İmam Seccad (a.s.) ve Hz. Zeynep (a.s.) Şam sarayında
Yaşlı adam bu çirkin sözlerden çok sarf etti. Sözü sona erince, İmam Zeynelâbidin (a.s.) ona şöyle buyurdu: “Kur’an okumuş musun?”
07.10.2023 08:30:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Ubeydullah b. Ziyad'ın kapıcısı şöyle diyor: "Ehl-i Beyt esirlerini, Şam pazarındaki mescidin kapısı önünde beklettiklerinde -ki esirleri genellikle ortada bekletiyorlardı- Şam halkından yaşlı bir adam ileri çıkarak şöyle dedi: "Allah'a and olsun ki, sizi öldürdü ve fitne ateşini söndürdü."
Yaşlı adam bu çirkin sözlerden çok sarf etti. Sözü sona erince, İmam Zeynelâbidin (a.s.) ona şöyle buyurdu: "Kur'an okumuş musun?"
Yaşlı adam, "Evet, okumuşum" dedi.
İmam (a.s.), "Acaba bu ayeti okumuş musun: Dedi ki: "Ben buna (çektiğim zahmetlere) karşılık sizden akrabalık sevgisinden başka bir ücret istemiyorum."
Yaşlı adam, "Evet okumuşum."
İmam, "Peygamberin akrabaları ve Ehl-i Beyt'i biziz. Acaba şu ayeti okumuş musun: Akrabaya hakkını ver..."
Yaşlı adam, "Evet, okumuşum."
İmam, "Kendilerine haklarının verilmesiyle emrolunan Peygamberin (s.a.v.) yakın akrabaları bizleriz" dedi.
Yaşlı adam, "Gerçekten sizler onlar mısınız?" diye sordu.
İmam, "Evet, onlar bizleriz. Acaba bu ayeti okumuş musun: Ancak ve ancak Allah siz Ehl-i Beyt'ten bütün çirkinlikleri gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister."
Yaşlı adam, "Evet, okumuşum" dedi.
İmam, "Onlar bizleriz" dedi.
Yaşlı adam İmam (a.s.)'ın sözlerini duyduktan sonra ellerini göğe kaldırarak üç kez şöyle dedi: "Allah'ım tevbe ettim. Allah'ım! Ben, Muhammed Peygamberin (s.a.v.) Ehl-i Beyt'ini öldürenlerden uzağım. Ben önceden defalarca Kur'an okumama rağmen şimdiye kadar bu gerçekleri bilmiyordum."
Sarayda esirlerin etrafında toplanarak meraklı gözlerle onları seyreden devlet adamlarından biri, Hz. Hüseyin (a.s.)'ın kızı Fatıma'yı beğenmişti.
"Yezid'in önünde oturduğumuz zaman, bize acıdı. Şamlılardan kızıl suratlı bir adam Yezid'in yanına geldi ve "Ey mü'minlerin emiri! Şu cariyeyi (beni kastederek) bana hediye et" dedi.
Bunu yapabileceklerini zannettim ve halam Zeyneb'in elbisesinden tuttum. O ise böyle bir şeyin olmayacağını biliyordu.
Halam, Şamlı'ya şöyle dedi: "Allah'a yemin ederim, yalan söylüyorsun. Allah'a and olsun, kınanacak bir teşebbüste bulundun. Bunu ne sen, ne de o yapabilir."
Yezid kızdı ve şöyle dedi: "Asıl sen yalan söylüyorsun. Bu iş benim elimdedir. Eğer bu işi yapmak istesem yaparım."
Halam şöyle dedi: "Asla! Allah'a yemin ederim ki, Allah sana böyle bir yetki vermemiştir. Ancak, bizim dinimizden çıkıp başka bir dine girmen başka."
Yezid öfkeden ne yapacağını bilemiyordu.
Dedi ki: "Bana bu şekilde mi cevap veriyorsun? Dinden çıkan senin baban ve kardeşindir."
Zeyneb şöyle dedi: "Allah'ın dini, babamın dini ve kardeşimin diniyle, eğer Müslüman isen sen, deden ve baban doğru yolu buldunuz."
Yezid, "Yalan söylüyorsun ey Allah'ın düşmanı kadın" dedi.
