İmam Sadık’ın (a.s.) münazaraları -2-
İbn Ebi’l Evca ikinci gün tekrar İmam’ın meclisine geldi. Bir yere oturdu. Konuşmadan öylece sessizce bekledi
30.08.2022 23:40:00





İbn Ebi'l Evca ikinci gün tekrar İmam'ın meclisine geldi. Bir yere oturdu. Konuşmadan öylece sessizce bekledi.
İmam Câfer ona dedi ki: "Bana öyle geliyor ki, önceki tartışmamızı sürdürmek için geldin."
Dedi ki: "Bunu istedim ey Resulullah'ın oğlu!"
İmam dedi ki: "Şaşırtıcı bir davranış! Allah'ı inkâr ediyorsun ama benim, Allah'ın Elçisi'nin çocuğu olduğumu kabul ediyorsun."
Dedi ki: "Ağız alışkanlığından böyle söyledim. İnandığımdan değil."
Bunun üzerine âlim ona, "Seni konuşmaktan alıkoyun nedir?" diye sordu.
Dedi ki: "Senin görkemin ve heybetin karşısında dilim dönmüyor, ben bugüne kadar nice âlim gördüm. Nice kelamcıyla tartıştım. Bunların hiçbirinin heybetinden seninki kadar etkilenmedim."
Dedi ki: "Böyle olur. Fakat ben sana bir soru sorayım, sen buna karşılık ver."
Ardından şöyle dedi: "Sen yapılmış (yaratılmış mısın) yoksa yapılmamış (yaratılmamış mısın)?"
İbn Evca dedi ki: "Ben biri tarafından yaratılmamışım."
İmam buyurdu ki: "O zaman söyle bakalım, eğer biri tarafından yaratılmış olsaydın nasıl olurdun?"
İbn Evca uzun süre cevap vermeden öylece kaldı. Sonra önünde duran bir çöple oyalanarak bir yandan da şunları söylemeye çalıştı:
"Yaratılmış varlıklar uzun, geniş, derin, kısa, hareketli ve hareketsiz olurlar. Bütün bunlar bir şeyin yaratıldığını gösteren niteliklerdir."
Âlim ona şöyle dedi: "Eğer yaratılmışlığın nitelikleri olarak bunlardan başka bir şeyi bilmiyorsan kendini de yaratılmış kabul etmen gerekir. Çünkü kendinde de bu nitelikleri bulabilirsin."
İbn Evca, İmam'a şöyle dedi: "Bana öyle bir soru sordun ki, senden önce hiç kimse böyle bir soru sormamıştı. Senden sonra da kimse benzeri bir soru soracak değildir."
Câfer-i Sâdık şöyle dedi: "Varsayalım ki, bundan önce sana böyle bir soru sorulmadığını bildin. Peki, bundan sonra böyle bir sorunun sana sorulmayacağını nereden biliyorsun?
Üstelik ey İbn Evca bu sözlerinle sen, kendinle çelişiyorsun. Çünkü sen varlıkların ezelden beri eşit konumda olduklarını ileri sürüyorsun. Peki, o zaman nasıl oluyor da bazı şeylere öncelik, bazılarına da sonralık niteliği yakıştırıyorsun?"
İmam ardından şunları söyledi: "Ey İbn Evca, sana biraz daha açıklamada bulunayım. Diyelim ki senin bir kesen var ve bu kesenin içi mücevher doludur.
Bir adam sana, "Kesende dinar var mı?" diye sorsa, sen de kesende dinar olmadığını belirtsen, sonra bu adam sana, "Öyleyse bana dinarları vasfet" dese, üstelik senin de dinarların sıfatları hakkında bir bilgin olmazsa, bilmediğin halde kesede dinar olmadığını ifade edebilir misin?"
Adam, "hayır" dedi.
Bunun üzerine İmam şöyle buyurdu: "Evren de keseden daha uzun ve daha geniştir. Evrende öyle bir varlık olabilir ki sen bunun hakkında bilgi sahibi olmayabilirsin. Çünkü sen bir varlığı göremeden onu vasfedemiyorsun."
