İmam Rıza’nın hilafete dair görüşleri -1
Abdülaziz b. Müslim şöyle rivayet etmiştir: Merv kentinde İmam Rıza ile beraberdik. Cuma günü camide toplandık. Camiye girdiğimiz andan itibaren camide bulunanlar, imamet meselesiyle ilgili konuşmaya başladılar. İnsanların bu konuda çok fazla ihtilafa düştüklerinden söz ettiler
28.01.2023 20:30:00





Kuleyni, Usul-ü Kafi adlı eserinin 1. cildinin 347. sayfasında şöyle yazmaktadır:
" ... Abdülaziz b. Müslim şöyle rivayet etmiştir: Merv kentinde İmam Rıza ile beraberdik. Cuma günü camide toplandık.
Camiye girdiğimiz andan itibaren camide bulunanlar, imamet meselesiyle ilgili konuşmaya başladılar. İnsanların bu konuda çok fazla ihtilafa düştüklerinden söz ettiler.
Ben, efendim Ali b. Musa'nın (İmam Rıza) yanına gittim. Ve insanların bu meseleyle ilgili konuşmalara daldıklarını bildirdim. Gülümsedi ve dedi ki:
'Ey Abdulaziz b. Müslim! İnsanlar bilmiyorlar ve gerçek görüşlerden saptırılarak aldatılmışlardır. Allah dinini tamamlamadan Peygamberinin ruhunu kabzetmemiştir.
O'na içinde her şeyin açıklaması bulunan Kur'an'ı indirdi. Kur'an'da helali, haramı, şer'i hadleri, hükümleri ve insanların ihtiyaç duydukları her şeyi kusursuz bir şekilde açıklamıştır.
Nitekim, bir ayette şöyle buyurmuştur: 'Bugün sizin için dininizi olgunlaştırdım, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'dan razı oldum.'
İmamlık meselesi, dinin tamamlanmasıyla ilgilidir. Peygamber Efendimiz dünyadan ayrılmadan önce ümmetine dinlerinin temel belirtilerini açıkladı, yollarını gösterdi ve onları hak yol üzerinde bıraktı.
Ali'yi, onlar için bir sembol ve imam tayin etti. Ümmetin ihtiyaç duyduğu hiçbir şeyi açıklamadan bırakmadı.
Kim, Allah'ın Kitabı'nı tamamlamadığını iddia ederse, kuşkusuz Allah'ın Kitabı'nı reddetmiş olur, Allah'ın Kitabı'nı reddeden de O'na karşı kafir olur.
Ümmet açısından imamlığın ifade ettiği değeri ve konumu biliyorlar mı?
Acaba onların bu hususta serbest bırakılmaları caiz midir?
İmamlığın, ümmetin seçimine bırakılmış olması, ifade ettiği konum ve önemle bağdaşır mı?
İmamlık üstün bir yere, büyük bir öneme, yüksek bir konuma ve erişilmez bir değere ve kavranması güç bir misyona sahiptir.
Bu yüzden insanlar akıllarıyla erişemezler. Görüşleriyle onu kavrayamazlar. Kendi seçimleriyle bir imam tayin edemezler.
Allah Azze ve Celle, peygamberlik (nebi ve resul) ve halil (dostluk) makamından sonra üçüncü bir makam ve fazilet olarak imamlığı İbrahim (a.s.)'a bahşetmiştir.
Allah, bu makamla İbrahim'i onurlandırmış, bununla O'nun adını yükseltmiş, anısını yaşatmıştır. Ve şöyle buyurmuştur: 'Ben seni insanlar için imam yapacağım!'
İbrahim Halil bu onurun sevinciyle, 'Benim soyumdan da...' demiştir.
Allah, 'Zalimlere ahdim ermez' buyurmuştur.
Bu ayet, kıyamet gününe kadar bütün zalimlerin imamlığını geçersiz kılmıştır. Onu, Allah tarafından tayin edilmiş, seçkin insanlara özgü kılmıştır.