Zeyneb dedi ki: "Ey emir! Haksız yere sövüyorsun ve saltanatını kullanarak baskı uyguluyorsun."
Yezid bu söz karşısında utanır gibi oldu ve sustu.
Şamlı adam bir kez daha Yezid'e döndü ve "Şu cariyeyi bana hediye et" dedi.
Yezid ona, "Kaybol! Allah sana ansızın ölümü hediye etsin" dedi."
"Belağatü'n-Nisa" adlı eserde, Hz. Zeyneb (a.s.)'ın, Yezid'i ezen şu hitabı yer almaktadır:
"Allah ve Resulü (s.a.v.) doğru buyurmuşlardır. Kötülük yapanlar sonunda Allah'ın ayetlerini yalan okuyor ve onları alaya alıyorlardı.
Yezid! Yeri göğü bize daraltarak, esirler gibi şehir şehir dolaştırarak, bizi rezil kendini aziz kıldığını mı zannediyorsun?
Böyle yapmakla kıymetinin arttığını mı sanıyorsun ki; bu şekilde gururla kıvranıyor, kibir satıyorsun? Gücünün yerinde ve saltanatının muazzam olduğunu sanıp derine sığmıyorsun.
Bilmiyor musun ki, sana verilen bu fırsat içini olduğu gibi açığa vurman içindir. Allah'ın, şu buyruğunu unutmuş musun:
"Kafirler kendilerine verdiğimiz bu mühletin kendileri için yararlı olduğunu sanıyorlar. Biz, onlara mühlet veriyoruz ki, günah yüklerini daha da ağırlaştırsınlar. İşte o zaman alçaklık ve rüsvâlık kaynağı olan azaba ulaşırlar."
Ey serbest bırakılmışların oğlu! Bu adalet midir ki, senin kadınların, kızların, cariyelerin izzet perdesi arkasında otururken, Peygamberin (s.a.v.) kızlarını esir edesin, onların saygınlık perdesini yırtasın, seslerini boğazlarına tıkayasın ve yabancı erkekler onları develerin sırtında şehirden şehre dolaştırsınlar!
Ne kimse onlara sığınma vermekte, ne korumakta, ne de erkeklerinden bir koruyucu onlara eşlik etmekte! Halk ise şuradan buradan onları seyretmek için toplanmış!
Ancak göğsü bize karşı kinle, öfkeyle dolan birisinden bundan başka ne beklenebilir ki? "Keşke Bedir'de öldürülen atalarım burada olsa idi" diyorsun ve bunu söylerken de çubukla Peygamber (s.a.v.)'in oğlunun dişlerine vuruyorsun!
Büyük bir günah işlediğin, kötü bir davranışta bulunduğun hiç mi aklına gelmiyor!
Neden yapmayasın! Sen yeryüzünün yıldızları olan Peygamber evlatlarının ve Abdulmuttalib ailesinin kanını dökmekle iki ailenin düşmanlığını yeniledin.
Sevinme, çünkü pek yakında Allah'ın huzuruna çıkacaksın. İşte o zaman, keşke kör ve dilsiz olsaydım da bugünü görmeseydim, keşke, "dedelerim bu mecliste hazır olsaydı, sevinçten derilerine sığmazlardı" demeseydim, diye arzu edeceksin.
Allah'ım! Hakkımızı ve bize zulmedenlerden öcümüzü Sen al!
Allah'a and olsun ki, derini yırttın, kulağını kopardın. Allah'ın Resulü (s.a.v.) ve evlatları ve ailesi Hakkın lutuf ve rahmeti sayesinde yerlerini alacakları gün, sen daha çok rüsvâ olarak onların önünde duracaksın. O gün bir gündür ki, Allah vasini uygulayacaktır. Her birisi bir köşede kan içinde uyuyan bu zulme uğrayanları bir araya getirecektir. O'nun kendisi buyuruyor ki:
"Allah yolunda öldürülenlerin ölü olduklarını sanmayın, hayır, onlar canlıdırlar ve Rablerinin nimetlerinden yararlanıyorlar."