İbn Evca öylece kalakaldı. Bu konuşma ve tartışma sonunda onun bazı arkadaşları İslam'ı kabul ettiler, diğer bazı arkadaşları da onunla birlikte eski anlayışlarını sürdürdüler.
Üçüncü gün tekrar geldi. Ve dedi ki: "Bir soru sormak istiyorum."
İmam, "İstediğini sorabilirsin" dedi.
Adam, "Cisimlerin sonradan var olduklarının kanıtı nedir?" diye sordu.
İmam buyurdu ki: "Çevremde gördüğüm küçük veya büyük bir şeye, kendi cinsinden başka bir şey katıldığı zaman mutlaka eskisinden daha büyük olur. Bu olay bir zeval oluş ve ilk durumdan farklılaşmadır.
Eğer cisim öncesiz (kadim) olsaydı zeval bulmaz, durumsal olarak değişime uğramazdı. Çünkü zeval bulan ve durumsal değişime uğrayan bir şeyin var olması ve varoluşunun iptal olması da câizdir.
Yok oluşundan sonra var olmasıyla sonradan olma (hadis) varlıklar sınıfına girer. Aynı şekilde var oluşundan önce de yoklar sınıfına dahil olur. Öncesizlik ve yokluk, sonradan olma ve kadimlik nitelikleri aynı varlıkta bir araya gelemezler."
Bunun üzerine İbn Evca dedi ki: "Varsayalım ki, küçüklük ve büyüklük durumlarının iki farklı zamanda değişime uğramaları, senin söylediğin gibi onların sonradan olma varlıklar olduklarının kanıtıdır.
Peki, varlıklar her durumda küçüklük niteliklerini korurlarsa, bunların sonradan olma varlıklar olduklarını nasıl kanıtlayacaksın?"
İmam buyurdu ki: "Şu anda var olan objektif âlemle ilgili olarak konuşuyoruz. Eğer bu objektif âlemi ortadan kaldırsak ve onun yerine başka bir evren yerleştirsek, bu, ortadan kaldırdığımız ve yerine başka evreni yerleştirdiğimiz âlemin sonradan olma bir varlık olduğundan öte bir şeye delalet etmez, ancak ben sana bizi kanıtlarınla susturmayı planladığın yöntemi esas alarak cevap vereceğim.
Biz diyoruz ki, varlıklar eğer küçüklük nitelikleri üzere devam ederlerse zihinlerde sürekli şöyle bir düşünce yer alır; bir varlık ne zaman kendisi gibi bir varlığa katılırsa daha büyük olur.
Hacminde değişikliğin meydana gelmesini zihinsel olarak caiz gördüğümüz anda da onu öncesizlik kategorisinden çıkarmış oluruz. Ve değişime uğraması da sonradan olma varlıklar sınıfına girmesi demektir. Senin için de bundan başka bir çıkış yolu yoktur, ey İbn Evca!"
Adam bu cevap karşısında tartışmayı kesti. Utanç içinde başını öne eğdi.
Bir sonraki sene onunla Kâbe'de bir kez daha karşılaştılar. İmam'ın etrafındakilerden bazıları dedi ki: "İbn Evca Müslüman olmuş."
İmam buyurdu ki: "O kördür, Müslüman olamaz."
Adam, İmam'ı görünce, "Efendim, dostum!" dedi.
İmam, "Buraya niçin geldin?"
Adam dedi ki: "Vücudun alışkanlığından ve memleketin geleneklerinden dolayı geldim. Bir de insanların deliliğini, tıraş oluşlarını ve taş atışlarını görmek istedik."
İmam buyurdu ki: "Sen hâlâ eski inadın ve sapıklığın üzerindesin ey İbn Evca!"
İbn Evca söylenerek oradan ayrıldı.
İmam buyurdu ki: "Hacda kavga, mücadele olmaz."
Sonra hırkasını eliyle silkeledi ve dedi ki: "Eğer senin dediğin gibiyse -senin dediğin gibi değildir- biz de, sen de kurtulduk. Ama eğer bizim dediğimiz gibiyse -ki bizim dediğimiz gibidir- biz kurtulduk, sen helak oldun."
