İnsanın gözünüzü bir avuç toprak doyurur
Peygamberimiz (s.a.a.v); “İnsanoğlunun iki vadi dolusu altını olsa, üçüncüsünü ister, Âdemoğlunun karnını ancak toprak doldurur” diyor
21.09.2024 18:39:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Peygamberimiz (s.a.a.v); "İnsanoğlunun iki vadi dolusu altını olsa, üçüncüsünü ister, Âdemoğlunun karnını ancak toprak doldurur" diyor.
İnsanoğlunun yaratılış yönüyle bir tatminsiz yönü var, doymuyor. Neden insan tatminsizdir ve neyle tatmin olabilir? Bu çağında en büyük hastalığı şu anda huzursuzluk, tatminsizlik bugün çağın en önemli hastalığı olarak kabul ediliyor.
İnsan, esasen bir maddi yönü var bir de manevi yönü var. Bu âleme bakan beşeri yönü, fizyolojik olarak vücuda gelen bir yön. Bir de batıni yönü var. İç âlemi dediğimiz yönü var.
Bu iki yönü de bir merkezden insan idare ediyor. Allah, insana kendi nefhasından nefha veriyor ve bununla birlikte de o nefha-i İlahi ile insan hayatını sürdürüyor…
Diğer taraftan insan, yaratılması münasebetiyle ezeli değil ama ebedi bir varlık. Yani insan hakikaten mahlûk olarak yaratılmış. Var olandan Vacibu'l Vücud'un tecellisinden zuhur eden, O'nun yaratmasıyla halk olunan bir varlık insan sonradan olmuş.
Bu manada ezeli değil ama ebedi bir varlık, sonu yok. Şimdi böyle bir varlık kimden geldiyse, hangi güce aitse, O'nu arıyor, O'nu istiyor, O'nu özlüyor.
Peki, insanoğlu kimden geldi? Nefha-i İlahi olması münasebetiyle Cenâb-ı Hak'tan geldi…
Yani insanın kendini tanıması kadar tanımaması da müsavi. Tanıyabilen de var, tanıyamayan da var…
Şimdi o Elest Meclisinde insanın gördüğü, tanıdığı, seyrettiği, güzelliğine âşık olduğu, sesine hayran kaldığı, kokusundan mest olduğu o ilahi varlığın etkisinden hiçbir zaman şuurunun altında olan hasret bitmez.
Hep O'nu özler, hep O'nu seyretmek ister, hep ona doğru. Olayın farkında olmaz. İşte Allah'ı isteyen o yönümüzü biz dünya nimetleriyle ne kadar doyurmaya çalışırsak çalışalım mümkün değil ki, o taraf doysun, itminan olsun.
Peki, onu ne doyurur?
Allah'ı zikir. Neyi arıyordu? Allah'ı arıyordu. İşte o kalbi, Zikrullah ile beraber Allah'a ait bir mekân haline getirirsek o kalp, ondan gelen sinyallerle beraber huzur bulmaya, tatmin olmaya ve de aradığını bulmanın hoşnutluğu içerisinde bir ömür sürme dönemine devrine girer.
Aksi takdirde böyle bir ömrü yaşamayan insanın arayışı gittikçe artar, gittikçe artar.
Neyi aradığını bulamamanın, bilememenin yorgunluğu içinde bakarsın bir hayat gelir geçer.
Allah da kullarım yorulmasın, düşmesin, helak olmasın diye peygamberlerini ve kitaplarını gönderdi ki; bana geleceğiniz yol buradadır. Bu kitaptan bu peygamberden bunu öğrenebilirsin.
Şimdi kitaba uymanın zarureti, Allah'ı bulmak içindir. Allah'ı bulmanın caddesine girdiğiniz zaman mutluluğu huzuru saadeti bulursunuz.
Hayır! Oraya girmediniz, arayışınız devam eder. Servet sahibi olursunuz, şöhret sahibi olursunuz. Mülk sahibi olursunuz ama aradığını bulamamanın yorgunluğu içinde de tepinip durursunuz. İşte insanın böyle bir yönü tarafı var.
Asıl hürriyet de neyi aradığını bilen insanın aradığına kul olmasında gizlidir.
Nitekim Cenâb-ı Peygamber Efendimiz'e (s.a.a.): "Vezir peygamber mi kul peygamber mi olmak istersin?"
"Kul peygamber olmak isterim" der.
Yani "ben Allah'a köle olmak isterim." Peki, ne demek bu? "Her şeyimi O'na, ben vakfettim. O'nun önünde esirim, ruhum O'nu arıyor, Ona doğru yükseliyor."
Ve Cenâb-ı Hak da, ona tecelli ettiği zaman işte huzur, saadet, mutluluk, aşk hepsi onunla beraber o vuslatın olduğu yerdedir.
Şimdi hasret içerisinde insan aradığı Rabbini o yola girip te arayamadığı için bir ömür boyu sürünmekle ömrünü geçiriyor.
Onun için din, ilahi bir nimettir. Yani, aradığını bulmasını gerektiren bir yoldur. Oraya girdin mi aradığını bulursun, huzuru bulursun, saadeti bulursun, mutluluğu bulursun.
İçindeki dengeyi kurarsın. İçindeki adaleti temin edersin. Dünyanın ne olduğunu anlarsın, ne olmadığını fark edersin.
İşte Peygamber Aleyhisselam Efendimiz bunu yaşayan insan olduğu için: "Sizin iki vadi dolusu altınınız olsa bir üçüncü vadi olmasını istersiniz."
Aradığınız o altınlar servet değil Allah!