Ama seni bu şekilde; haksızca Müslümanların boynuna bindiren adam, davacının Muhammed ve hâkimin Allah olacağı o günde, işlediğin cinayetlerin tanığı ellerin ve ayakların olduğu hak mahkemesinde, hangimizin daha bedbaht ve daha korunmasız olduğunu görecek.
Yezid! Ey Allah'ın düşmanı! Allah'a and olsun ki, sen, benim gözümde kınamama değmeyecek kadar değersiz, tahkir edemeyeceğim kadar küçüksün. Ama ne yapayım ki yaş, gözlerde tomurcuklanmış, ah göğüste alevlenmekte.
Hüseyin (a.s.) öldürüldükten sonra şeytan hizbi Müslümanların Beytülmal'ından mükafaat almak için Peygamber ailesinin saygınlığını çiğneyerek bizi Kûfe'den, akılsızlar partisinin sarayına getirdikten sonra, bu cellatların elleri kanımıza bulaşıp, ağızları etimizin parçalarıyla dolduktan sonra, yırtıcı kurtlar o temiz gövdelerin etrafında uluduktan sonra, seni kınamak hangi derde derman olur?
Eğer bizi öldürmekle, esir etmekle bir yarar sağladığını sanıyorsan, pek yakında yarar sağladığın şeyin zarardan başka bir şey olmadığını göreceksin. O gün sen Ziyad oğlunu yardıma çağıracaksın. Ziyad oğlu da senden yardım isteyecek!
Sen ve izleyicilerin, Allah'ın adalet ölçüsü önünde toplanacaksınız, o gün, Muaviye'nin senin için hazırladığı en iyi yol azığının, Peygamber evlatlarını öldürmek olduğunu göreceksin.
Yemin ederim ki, ben Allah'tan başkasından korkmuyorum ve O'ndan başkasına şikayet etmiyorum. Her ne istiyorsan yap! Tüm hilelerini kullan! Tüm düşmanlığını göster!
Allah'a and olsun ki, alnına vurulan bu alçaklık lekesi hiçbir şekilde temizlenmeyecektir. Allah'a hamd olsun ki, cennet gençlerinin efendilerinin vazifesine saadetle son verdi ve cenneti onlara vacip kıldı. Allah'tan, onların rütbesini daha da yüceltmesini, onlara olan rahmetini daha da arttırmasını diliyorum.
Çünkü O, güçlü bir koruyucu ve yardımcıdır." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Zeynelabidin eserinden)
Yaşlı adam bu çirkin sözlerden çok sarf etti. Sözü sona erince, İmam Zeynelâbidin (a.s.) ona şöyle buyurdu: "Kur'an okumuş musun?"
Yaşlı adam, "Evet, okumuşum" dedi.
İmam (a.s.), "Acaba bu ayeti okumuş musun: Dedi ki: "Ben buna (çektiğim zahmetlere) karşılık sizden akrabalık sevgisinden başka bir ücret istemiyorum."
Yaşlı adam, "Evet okumuşum."
İmam, "Peygamberin akrabaları ve Ehl-i Beyt'i biziz. Acaba şu ayeti okumuş musun: Akrabaya hakkını ver..."
Yaşlı adam, "Evet, okumuşum."
İmam, "Kendilerine haklarının verilmesiyle emrolunan Peygamberin (s.a.v.) yakın akrabaları bizleriz" dedi.
Yaşlı adam, "Gerçekten sizler onlar mısınız?" diye sordu.
İmam, "Evet, onlar bizleriz. Acaba bu ayeti okumuş musun: Ancak ve ancak Allah siz Ehl-i Beyt'ten bütün çirkinlikleri gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister."
Yaşlı adam, "Evet, okumuşum" dedi.
İmam, "Onlar bizleriz" dedi.
Yaşlı adam İmam (a.s.)'ın sözlerini duyduktan sonra ellerini göğe kaldırarak üç kez şöyle dedi: "Allah'ım tevbe ettim. Allah'ım! Ben, Muhammed Peygamberin (s.a.v.) Ehl-i Beyt'ini öldürenlerden uzağım. Ben önceden defalarca Kur'an okumama rağmen şimdiye kadar bu gerçekleri bilmiyordum."