Sonra Allah imamlığı soyundan seçkin ve tertemiz kimselere de bahşetmek suretiyle İbrahim (a.s.)'a lütufta bulunmuş ve şöyle buyurmuştur: 'Ona, fazladan İshak'ı ve fazladan bir bağış olmak üzere Yâkub'u lutfettik, her birini salih insanlar yaptık. Onları emrimiz uyarınca doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekat vermeyi vahyettik. Onlar daime bize ibadet eden kimselerdi.'
Bundan sonra imamlık O'nun soyunda devam etmiş ve kuşaktan kuşağa miras kalmıştır.
Her çağda bir imam ortaya çıkmıştır. Derken Allah, bu mirası Peygamberimize tevdi etti. Bu konuda şöyle buyurmuştur: 'İnsanların İbrahim'e en yakın olanı, O'na uyanlar, şu Peygamber ve iman edenlerdir. Allah mü'minlerin dostudur.'
Böylece imamlık görevi Peygamberimize geçti. O'ndan sonra da Allah'ın emriyle Ali, Allah'ın belirleyip farz kıldığı şekilde imamlık görevini üstlendi.
Böylece O'nun soyundan, Allah'ın ilim ve iman verdiği seçkin kimseler bu görevi üstlendiler.
İşte şu ayette onlara işaret edilmiştir: 'Kendilerine ilim ve iman verilenler şöyle derler: And olsun ki siz, Allah'ın yazısında yeniden dirilme gününe kadar kaldınız.'
Şu halde, imamlık kıyamet gününe kadar Ali'nin evlatlarına özgü bir görev olarak kalacaktır.
Çünkü Muhammed (s.a.v)'den sonra peygamber gelmeyecektir. Öyleyse şu cahiller nasıl imam seçebilirler?
İmamlık peygamberlerin üstlendikleri bir görev ve vasilerin mirasıdır. Şu cahiller mi onu tayin edecekler?
İmamlık Allah'ın ve Resulüllah'ın hilafetidir. Emir'ül-Mümininin makamı, Hasan ve Hüseyin'in mirasıdır.
İmamlık, ümmetin dizgini, dinin önderliği, Müslümanların düzeni, dünyanın dirliği ve mü'minlerin onurudur.
İmamlık, İslam'ın yükselen temeli ve görkemli gövdesidir. Namazın kılınması, zekatın verilmesi, orucun tutulması, haccın yerine getirilmesi, cihadın gerçekleştirilmesi, ganimetlerin çoğaltılması, sadakaların alınıp toplanması, şer'i hadlerin ve hükümlerin uygulanması imam sayesinde mümkün olabilir.
İmam, Allah'ın helal kıldığını helal, haram kıldığını haram kılar. Allah'ın koyduğu hadleri egemen kılar. Allah'ın dinini savunur. Hikmet, güzel öğüt ve kesin kanıtla insanları Rabbinin dinine davet eder.
İmam, ufukta doğan bir güneş gibi nuruyla bütün alemi aydınlatır. O, ellerin uzanamadığı, gözlerin kestirmediği, erişilmez ufuklardadır.
İmam, parıldayan dolunaydır. Parlak bir çıra, aydınlık saçan bir nur, zifiri karanlıklarda, kentlerin girift sokaklarında, çöllerin derinliklerinde ve denizlerin girdaplarında yol gösteren bir rehber, helak olmaktan kurtaran bir kurtarıcıdır.
İmam, yollarını kaybedenlerin, doğru yolu bulmak için yüksek bir yerde yakılan kılavuz ateşidir.
Dondurucu soğuğa tutulanlar için bir sıcaklıktır. Tehlikeli geçitlerde güvenilir kılavuzdur. O'ndan ayrılan kesinlikle helak olur.
İmam, yağmur yağdıran bir buluttur. Çiseleyen bir yağmurdur. Işık saçan bir güneştir.
