İmamlar olanları ve olacakları bilirler
Zürâre şöyle rivayet etmiştir: “Ebu Câfer’in (Muhammed Bâkır aleyhisselâm) şöyle dediğini duydum: ‘Eğer ilmimiz artmasaydı, ilimsiz kalırdık.’
18.10.2023 20:21:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Zürâre şöyle rivayet etmiştir: "Ebu Câfer'in (Muhammed Bâkır aleyhisselâm) şöyle dediğini duydum: 'Eğer ilmimiz artmasaydı, ilimsiz kalırdık.'
Dedim ki: 'Yoksa siz, Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve âlihi) bilmediği bir şeyi mi fazladan öğreniyorsunuz?'
Buyurdu ki: İlimde bir artış olduğu zaman bu önce Resûlullah'a arz edilir, sonra imamlara ve derken bize ulaşır."
İMAMLAR, MELEKLERE, NEBİLERE VE RESÛLLERE ULAŞTIRILAN BÜTÜN İLİMLERİ BİLİRLER
Ebu Bâsir, Ebu Câfer'den (Muhammed Bâkır Aleyhisselâm) şöyle rivayet etmiştir:
"Allah'ın (Azze ve Celle) iki türlü ilmi vardır. Bir ilmini, O'ndan başka kimse bilemez. Bir ilmini de meleklerine ve resullerine öğretir. Meleklerine ve resullerine öğrettiği ilmi, biz de biliriz."
İMAMLAR NE ZAMAN ÖLECEKLERİNİ BİLİRLER VE ANCAK KENDİ İSTEKLERİYLE ÖLÜRLER
Ebu Cemile, Abdullah b. Ebu Câfer'den şöyle rivayet etmiştir:
"Bana kardeşim anlattı, o İmam Câfer'den duymuş, o da babası Muhammed Bâkır'dan (Aleyhisselâm) şunları dinlemiş: Ali b. Hüseyin (Zeynelâbidin Aleyhisselâm) babasının vefat ettiği gece, ona şerbet götürdü ve dedi ki: 'Babacığım, bu şerbeti iç.'
Dedi ki: Oğulcuğum! Bu, öleceğim gecedir. Ve bu gecede Resulullah da (sallallahu aleyhi ve âlihi) vefat etmişti."
Abdulmelik b. A'yen, Ebu Câfer'den (Muhammed Bâkır Aleyhisselâm) şöyle rivayet etmiştir:
"Allah, Hüseyin'in üzerine zaferi indirdi ve zafer, gök ile yer arasındayken İmam Hüseyin, zafer veya Allah'a kavuşmaktan birini seçmek arasında serbest bırakıldı. Hüseyin (Aleyhisselâm) Allah-u Teâlâ'ya kavuşmayı tercih etti."
İMAMLAR, OLANLARI VE OLACAKLARI BİLİRLER, HİÇBİR ŞEY ONLARA GİZLİ KALMAZ
Dureys el-Kunâsî şöyle rivayet etmiştir: "Yanında arkadaşlarından bazılarının da bulunduğu bir sırada Ebu Câfer'in (Muhammed Bâkır Aleyhisselâm) şöyle dediğini duydum:
'Şu halkın tavrına şaşıyorum. Bizi veli ediniyorlar, bizi, kendileri için imam kabul ediyorlar, bize itaat etmenin, tıpkı Resûlullah'a (sallallahu aleyhi ve âlihi) itaat etmek gibi farz olduğunu söylüyorlar.
Sonra da kalkıp kendi kanıtlarını geçersiz kılıyor ve kalplerinin zaafından dolayı kendileriyle çelişiyorlar.
Bu nedenle bizim hakkımızı yerine getirmede kusur işliyorlar. Allah'ın, bizi gerçek anlamda tanıma ve emrimize teslim olma kanıtını bahşettiği kimseleri alaya alıyorlar!
Sizce Allah, Tebareke ve Teâlâ, kullarına, velilerine itaat etmeyi farz kılar da, göklerin ve yerin haberlerini velilerinden saklar mı? Dinlerinin dayanağı olan meselelerle ilgili olarak karşılarına çıkan olgulara ilişkin, bilginin özüne ulaşmalarına engel olur mu?'