İmam Seccad (a.s.) ve Hz. Zeynep (a.s.) Şam sarayında
Sarayda esirlerin etrafında toplanarak meraklı gözlerle onları seyreden devlet adamlarından biri, Hz. Hüseyin (a.s.)'ın kızı Fatıma'yı beğenmişti.
"Yezid'in önünde oturduğumuz zaman, bize acıdı. Şamlılardan kızıl suratlı bir adam Yezid'in yanına geldi ve "Ey mü'minlerin emiri! Şu cariyeyi (beni kastederek) bana hediye et" dedi.
Bunu yapabileceklerini zannettim ve halam Zeyneb'in elbisesinden tuttum. O ise böyle bir şeyin olmayacağını biliyordu.
Halam, Şamlı'ya şöyle dedi: "Allah'a yemin ederim, yalan söylüyorsun. Allah'a and olsun, kınanacak bir teşebbüste bulundun. Bunu ne sen, ne de o yapabilir."
Yezid kızdı ve şöyle dedi: "Asıl sen yalan söylüyorsun. Bu iş benim elimdedir. Eğer bu işi yapmak istesem yaparım."
Halam şöyle dedi: "Asla! Allah'a yemin ederim ki, Allah sana böyle bir yetki vermemiştir. Ancak, bizim dinimizden çıkıp başka bir dine girmen başka."
Yezid öfkeden ne yapacağını bilemiyordu.
Dedi ki: "Bana bu şekilde mi cevap veriyorsun? Dinden çıkan senin baban ve kardeşindir."
Zeyneb şöyle dedi: "Allah'ın dini, babamın dini ve kardeşimin diniyle, eğer Müslüman isen sen, deden ve baban doğru yolu buldunuz."
Yezid, "Yalan söylüyorsun ey Allah'ın düşmanı kadın" dedi.
Zeyneb dedi ki: "Ey emir! Haksız yere sövüyorsun ve saltanatını kullanarak baskı uyguluyorsun."
Yezid bu söz karşısında utanır gibi oldu ve sustu.
Şamlı adam bir kez daha Yezid'e döndü ve "Şu cariyeyi bana hediye et" dedi.
Yezid ona, "Kaybol! Allah sana ansızın ölümü hediye etsin" dedi."
"Belağatü'n-Nisa" adlı eserde, Hz. Zeyneb (a.s.)'ın, Yezid'i ezen şu hitabı yer almaktadır:
"Allah ve Resulü (s.a.v.) doğru buyurmuşlardır. Kötülük yapanlar sonunda Allah'ın ayetlerini yalan okuyor ve onları alaya alıyorlardı.
Yezid! Yeri göğü bize daraltarak, esirler gibi şehir şehir dolaştırarak, bizi rezil kendini aziz kıldığını mı zannediyorsun?
Böyle yapmakla kıymetinin arttığını mı sanıyorsun ki; bu şekilde gururla kıvranıyor, kibir satıyorsun? Gücünün yerinde ve saltanatının muazzam olduğunu sanıp derine sığmıyorsun.
Bilmiyor musun ki, sana verilen bu fırsat içini olduğu gibi açığa vurman içindir. Allah'ın, şu buyruğunu unutmuş musun:
"Kafirler kendilerine verdiğimiz bu mühletin kendileri için yararlı olduğunu sanıyorlar. Biz, onlara mühlet veriyoruz ki, günah yüklerini daha da ağırlaştırsınlar. İşte o zaman alçaklık ve rüsvâlık kaynağı olan azaba ulaşırlar."
Ey serbest bırakılmışların oğlu! Bu adalet midir ki, senin kadınların, kızların, cariyelerin izzet perdesi arkasında otururken, Peygamberin (s.a.v.) kızlarını esir edesin, onların saygınlık perdesini yırtasın, seslerini boğazlarına tıkayasın ve yabancı erkekler onları develerin sırtında şehirden şehre dolaştırsınlar!
Ne kimse onlara sığınma vermekte, ne korumakta, ne de erkeklerinden bir koruyucu onlara eşlik etmekte! Halk ise şuradan buradan onları seyretmek için toplanmış!
Ancak göğsü bize karşı kinle, öfkeyle dolan birisinden bundan başka ne beklenebilir ki? "Keşke Bedir'de öldürülen atalarım burada olsa idi" diyorsun ve bunu söylerken de çubukla Peygamber (s.a.v.)'in oğlunun dişlerine vuruyorsun!