Tavan işlevini gören bir gök ve döşek işlevini gören bir yer gibidir. Keskin bir göz, dalları ve yaprakları birbirine girmiş bir bahçe, bir gülistandır.
İmam sıcak bir yoldaş ve arkadaş, şefkatli bir baba, öz bir kardeş, evlatlarına düşkün bir ana, felaketlerin dört bir yandan hücum ettiği zamanlarda Allah'ın kullarının sığınağıdır.
İmam, Allah'ın, yarattığı varlıklar arasındaki emin temsilcisidir. Allah'ın kullarına sunduğu hüccetidir.
Allah'ın arzında O'nun halifesidir. Allah'a çağıran bir davetçidir.
Allah'ın koyduğu haramların savunucusudur. İmam, insanları günahlardan temizler, ayıplardan arındırır.
İlim özelliğiyle belirginleşmiş yumuşaklık onun karakteristik özelliğidir. Dinin düzeni, Müslümanların onurudur.
Münafıkların kinini üzerine çeker. Kafirlerin helak olmasının vesilesidir.
İmam, zamanının tek adamıdır. Hiç kimse onun düzeyine erişemez. Ve hiçbir alim onunla boy ölçüşemez.
O'nun alternatifi olmaz. Benzeri ve eşi olmaz. Fazilet sıfatıyla belirginleşir. Bütün faziletler O'nda toplanmış olur.
Ama O, bunları çalışarak veya isteyerek elde etmiş değildir. Bilakis bu faziletleri veren, yüce bahşedici olan Allah tarafından O'na özgü kılınmış özelliklerdir.
Böyleyken kim imamı tanıyabilmiş ve O'nu seçebilirmiş? Heyhat!!! Heyhat!!! Ne yazık ki, akıllar saptı, düşler şaşırdı, dimağlar hayretlere düştü, gözler kamaştı, ulular küçüldü, hikmet sahipleri şaşkına döndü, düşünürler yetersiz kaldı, hatipler suskun kalakaldı.
Öz akıl sahipleri cahilleşti, şairlerin dili dönmez oldu, edipler çaresiz kaldı, söz ustaları ne söyleyeceklerini bilemez oldu....
Onun bir özelliğini vasfetmekten, onun bir faziletini nitelemekten aciz kaldılar. Acizliklerini ve yetersizliklerini itiraf ettiler." devam edecek (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)
" ... Abdülaziz b. Müslim şöyle rivayet etmiştir: Merv kentinde İmam Rıza ile beraberdik. Cuma günü camide toplandık.
Camiye girdiğimiz andan itibaren camide bulunanlar, imamet meselesiyle ilgili konuşmaya başladılar. İnsanların bu konuda çok fazla ihtilafa düştüklerinden söz ettiler.
Ben, efendim Ali b. Musa'nın (İmam Rıza) yanına gittim. Ve insanların bu meseleyle ilgili konuşmalara daldıklarını bildirdim. Gülümsedi ve dedi ki:
'Ey Abdulaziz b. Müslim! İnsanlar bilmiyorlar ve gerçek görüşlerden saptırılarak aldatılmışlardır. Allah dinini tamamlamadan Peygamberinin ruhunu kabzetmemiştir.
O'na içinde her şeyin açıklaması bulunan Kur'an'ı indirdi. Kur'an'da helali, haramı, şer'i hadleri, hükümleri ve insanların ihtiyaç duydukları her şeyi kusursuz bir şekilde açıklamıştır.
Nitekim, bir ayette şöyle buyurmuştur: 'Bugün sizin için dininizi olgunlaştırdım, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'dan razı oldum.'
İmamlık meselesi, dinin tamamlanmasıyla ilgilidir. Peygamber Efendimiz dünyadan ayrılmadan önce ümmetine dinlerinin temel belirtilerini açıkladı, yollarını gösterdi ve onları hak yol üzerinde bıraktı.
Ali'yi, onlar için bir sembol ve imam tayin etti. Ümmetin ihtiyaç duyduğu hiçbir şeyi açıklamadan bırakmadı.
