildi. Türkiye, yeni yeni şartların arkasın sığınmaya başladı. Burada devlet olarak çok ciddi bir itibar kaybına uğradık. Ya bunu deklere etmeyecektin, ya sözüne sahip çıkacaksın. Şimdi, tükürdüğünü yalayan biz olduk" dedi. Prof. Dr. Haydar Baş, şöyle devam etti:
"Kerkük ve Musul Türk milletinin tapulu arazisidir. Osmanlı hanedanlarına aittir. Merhum İnönü, Lozan'da, misak-ı milli hudutlarını belirlerken Kerkük ve Musul'u da içine koyuyor. Lozan'dan sonra Türkmen kardeşlerimiz kimliklerinin izharı yönünde fevkalade atılımlar yapıyorlar. Kabir kuyudatları tutuluyor. Mezar taşları muhafaza ediliyor. Nüfus, tapu kayıtları tutuluyor. Bu konuda Türkmenler üzerine düşeni yapmıştır. Türkiye Cumhuriyeti maalesef burada ikili davranmıştır. Çok ciddi bir şekilde güven verdi. 'Bizim 'casus belli'miz vardır' dedi. Adamları tedbirsiz ve çaresiz halde bıraktı. Bir de baktık ki 'müdahale sebebimizdir' dediğimiz olay gerçekleşiyor, bizimkiler şekerli kahve içiyor. 'Amerika ile telefonla konuştum' diyorlar. Sen, 'Amerika ile telefonla konuşacağım' mı dedin, yoksa, 'müdahil olacağım' mı dedin? Dünya kamuoyuna, 'Buraya bir müdahale olursa ben oradayım' diye duyurdun. Kısaca bu hareketle biz, Kerkük ve Musul'daki Türkleri yitirdik. Morallerini sıfıra indirdik. Burada Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarihi bir olayı da maalesef hasıraltı etmiştir. Bu, büyük bir imkandı. Türkiye, Kerkük ve Musul'a müdahil olmuş olsaydı, o bölgenin şartları ve coğrafi konumu da belki tavrımızla birlikte çok ciddi noktalara taşınabilirdi. Ama, bu cesareti biz göremedik. 'Sana saldırsa ne yaparsın?' diyorlar. Bir tane emekli askeri dinledim. 'Vururuz' dedi. 'Türk ordusunu ne zannediyorsun?' dedi. Bu güçte, bu dirayette bir baba adam bekliyoruz. Bugün böyle bir olayda taviz verdin. Yarın çok daha basit olayda taviz vereceksin. O coğrafya bizi çepeçevre kuşatan bir coğrafyadır. O coğrafyayı kaybettiğin zaman senin dengeni çok bozarlar."
Suriye'den sonrası
BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, Ortadoğu'daki dengeleri de alt üst eden Irak işgali sonrasındaki Türkiye'yi bekleyen tabloyu şöyle ortaya koydu:
"Eğer bu adımlar köklü atılıyor ise İsrail'in hakimiyetinde bir Ortadoğu görüyorum. Çünkü Irak'ta bu hareketi yapan iradenin arkasındaki güç tamamen İsrail menşeli, kan ve dini bağları aynı olan insanlardır. Sadece bunlardan ayrı düşünülen insan da sayın Bush'tur. Ama Bush'un onlardan ayrı olması demek, kanaat, düşünce bakımından ayrı olması demek değildir. Her iki tarafın da iştirak ettikleri müşterek paydalar var. Gerek ABD, gerekse İsrailoğulları arasında müşterek bir inanç birliği var. Ortadoğu, bu durumdan sonra arz-ı mev'ud denilen şey doğrultusunda şekillendirilecektir. Suriye'nin çıbanbaşı kabul edilişinin belki de en büyük sebeplerinden biri de bu projenin hayata geçmesine kısmen de olsa mani olur görünmesidir. Bu görüntüyü de kaldırmaları gerekecek. Ondan sonra neresi gelir? İran gelir. Sonra neresi gelir? "Biz onların dostuyuz. Bize sıra gelmez" sözünü o gün görürüz. İnşaallah gelmez. İnşaallah biz aklımızı başımıza alırız. Erkenden ayıkırız. Bütün bunlar biraz da bizim tavrımıza bağlıdır."
"Düşmanla ittifak edilmez. Türkiye dostunu, düşmanını tanımalı, mutlak surette tavrını da ona göre almalıdır. Bizim yaptığımız başımızı kuma gömmektir. Kuma gömdüğün zaman avcı seni avlar mı? Avlarsa, Türkiye'yi de avlarlar. ABD, peşmergeleri, bu iki vilayetimize sokmakla bizimle dalga da geçti. Bizi ezdiler. Onurumuzla oynadılar. Bizim yanlış hesapları terketmemiz lazımdır. Dostumuzu, düşmanımızı iyi bilip ona göre tavrımızı belirlememiz, milli bir duruş ortaya koymamız gerekiyor. Bu duruş olmadığı müddetçe bizim iki yakamızın biraraya gelmesi mümkün değildir. Ekonomiyi de düzeltmemiz mümkün değildir. Ekonomiyi düzeltme çabalarımız tamamen talimatlar istikametinde seyrediyor. Bu devşirme düşüncelerle Türkiye hiç bir noktaya gidemez.
Türkiye'nin oturduğu coğrafya farklı bir coğrafya, Türk milleti farklı bir millettir. Yedisinden yetmişine bir ve beraber olmayı, fevkalade bir atılımla dünya hakimiyetini elde edebiliriz inancına malik olmayı bilmeliyiz. 'Biz öyle sıradan bir millet değiliz. Geçmişimiz güçlüdür. Geleceğimiz mükemmel olacaktır' azmine, kararlılığına sahip olmalıyız."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.