Büyük bir günah işlediğin, kötü bir davranışta bulunduğun hiç mi aklına gelmiyor!
Neden yapmayasın! Sen yeryüzünün yıldızları olan Peygamber evlatlarının ve Abdulmuttalib ailesinin kanını dökmekle iki ailenin düşmanlığını yeniledin.
Sevinme, çünkü pek yakında Allah'ın huzuruna çıkacaksın. İşte o zaman, keşke kör ve dilsiz olsaydım da bugünü görmeseydim, keşke, "dedelerim bu mecliste hazır olsaydı, sevinçten derilerine sığmazlardı" demeseydim, diye arzu edeceksin.
Allah'ım! Hakkımızı ve bize zulmedenlerden öcümüzü Sen al!
Allah'a and olsun ki, derini yırttın, kulağını kopardın. Allah'ın Resulü (s.a.v.) ve evlatları ve ailesi Hakkın lutuf ve rahmeti sayesinde yerlerini alacakları gün, sen daha çok rüsvâ olarak onların önünde duracaksın. O gün bir gündür ki, Allah vasini uygulayacaktır. Her birisi bir köşede kan içinde uyuyan bu zulme uğrayanları bir araya getirecektir. O'nun kendisi buyuruyor ki:
"Allah yolunda öldürülenlerin ölü olduklarını sanmayın, hayır, onlar canlıdırlar ve Rablerinin nimetlerinden yararlanıyorlar."
Ama seni bu şekilde; haksızca Müslümanların boynuna bindiren adam, davacının Muhammed ve hâkimin Allah olacağı o günde, işlediğin cinayetlerin tanığı ellerin ve ayakların olduğu hak mahkemesinde, hangimizin daha bedbaht ve daha korunmasız olduğunu görecek.
Yezid! Ey Allah'ın düşmanı! Allah'a and olsun ki, sen, benim gözümde kınamama değmeyecek kadar değersiz, tahkir edemeyeceğim kadar küçüksün. Ama ne yapayım ki yaş, gözlerde tomurcuklanmış, ah göğüste alevlenmekte.
Hüseyin (a.s.) öldürüldükten sonra şeytan hizbi Müslümanların Beytülmal'ından mükafaat almak için Peygamber ailesinin saygınlığını çiğneyerek bizi Kûfe'den, akılsızlar partisinin sarayına getirdikten sonra, bu cellatların elleri kanımıza bulaşıp, ağızları etimizin parçalarıyla dolduktan sonra, yırtıcı kurtlar o temiz gövdelerin etrafında uluduktan sonra, seni kınamak hangi derde derman olur?
Eğer bizi öldürmekle, esir etmekle bir yarar sağladığını sanıyorsan, pek yakında yarar sağladığın şeyin zarardan başka bir şey olmadığını göreceksin. O gün sen Ziyad oğlunu yardıma çağıracaksın. Ziyad oğlu da senden yardım isteyecek!
Sen ve izleyicilerin, Allah'ın adalet ölçüsü önünde toplanacaksınız, o gün, Muaviye'nin senin için hazırladığı en iyi yol azığının, Peygamber evlatlarını öldürmek olduğunu göreceksin.
Yemin ederim ki, ben Allah'tan başkasından korkmuyorum ve O'ndan başkasına şikayet etmiyorum. Her ne istiyorsan yap! Tüm hilelerini kullan! Tüm düşmanlığını göster!
Allah'a and olsun ki, alnına vurulan bu alçaklık lekesi hiçbir şekilde temizlenmeyecektir. Allah'a hamd olsun ki, cennet gençlerinin efendilerinin vazifesine saadetle son verdi ve cenneti onlara vacip kıldı. Allah'tan, onların rütbesini daha da yüceltmesini, onlara olan rahmetini daha da arttırmasını diliyorum.
Çünkü O, güçlü bir koruyucu ve yardımcıdır." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Zeynelabidin eserinden)
Yorumlar
islam ARTAN
Allah onlardan razı olsun,şefaatleriüzerimize daim olsun
Allah onlardan razı olsun,şefaatleriüzerimize daim olsun