Bunun üzerine İbn Evca yanındakilere dönerek, "Kalbimde bir ağrı hissediyorum. Beni geri götürün" dedi. Adamları onu oradan uzaklaştırırlarken öldü. (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Cafer eserinden)
İmam Câfer ona dedi ki: "Bana öyle geliyor ki, önceki tartışmamızı sürdürmek için geldin."
Dedi ki: "Bunu istedim ey Resulullah'ın oğlu!"
İmam dedi ki: "Şaşırtıcı bir davranış! Allah'ı inkâr ediyorsun ama benim, Allah'ın Elçisi'nin çocuğu olduğumu kabul ediyorsun."
Dedi ki: "Ağız alışkanlığından böyle söyledim. İnandığımdan değil."
Bunun üzerine âlim ona, "Seni konuşmaktan alıkoyun nedir?" diye sordu.
Dedi ki: "Senin görkemin ve heybetin karşısında dilim dönmüyor, ben bugüne kadar nice âlim gördüm. Nice kelamcıyla tartıştım. Bunların hiçbirinin heybetinden seninki kadar etkilenmedim."
Dedi ki: "Böyle olur. Fakat ben sana bir soru sorayım, sen buna karşılık ver."
Ardından şöyle dedi: "Sen yapılmış (yaratılmış mısın) yoksa yapılmamış (yaratılmamış mısın)?"
İbn Evca dedi ki: "Ben biri tarafından yaratılmamışım."
İmam buyurdu ki: "O zaman söyle bakalım, eğer biri tarafından yaratılmış olsaydın nasıl olurdun?"
İbn Evca uzun süre cevap vermeden öylece kaldı. Sonra önünde duran bir çöple oyalanarak bir yandan da şunları söylemeye çalıştı:
"Yaratılmış varlıklar uzun, geniş, derin, kısa, hareketli ve hareketsiz olurlar. Bütün bunlar bir şeyin yaratıldığını gösteren niteliklerdir."
Âlim ona şöyle dedi: "Eğer yaratılmışlığın nitelikleri olarak bunlardan başka bir şeyi bilmiyorsan kendini de yaratılmış kabul etmen gerekir. Çünkü kendinde de bu nitelikleri bulabilirsin."
İbn Evca, İmam'a şöyle dedi: "Bana öyle bir soru sordun ki, senden önce hiç kimse böyle bir soru sormamıştı. Senden sonra da kimse benzeri bir soru soracak değildir."
Câfer-i Sâdık şöyle dedi: "Varsayalım ki, bundan önce sana böyle bir soru sorulmadığını bildin. Peki, bundan sonra böyle bir sorunun sana sorulmayacağını nereden biliyorsun?
Üstelik ey İbn Evca bu sözlerinle sen, kendinle çelişiyorsun. Çünkü sen varlıkların ezelden beri eşit konumda olduklarını ileri sürüyorsun. Peki, o zaman nasıl oluyor da bazı şeylere öncelik, bazılarına da sonralık niteliği yakıştırıyorsun?"
İmam ardından şunları söyledi: "Ey İbn Evca, sana biraz daha açıklamada bulunayım. Diyelim ki senin bir kesen var ve bu kesenin içi mücevher doludur.
Bir adam sana, "Kesende dinar var mı?" diye sorsa, sen de kesende dinar olmadığını belirtsen, sonra bu adam sana, "Öyleyse bana dinarları vasfet" dese, üstelik senin de dinarların sıfatları hakkında bir bilgin olmazsa, bilmediğin halde kesede dinar olmadığını ifade edebilir misin?"
Adam, "hayır" dedi.
Bunun üzerine İmam şöyle buyurdu: "Evren de keseden daha uzun ve daha geniştir. Evrende öyle bir varlık olabilir ki sen bunun hakkında bilgi sahibi olmayabilirsin. Çünkü sen bir varlığı göremeden onu vasfedemiyorsun."
İbn Evca öylece kalakaldı. Bu konuşma ve tartışma sonunda onun bazı arkadaşları İslam'ı kabul ettiler, diğer bazı arkadaşları da onunla birlikte eski anlayışlarını sürdürdüler.