Kim, Allah'ın Kitabı'nı tamamlamadığını iddia ederse, kuşkusuz Allah'ın Kitabı'nı reddetmiş olur, Allah'ın Kitabı'nı reddeden de O'na karşı kafir olur.
Ümmet açısından imamlığın ifade ettiği değeri ve konumu biliyorlar mı?
Acaba onların bu hususta serbest bırakılmaları caiz midir?
İmamlığın, ümmetin seçimine bırakılmış olması, ifade ettiği konum ve önemle bağdaşır mı?
İmamlık üstün bir yere, büyük bir öneme, yüksek bir konuma ve erişilmez bir değere ve kavranması güç bir misyona sahiptir.
Bu yüzden insanlar akıllarıyla erişemezler. Görüşleriyle onu kavrayamazlar. Kendi seçimleriyle bir imam tayin edemezler.
Allah Azze ve Celle, peygamberlik (nebi ve resul) ve halil (dostluk) makamından sonra üçüncü bir makam ve fazilet olarak imamlığı İbrahim (a.s.)'a bahşetmiştir.
Allah, bu makamla İbrahim'i onurlandırmış, bununla O'nun adını yükseltmiş, anısını yaşatmıştır. Ve şöyle buyurmuştur: 'Ben seni insanlar için imam yapacağım!'
İbrahim Halil bu onurun sevinciyle, 'Benim soyumdan da...' demiştir.
Allah, 'Zalimlere ahdim ermez' buyurmuştur.
Bu ayet, kıyamet gününe kadar bütün zalimlerin imamlığını geçersiz kılmıştır. Onu, Allah tarafından tayin edilmiş, seçkin insanlara özgü kılmıştır.
Sonra Allah imamlığı soyundan seçkin ve tertemiz kimselere de bahşetmek suretiyle İbrahim (a.s.)'a lütufta bulunmuş ve şöyle buyurmuştur: 'Ona, fazladan İshak'ı ve fazladan bir bağış olmak üzere Yâkub'u lutfettik, her birini salih insanlar yaptık. Onları emrimiz uyarınca doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekat vermeyi vahyettik. Onlar daime bize ibadet eden kimselerdi.'
Bundan sonra imamlık O'nun soyunda devam etmiş ve kuşaktan kuşağa miras kalmıştır.
Her çağda bir imam ortaya çıkmıştır. Derken Allah, bu mirası Peygamberimize tevdi etti. Bu konuda şöyle buyurmuştur: 'İnsanların İbrahim'e en yakın olanı, O'na uyanlar, şu Peygamber ve iman edenlerdir. Allah mü'minlerin dostudur.'
Böylece imamlık görevi Peygamberimize geçti. O'ndan sonra da Allah'ın emriyle Ali, Allah'ın belirleyip farz kıldığı şekilde imamlık görevini üstlendi.
Böylece O'nun soyundan, Allah'ın ilim ve iman verdiği seçkin kimseler bu görevi üstlendiler.
İşte şu ayette onlara işaret edilmiştir: 'Kendilerine ilim ve iman verilenler şöyle derler: And olsun ki siz, Allah'ın yazısında yeniden dirilme gününe kadar kaldınız.'
Şu halde, imamlık kıyamet gününe kadar Ali'nin evlatlarına özgü bir görev olarak kalacaktır.
Çünkü Muhammed (s.a.v)'den sonra peygamber gelmeyecektir. Öyleyse şu cahiller nasıl imam seçebilirler?
İmamlık peygamberlerin üstlendikleri bir görev ve vasilerin mirasıdır. Şu cahiller mi onu tayin edecekler?
İmamlık Allah'ın ve Resulüllah'ın hilafetidir. Emir'ül-Mümininin makamı, Hasan ve Hüseyin'in mirasıdır.
İmamlık, ümmetin dizgini, dinin önderliği, Müslümanların düzeni, dünyanın dirliği ve mü'minlerin onurudur.
