Batının bütün düşünürleri, filozoflarının tamamı bir sistem vazeder. Bir sistemi ortaya koyarlar. Şark ile garp dünyası arasındaki en bariz ayrılık da buradan kaynaklanır.
Mesela Müslümanı tahlil ederken, onun rejimsel olduğunu düşünürler. Bu çok yanlıştır. Müslüman ideolojik bir varlık değildir. Müslüman, Müslümandır. Bu kimlik, Müslümanın kimliği sadece onun şahsına münhasır bir kimliktir.
Bir tip düşünüyorlar. Anlatılan, empoze edilen bir tiptir bu; kendi vehimleri, hayalleri, kuruntularıdır.
Dünya, özellikle Batı dünyası sistematik olarak böyle sistemler, rejimler geliştirdi. İnsanı bir yere koydu. İnsana hürriyeti, insana adaleti, eşitliği o sistemin kabul ettiği kadarıyla verdi.
Asıl problem, asıl dert o sitemin içindeki insanda. O hürriyet onu doyurmuyor. O adalet onu doyurmuyor. O eşitlik onu doyurmuyor. İşte biz diyoruz ki, daha doğrusu, Kur'an diyor ki; bütün mesele insanın meselesidir. İnsanı kazanmak lazım.
İnsan nasıl kazanılacak?
İnsanı kazanmak için ne yapılacak? İnsan evvela kendi yararına kazanılması lazım. Ben, benim için faydalı olmam gerekiyor ki ben için faydalı olan ben sana da faydalı olsun.
Şimdi düşünün. Ben, ben'leri çoğaltın. Herkes kendine faydalı. Onun sınırını tayin eden, onu yaratan Allah olduğu için burada kimsenin hukuku da çiğnenmez.
Çünkü bizim anlayışımıza, bizim kültürümüze, bizim medeniyetimize göre hak sadece benim yaşayışım değildir, benim hürriyetim değildir.
Ya nedir? Sana zararı dokunmayandır, bana zararı dokunmayandır, ona zararı dokunmayandır. Bana da faydalı, sana da faydalı olandır. Herkesin toplumsal birey olarak müştereken yaşadığı hakikatlerdir.
Hürriyet, insanın istediği gibi değil, başkasının hak ve hukukuna zarar vermeden ve de kendisine de zarar vermeden yapılandır. Öyle hürriyetler var ki bir bakıyorsunuz hiç kimse sana karışmıyor.
Ama seni ortadan çıkartıyor. Seni mahvediyor. Bu, hürriyet değildir. Mesela bir insanın alabildiğine içki içmesi, sızması kendi zararınadır.
Dikkat ederseniz İslam burada insanın kendi, nefsini de koruyor. "Yook! Buradan öteye geçemezsin" diyor. Eroinmandır, kumarbazdır, inkarcıdır.
İnkar da insanın nefsi için çok büyük bir zarardır. Çünkü insan aradığını bulamıyor. Hakikati inkar etmekle kendi hakkını gasp ediyor.
İkrar, insanın kendi hakkını korumasıdır. Daha doğrusu Allah'a giden kulvardan sapmamasıdır. İkrar budur, iman budur. O kulvardan insan Allah'a gidiyor.
Şimdi sen inkar ederek sırtını oraya dönüyorsun. Büyük bir mutluluktan kendini azad ediyorsun. Bu da hürriyet değildir. Çok büyük bir zarardır. Onun için insanın kendi yararına kazanılması öyle bir özellik ki o insan kendisi için dört dörtlük bir hayattadır.
Aynı zamanda benim için de senin için de dört dörtlük bir hayattadır. İşte bunun olması lazım.
Kendisi için kazanılmış insan, toplum içinde en verimli insandır. Bu da o insanın şahsi kemalâtı ile ilgili bir hadisedir.
Bugün bu anlayış yok. Ne Batı kültüründe, kurumlarında, ne Uzakdoğu'sunda, hiçbirinde bu yok.
Sadece bu, İslam'da var. Bugün insanlık istese de istemese de İslam'a dönüp onu yaşamak, bulmak, o hayatı hayatına geçirmek mükellefiyetindedir, mecburiyetindedir.
Onu yaşamadığı zaman düşünün ki dolup taşan bir bend, devamlı birikiyor, birikiyor, siz bunu ne kadar tutabilirsiniz.
Bir gün, bir an bir bakıyorsunuz bir taraftan gedik veriyor. İnsan da böyledir. Bütün duyguları, düşünceleri, hadiseler ile onu siz kanalize edip Rabbına taşımadıktan, huzuru, saadeti, mutluluğu ona veremedikten sonra o insan artık kendinden kopuyor.
Yani kendisi taşmaya başlıyor. Vurucu, kırıcı, yakıcı, yıkıcı bir sadist oluyor. Bugün maalesef insanımızın ve insanlığın kaderi bu olmuştur. Günümüzde gördüğümüz birçok hadiseler maalesef verilmeyen dinî kültürün, eğitimin, yaşanmayan itikadın, amel haline gelmeyen düşünce ve ibadet dünyamızın bu şekilde hayata yansıma tarzıdır.
İstesek de istemesek de bu faturalar önümüze çokça gelecektir. Yani sen ne kadar yasak da koyarsan koy bunlar senin önüne çıkacaktır.
O halde, asıl dava insanın benliğini kendisine tanıtan ve Rabbı ile arasındaki kulvarı açık tutan dini ve ibadet yolunu ona açmaktır. Rabbını ona tanıtmaktır. Dolayısıyla kendini kendisine tanıtmaktır. (Prof. Dr. Haydar Baş İcmal Dergisi Ekim 2017)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Haydar Baş / diğer yazıları
- Yeni demokrasi anlayışı ve gençler / 17.04.2025
- Ne için 'değerli yalnızlık'? / 16.04.2025
- BOP'un bahanesi demokrasi / 15.04.2025
- İmam Muhammed Mehdi (a.s.) / 14.04.2025
- İmam Hasan El-Askeri (a.s.) / 13.04.2025
- İmam Hadi (a.s.) / 12.04.2025
- İmam Muhammed Takî (a.s) / 11.04.2025
- İmam Rıza (a.s.) / 10.04.2025
- İmam Musa Kazım (a.s.) / 09.04.2025
- İmam Ca'fer (a.s.) / 08.04.2025
- Ne için 'değerli yalnızlık'? / 16.04.2025
- BOP'un bahanesi demokrasi / 15.04.2025
- İmam Muhammed Mehdi (a.s.) / 14.04.2025
- İmam Hasan El-Askeri (a.s.) / 13.04.2025
- İmam Hadi (a.s.) / 12.04.2025
- İmam Muhammed Takî (a.s) / 11.04.2025
- İmam Rıza (a.s.) / 10.04.2025
- İmam Musa Kazım (a.s.) / 09.04.2025
- İmam Ca'fer (a.s.) / 08.04.2025