Üçüncü gün tekrar geldi. Ve dedi ki: "Bir soru sormak istiyorum."
İmam, "İstediğini sorabilirsin" dedi.
Adam, "Cisimlerin sonradan var olduklarının kanıtı nedir?" diye sordu.
İmam buyurdu ki: "Çevremde gördüğüm küçük veya büyük bir şeye, kendi cinsinden başka bir şey katıldığı zaman mutlaka eskisinden daha büyük olur. Bu olay bir zeval oluş ve ilk durumdan farklılaşmadır.
Eğer cisim öncesiz (kadim) olsaydı zeval bulmaz, durumsal olarak değişime uğramazdı. Çünkü zeval bulan ve durumsal değişime uğrayan bir şeyin var olması ve varoluşunun iptal olması da câizdir.
Yok oluşundan sonra var olmasıyla sonradan olma (hadis) varlıklar sınıfına girer. Aynı şekilde var oluşundan önce de yoklar sınıfına dahil olur. Öncesizlik ve yokluk, sonradan olma ve kadimlik nitelikleri aynı varlıkta bir araya gelemezler."
Bunun üzerine İbn Evca dedi ki: "Varsayalım ki, küçüklük ve büyüklük durumlarının iki farklı zamanda değişime uğramaları, senin söylediğin gibi onların sonradan olma varlıklar olduklarının kanıtıdır.
Peki, varlıklar her durumda küçüklük niteliklerini korurlarsa, bunların sonradan olma varlıklar olduklarını nasıl kanıtlayacaksın?"
İmam buyurdu ki: "Şu anda var olan objektif âlemle ilgili olarak konuşuyoruz. Eğer bu objektif âlemi ortadan kaldırsak ve onun yerine başka bir evren yerleştirsek, bu, ortadan kaldırdığımız ve yerine başka evreni yerleştirdiğimiz âlemin sonradan olma bir varlık olduğundan öte bir şeye delalet etmez, ancak ben sana bizi kanıtlarınla susturmayı planladığın yöntemi esas alarak cevap vereceğim.
Biz diyoruz ki, varlıklar eğer küçüklük nitelikleri üzere devam ederlerse zihinlerde sürekli şöyle bir düşünce yer alır; bir varlık ne zaman kendisi gibi bir varlığa katılırsa daha büyük olur.
Hacminde değişikliğin meydana gelmesini zihinsel olarak caiz gördüğümüz anda da onu öncesizlik kategorisinden çıkarmış oluruz. Ve değişime uğraması da sonradan olma varlıklar sınıfına girmesi demektir. Senin için de bundan başka bir çıkış yolu yoktur, ey İbn Evca!"
Adam bu cevap karşısında tartışmayı kesti. Utanç içinde başını öne eğdi.
Bir sonraki sene onunla Kâbe'de bir kez daha karşılaştılar. İmam'ın etrafındakilerden bazıları dedi ki: "İbn Evca Müslüman olmuş."
İmam buyurdu ki: "O kördür, Müslüman olamaz."
Adam, İmam'ı görünce, "Efendim, dostum!" dedi.
İmam, "Buraya niçin geldin?"
Adam dedi ki: "Vücudun alışkanlığından ve memleketin geleneklerinden dolayı geldim. Bir de insanların deliliğini, tıraş oluşlarını ve taş atışlarını görmek istedik."
İmam buyurdu ki: "Sen hâlâ eski inadın ve sapıklığın üzerindesin ey İbn Evca!"
İbn Evca söylenerek oradan ayrıldı.
İmam buyurdu ki: "Hacda kavga, mücadele olmaz."
Sonra hırkasını eliyle silkeledi ve dedi ki: "Eğer senin dediğin gibiyse -senin dediğin gibi değildir- biz de, sen de kurtulduk. Ama eğer bizim dediğimiz gibiyse -ki bizim dediğimiz gibidir- biz kurtulduk, sen helak oldun."
Bunun üzerine İbn Evca yanındakilere dönerek, "Kalbimde bir ağrı hissediyorum. Beni geri götürün" dedi. Adamları onu oradan uzaklaştırırlarken öldü. (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Cafer eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.