İmamlık, İslam'ın yükselen temeli ve görkemli gövdesidir. Namazın kılınması, zekatın verilmesi, orucun tutulması, haccın yerine getirilmesi, cihadın gerçekleştirilmesi, ganimetlerin çoğaltılması, sadakaların alınıp toplanması, şer'i hadlerin ve hükümlerin uygulanması imam sayesinde mümkün olabilir.
İmam, Allah'ın helal kıldığını helal, haram kıldığını haram kılar. Allah'ın koyduğu hadleri egemen kılar. Allah'ın dinini savunur. Hikmet, güzel öğüt ve kesin kanıtla insanları Rabbinin dinine davet eder.
İmam, ufukta doğan bir güneş gibi nuruyla bütün alemi aydınlatır. O, ellerin uzanamadığı, gözlerin kestirmediği, erişilmez ufuklardadır.
İmam, parıldayan dolunaydır. Parlak bir çıra, aydınlık saçan bir nur, zifiri karanlıklarda, kentlerin girift sokaklarında, çöllerin derinliklerinde ve denizlerin girdaplarında yol gösteren bir rehber, helak olmaktan kurtaran bir kurtarıcıdır.
İmam, yollarını kaybedenlerin, doğru yolu bulmak için yüksek bir yerde yakılan kılavuz ateşidir.
Dondurucu soğuğa tutulanlar için bir sıcaklıktır. Tehlikeli geçitlerde güvenilir kılavuzdur. O'ndan ayrılan kesinlikle helak olur.
İmam, yağmur yağdıran bir buluttur. Çiseleyen bir yağmurdur. Işık saçan bir güneştir.
Tavan işlevini gören bir gök ve döşek işlevini gören bir yer gibidir. Keskin bir göz, dalları ve yaprakları birbirine girmiş bir bahçe, bir gülistandır.
İmam sıcak bir yoldaş ve arkadaş, şefkatli bir baba, öz bir kardeş, evlatlarına düşkün bir ana, felaketlerin dört bir yandan hücum ettiği zamanlarda Allah'ın kullarının sığınağıdır.
İmam, Allah'ın, yarattığı varlıklar arasındaki emin temsilcisidir. Allah'ın kullarına sunduğu hüccetidir.
Allah'ın arzında O'nun halifesidir. Allah'a çağıran bir davetçidir.
Allah'ın koyduğu haramların savunucusudur. İmam, insanları günahlardan temizler, ayıplardan arındırır.
İlim özelliğiyle belirginleşmiş yumuşaklık onun karakteristik özelliğidir. Dinin düzeni, Müslümanların onurudur.
Münafıkların kinini üzerine çeker. Kafirlerin helak olmasının vesilesidir.
İmam, zamanının tek adamıdır. Hiç kimse onun düzeyine erişemez. Ve hiçbir alim onunla boy ölçüşemez.
O'nun alternatifi olmaz. Benzeri ve eşi olmaz. Fazilet sıfatıyla belirginleşir. Bütün faziletler O'nda toplanmış olur.
Ama O, bunları çalışarak veya isteyerek elde etmiş değildir. Bilakis bu faziletleri veren, yüce bahşedici olan Allah tarafından O'na özgü kılınmış özelliklerdir.
Böyleyken kim imamı tanıyabilmiş ve O'nu seçebilirmiş? Heyhat!!! Heyhat!!! Ne yazık ki, akıllar saptı, düşler şaşırdı, dimağlar hayretlere düştü, gözler kamaştı, ulular küçüldü, hikmet sahipleri şaşkına döndü, düşünürler yetersiz kaldı, hatipler suskun kalakaldı.
Öz akıl sahipleri cahilleşti, şairlerin dili dönmez oldu, edipler çaresiz kaldı, söz ustaları ne söyleyeceklerini bilemez oldu....
Onun bir özelliğini vasfetmekten, onun bir faziletini nitelemekten aciz kaldılar. Acizliklerini ve yetersizliklerini itiraf ettiler." devam edecek (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.