Bu arada Humran İmam'a dedi ki: 'Sana kurban olayım! Ali b. Ebu Tâlib, Hasan ve Hüseyin'in (aleyhimusselâm) durumunu, baş kaldırışlarını, Allah'ın dinini egemen kılmak için harekete geçmelerini, bu uğurda mücadele ederken başlarına gelen musibetleri, Tağutların onları öldürmelerini, onlara karşı zafer kazanıp sonunda onları öldürüp hezimete uğratmalarını nasıl yorumlamak gerekir?'
Ebu Câfer (Aleyhisselâm) dedi ki: 'Ey Humran! Allah Tebareke ve Teâlâ, onlar hakkında bu olayların tümünü önceden planlayıp takdir etmişti. Hükme bağlayıp yürürlüğe koymuştu.
Onların kendi tercihleriyle de kesinliğe kavuşturarak pratikte uygulamıştır. Dolayısıyla Ali, Hasan ve Hüseyin, Resûlullah'ın kendilerine verdiği bir bilgiye dayanarak harekete geçtiler.
Bizden sessizliği tercih edenler de bir bilgiye ve basirete daya-narak bu yolu tuttular.
Ey Humran! Eğer onlar, Allah'ın takdirinin gerçekleştiği, Tağutların kendilerine üstünlük sağladığı zamanlarda Allah'tan bu musibeti başlarından savmasını, Tağutların egemenliğinin ortadan kalkması, mülklerinin sona ermesi için Allah'a ya- karsalardı, o takdirde Allah, onların dualarını kabul eder, onlara musallat olan Tağutları savardı.
Ey Humran! Onların başlarına gelen bu musibetler, işledikleri bir günahın karşılığı veya yaptıkları bir isyanın, Allah'a karşı çıkmanın cezası değildir. Bütün bunlar, Allah'ın katındaki yüksek menziller ve onur verici makamlar için başlarına geldi."
Ebu Hamza şöyle rivayet etmiştir: "Ebu Câfer'in (Muhammed Bâkır Aleyhisselâm) şöyle dediğini duydum: Allah'a yemin ederim ki, bir âlim, asla cahil olamaz; bir şeyi bilirken, başka bir şeyi de bilmemesi mümkün değildir.
Allah, bir kula itaat edilmesini farz kılıp da o kulun göklerinin ve yerinin bilgisine sahip olmasını engellemeyecek kadar ulu, yüce ve kerem sahibidir.
Hayır, göklerin ve yerin bilgisini, itaat edilmesini farz kıldığı kimseden esirgemez." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Muhammed Bakır eserinden)
Dedim ki: 'Yoksa siz, Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve âlihi) bilmediği bir şeyi mi fazladan öğreniyorsunuz?'
Buyurdu ki: İlimde bir artış olduğu zaman bu önce Resûlullah'a arz edilir, sonra imamlara ve derken bize ulaşır."
İMAMLAR, MELEKLERE, NEBİLERE VE RESÛLLERE ULAŞTIRILAN BÜTÜN İLİMLERİ BİLİRLER
Ebu Bâsir, Ebu Câfer'den (Muhammed Bâkır Aleyhisselâm) şöyle rivayet etmiştir:
"Allah'ın (Azze ve Celle) iki türlü ilmi vardır. Bir ilmini, O'ndan başka kimse bilemez. Bir ilmini de meleklerine ve resullerine öğretir. Meleklerine ve resullerine öğrettiği ilmi, biz de biliriz."
İMAMLAR NE ZAMAN ÖLECEKLERİNİ BİLİRLER VE ANCAK KENDİ İSTEKLERİYLE ÖLÜRLER
Ebu Cemile, Abdullah b. Ebu Câfer'den şöyle rivayet etmiştir:
"Bana kardeşim anlattı, o İmam Câfer'den duymuş, o da babası Muhammed Bâkır'dan (Aleyhisselâm) şunları dinlemiş: Ali b. Hüseyin (Zeynelâbidin Aleyhisselâm) babasının vefat ettiği gece, ona şerbet götürdü ve dedi ki: 'Babacığım, bu şerbeti iç.'
Dedi ki: Oğulcuğum! Bu, öleceğim gecedir. Ve bu gecede Resulullah da (sallallahu aleyhi ve âlihi) vefat etmişti."
