Peki insan nasıl işlenecek? İşte işin düğüm noktası burası. Ancak insanı tanıyanla, bir Hak dostu ile bu insan işlenir. Bir şeyi işlemesini bileceksin ki, elinden birşey gelsin. Sıvıdır diye sen mazotla çalışan arabaya benzin dökemezsin. O da sıvı o da sıvı. Buradaki incelikten çok daha önemlidir insanı tanımadaki incelikler. Binaenaleyh günümüze, günümüz insanına, insanı işleyen ve tanıyan bir anlayış, bir mantık, bir mantalite lazım. Çanakla çömlekle çok uğraşıyoruz. Kendimizi çok ihmal ediyoruz. O zevkten mahrum oluyoruz. İnsanın kendini tanıması, kendini bilmesi kadar ulvi bir zevk yoktur. Zevkin hakikisi insanın kendini tanımasıdır. Çünkü kendini tanımayan insan en büyük hazineye gidiyor. O'na doğru yolculuğa, seyre başlıyor. O yokluktan, boşluktan çıkıyor. Sahibini bulma durumunda oluyor. Allah tanıyanlardan etsin. İnsan sahip olduğu inançla değer kazanıyor. İdealleri ile, inancıyla yaşantısıyla... Yoksa fiziğiyle insan bir toprak. Bu inanç yönünden insanların değerlendirmesini yapmamız lazım. İnandım diyen insanın öz cevheri ile rabıtası, ilgisi başlıyor. Yani Allah'la arasında köprü kuruluyor. Tabii bu köprü kurulduğu zaman Cenabı Hakk'ın sıfatları o kulunun üzerinde tecelli ediyor. Esma-i ilahisi, sıfatı Barisi tecelli ediyor. Dolayısıyla o kulun artık varlığı maddeden sıyrılarak başka bir hal alıyor. O kul Allah'a itimat ediyor. Allah'a itikat ediyor. Allah'ı seviyor. Allah'tan korkuyor. Onun adı artık sıfatları itibariyle çeşitli konumlarda anılıyor. Mesela muttaki, ittika sahibi oluyor. Salihsaliha oluyor. Amelinde eğer ısrarlı ise salih ve saliha kullar zümresine dahil oluyor. O dostu ile alakayı kurup her zaman için o köprüden o seyre gönül ve dil yoluyla başlamışsa zakir ve zakire oluyor. Yani Allah'ı zikrediyor. Cenabı Hakk'ı zikredince Allah' da o kulunu zikrediyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.