"Ancak sizin gözünüzü bir avuç toprak doyurur."
Maddesiyle bir avuç toprağın doyurduğu kalbi, vadiler dolusu altın dolduramıyor. (Prof. Dr. Haydar Baş Ramazan Sohbetlerinden)
İnsanoğlunun yaratılış yönüyle bir tatminsiz yönü var, doymuyor. Neden insan tatminsizdir ve neyle tatmin olabilir? Bu çağında en büyük hastalığı şu anda huzursuzluk, tatminsizlik bugün çağın en önemli hastalığı olarak kabul ediliyor.
İnsan, esasen bir maddi yönü var bir de manevi yönü var. Bu âleme bakan beşeri yönü, fizyolojik olarak vücuda gelen bir yön. Bir de batıni yönü var. İç âlemi dediğimiz yönü var.
Bu iki yönü de bir merkezden insan idare ediyor. Allah, insana kendi nefhasından nefha veriyor ve bununla birlikte de o nefha-i İlahi ile insan hayatını sürdürüyor…
Diğer taraftan insan, yaratılması münasebetiyle ezeli değil ama ebedi bir varlık. Yani insan hakikaten mahlûk olarak yaratılmış. Var olandan Vacibu'l Vücud'un tecellisinden zuhur eden, O'nun yaratmasıyla halk olunan bir varlık insan sonradan olmuş.
Bu manada ezeli değil ama ebedi bir varlık, sonu yok. Şimdi böyle bir varlık kimden geldiyse, hangi güce aitse, O'nu arıyor, O'nu istiyor, O'nu özlüyor.
Peki, insanoğlu kimden geldi? Nefha-i İlahi olması münasebetiyle Cenâb-ı Hak'tan geldi…
Yani insanın kendini tanıması kadar tanımaması da müsavi. Tanıyabilen de var, tanıyamayan da var…
Şimdi o Elest Meclisinde insanın gördüğü, tanıdığı, seyrettiği, güzelliğine âşık olduğu, sesine hayran kaldığı, kokusundan mest olduğu o ilahi varlığın etkisinden hiçbir zaman şuurunun altında olan hasret bitmez.
Hep O'nu özler, hep O'nu seyretmek ister, hep ona doğru. Olayın farkında olmaz. İşte Allah'ı isteyen o yönümüzü biz dünya nimetleriyle ne kadar doyurmaya çalışırsak çalışalım mümkün değil ki, o taraf doysun, itminan olsun.
Peki, onu ne doyurur?
Allah'ı zikir. Neyi arıyordu? Allah'ı arıyordu. İşte o kalbi, Zikrullah ile beraber Allah'a ait bir mekân haline getirirsek o kalp, ondan gelen sinyallerle beraber huzur bulmaya, tatmin olmaya ve de aradığını bulmanın hoşnutluğu içerisinde bir ömür sürme dönemine devrine girer.
Aksi takdirde böyle bir ömrü yaşamayan insanın arayışı gittikçe artar, gittikçe artar.
Neyi aradığını bulamamanın, bilememenin yorgunluğu içinde bakarsın bir hayat gelir geçer.
Allah da kullarım yorulmasın, düşmesin, helak olmasın diye peygamberlerini ve kitaplarını gönderdi ki; bana geleceğiniz yol buradadır. Bu kitaptan bu peygamberden bunu öğrenebilirsin.
Şimdi kitaba uymanın zarureti, Allah'ı bulmak içindir. Allah'ı bulmanın caddesine girdiğiniz zaman mutluluğu huzuru saadeti bulursunuz.
Hayır! Oraya girmediniz, arayışınız devam eder. Servet sahibi olursunuz, şöhret sahibi olursunuz. Mülk sahibi olursunuz ama aradığını bulamamanın yorgunluğu içinde de tepinip durursunuz. İşte insanın böyle bir yönü tarafı var.
Asıl hürriyet de neyi aradığını bilen insanın aradığına kul olmasında gizlidir.
Nitekim Cenâb-ı Peygamber Efendimiz'e (s.a.a.): "Vezir peygamber mi kul peygamber mi olmak istersin?"
"Kul peygamber olmak isterim" der.
Yani "ben Allah'a köle olmak isterim." Peki, ne demek bu? "Her şeyimi O'na, ben vakfettim. O'nun önünde esirim, ruhum O'nu arıyor, Ona doğru yükseliyor."
Ve Cenâb-ı Hak da, ona tecelli ettiği zaman işte huzur, saadet, mutluluk, aşk hepsi onunla beraber o vuslatın olduğu yerdedir.
Şimdi hasret içerisinde insan aradığı Rabbini o yola girip te arayamadığı için bir ömür boyu sürünmekle ömrünü geçiriyor.
Onun için din, ilahi bir nimettir. Yani, aradığını bulmasını gerektiren bir yoldur. Oraya girdin mi aradığını bulursun, huzuru bulursun, saadeti bulursun, mutluluğu bulursun.
İçindeki dengeyi kurarsın. İçindeki adaleti temin edersin. Dünyanın ne olduğunu anlarsın, ne olmadığını fark edersin.
İşte Peygamber Aleyhisselam Efendimiz bunu yaşayan insan olduğu için: "Sizin iki vadi dolusu altınınız olsa bir üçüncü vadi olmasını istersiniz."
Aradığınız o altınlar servet değil Allah!
"Ancak sizin gözünüzü bir avuç toprak doyurur."
Maddesiyle bir avuç toprağın doyurduğu kalbi, vadiler dolusu altın dolduramıyor. (Prof. Dr. Haydar Baş Ramazan Sohbetlerinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.