Abdulmelik b. A'yen, Ebu Câfer'den (Muhammed Bâkır Aleyhisselâm) şöyle rivayet etmiştir:
"Allah, Hüseyin'in üzerine zaferi indirdi ve zafer, gök ile yer arasındayken İmam Hüseyin, zafer veya Allah'a kavuşmaktan birini seçmek arasında serbest bırakıldı. Hüseyin (Aleyhisselâm) Allah-u Teâlâ'ya kavuşmayı tercih etti."
İMAMLAR, OLANLARI VE OLACAKLARI BİLİRLER, HİÇBİR ŞEY ONLARA GİZLİ KALMAZ
Dureys el-Kunâsî şöyle rivayet etmiştir: "Yanında arkadaşlarından bazılarının da bulunduğu bir sırada Ebu Câfer'in (Muhammed Bâkır Aleyhisselâm) şöyle dediğini duydum:
'Şu halkın tavrına şaşıyorum. Bizi veli ediniyorlar, bizi, kendileri için imam kabul ediyorlar, bize itaat etmenin, tıpkı Resûlullah'a (sallallahu aleyhi ve âlihi) itaat etmek gibi farz olduğunu söylüyorlar.
Sonra da kalkıp kendi kanıtlarını geçersiz kılıyor ve kalplerinin zaafından dolayı kendileriyle çelişiyorlar.
Bu nedenle bizim hakkımızı yerine getirmede kusur işliyorlar. Allah'ın, bizi gerçek anlamda tanıma ve emrimize teslim olma kanıtını bahşettiği kimseleri alaya alıyorlar!
Sizce Allah, Tebareke ve Teâlâ, kullarına, velilerine itaat etmeyi farz kılar da, göklerin ve yerin haberlerini velilerinden saklar mı? Dinlerinin dayanağı olan meselelerle ilgili olarak karşılarına çıkan olgulara ilişkin, bilginin özüne ulaşmalarına engel olur mu?'
Bu arada Humran İmam'a dedi ki: 'Sana kurban olayım! Ali b. Ebu Tâlib, Hasan ve Hüseyin'in (aleyhimusselâm) durumunu, baş kaldırışlarını, Allah'ın dinini egemen kılmak için harekete geçmelerini, bu uğurda mücadele ederken başlarına gelen musibetleri, Tağutların onları öldürmelerini, onlara karşı zafer kazanıp sonunda onları öldürüp hezimete uğratmalarını nasıl yorumlamak gerekir?'
Ebu Câfer (Aleyhisselâm) dedi ki: 'Ey Humran! Allah Tebareke ve Teâlâ, onlar hakkında bu olayların tümünü önceden planlayıp takdir etmişti. Hükme bağlayıp yürürlüğe koymuştu.
Onların kendi tercihleriyle de kesinliğe kavuşturarak pratikte uygulamıştır. Dolayısıyla Ali, Hasan ve Hüseyin, Resûlullah'ın kendilerine verdiği bir bilgiye dayanarak harekete geçtiler.
Bizden sessizliği tercih edenler de bir bilgiye ve basirete daya-narak bu yolu tuttular.
Ey Humran! Eğer onlar, Allah'ın takdirinin gerçekleştiği, Tağutların kendilerine üstünlük sağladığı zamanlarda Allah'tan bu musibeti başlarından savmasını, Tağutların egemenliğinin ortadan kalkması, mülklerinin sona ermesi için Allah'a ya- karsalardı, o takdirde Allah, onların dualarını kabul eder, onlara musallat olan Tağutları savardı.
Ey Humran! Onların başlarına gelen bu musibetler, işledikleri bir günahın karşılığı veya yaptıkları bir isyanın, Allah'a karşı çıkmanın cezası değildir. Bütün bunlar, Allah'ın katındaki yüksek menziller ve onur verici makamlar için başlarına geldi."
Ebu Hamza şöyle rivayet etmiştir: "Ebu Câfer'in (Muhammed Bâkır Aleyhisselâm) şöyle dediğini duydum: Allah'a yemin ederim ki, bir âlim, asla cahil olamaz; bir şeyi bilirken, başka bir şeyi de bilmemesi mümkün değildir.
Allah, bir kula itaat edilmesini farz kılıp da o kulun göklerinin ve yerinin bilgisine sahip olmasını engellemeyecek kadar ulu, yüce ve kerem sahibidir.
Hayır, göklerin ve yerin bilgisini, itaat edilmesini farz kıldığı kimseden esirgemez." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Muhammed Bakır eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.