İmam Cafer: ‘Kıyamet günü Allah üç grupla hiç konuşmayacak’
İmam Sâdık’ın imamet (ümmetin idareciliği) meselesine Resulüllah’ın (s.a.v.) Gadr-i Hum hutbesinden hareket ederek yaklaştığını görüyoruz
01.05.2022 23:50:00





Bilindiği gibi, hilafet ve ümmetin idareciliği, Resulüllah'ın Gadr-i Hum hutbesinde buyurduğu gibi Hz. Ali'ye ve onun soyundan gelen evlatlarına tevdi edilmişti.
Ancak tarihî seyir içinde çok farklı süreçlerden geçilmiş ve Peygamber evlatları bu haktan mahrum kalmışlardı. İşte Câfer-i Sâdık bu hakikati dile getirmiş ve ümmetin idareciliğini üstlenecek olan imamın nasıl tayin edileceğini ve sahip olması gereken vasıfları ortaya koymuştur.
Cafer-i Sadık'a göre imamet
İmam Sâdık'ın imamet (ümmetin idareciliği) meselesine Resulüllah'ın (s.a.v.) Gadr-i Hum hutbesinden hareket ederek yaklaştığını görüyoruz.
İmam Câfer, insanlara İmam Ali'yi ve Gadr-i Hum hutbesini hatırlatmış, bu olayın önemini vurgulamış ve insanların hafızasından silinmesini önlemeye çalışmıştır. İmam Ali hakkında şunları söylemektedir:
"Ali, Gadr-i Hum günü Resulullah'ın, Yüce Allah'ın direktifiyle velayet niteliğiyle çağırıp imametini vurguladığı ve "Ben, sizin hakkınızda kendi nefislerinizden daha yetkili değil miyim?" buyurduğu, orada bulunanların da, "Evet, bize, kendi nefislerimizden daha yetkilisin" diye karşılık verdikleri, bunun üzerine, "Şu halde, Ben, kimin velisi isem Ali de, onun velisidir.
Allah'ım! O'nu dost edinenlerin dostu ol, O'na düşman olanların düşmanı ol, O'na yardım edenlere yardım et, O'nu terk edenleri terk et, O'na destek olanlara destek ol" buyurduğu kimsedir."
Allah'ın rengiyle boyanmak
"Allah'ın rengiyle boyandık. Allah'tan daha güzel rengi kim verebilir? Biz ancak O'na kulluk ederiz (deyin)" ayetinin tefsirinde İmam Câfer, ayette geçen "renk"ten maksadın İslam olduğunu belirtmiştir.
Bir başka yerde de bu renkten maksadın mü'minlerin velayetle (yani İmam Ali'nin gerçek velayetiyle) misakta boyanması olduğunu buyurmuştur.
İmam Câfer'e göre halife yani ümmetin idarecisi seçim yoluyla veya zorla başa gelemez.
Çünkü bu tamamen Allah tarafından nasb yoluyla tevdi edilen bir vazifedir. İnsanlar imam tayin edemezler.
Câfer-i Sâdık bu konuyu şöyle izah eder:
"... Allah'ın, "Bahçelerin bir ağacını dahi bitirmek sizin için mümkün değildir" diye buyurduğunu görmüyor musunuz? Yani, kendi tarafınızdan bir imam seçmeye ve kendi iradeniz ve isteğinizle onu hak sahibi olarak adlandırmaya hakkınız yoktur."
Daha sonra şunları ekledi: "Kıyamet günü Allah üç grupla hiç konuşmayacak, onlara (rahmet gözüyle bakmayacak) ve onları (günahtan) temizlemeyecek ve onlar için elemli bir azap olacaktır.
1- Allah'ın bitirmediği bir ağacı diken kimse yani Allah'ın tayin etmediği bir kimseyi imam olarak belirleyen kimse.
2- Allah'ın seçtiği bir imamı inkâr eden kimse.
3- Ve bu iki grubun İslam'dan bir payı olduğunu sanan kimse.
Allah şöyle buyuruyor: "Rabbin dilediğini yaratır ve seçer, seçmek diğerlerine ait bir hak değildir."
İmam Sâdık'ın bu mevzuyla ilgili pek çok konuşması vardır.
İmam, bir gün Mutezile mezhebinin ileri gelenlerinden bir heyetle buluşur. Aralarında Amr b. Abid, Vasil b. Ata ve Hafs b. Sa-lim gibi kimseler de vardır.
Halife Velid'in öldürülmesinden ve Şamlıların kimin halife olacağı hususunda ihtilafa düşmelerinden sonraki günlerdir.
Mutezile mezhebi mensupları Muhammed b. Hasan'ın İslam halifesi olması hususunda ortak bir görüş belirlemişti. Görüşlerini belirtmek üzere ruhanî liderleri Amr b. Abid'i seçmiş ve onunla İmam arasında uzun bir görüşme gerçekleşmişti. İşte bu konuşma esnasında İmam şöyle dedi:
"Ey Amr! Ümmet yetkiyi sana verse ve sen de savaşmadan herhangi bir zorluk çekmeden bu yetkiyi elde etsen, sonra sana "Halifeliği kime istersen ona ver" dense kime verirdin?"
Amr hemen atıldı, "Müslümanların oluşturduğu şûraya bırakırdım."
İmam sordu: "Bütün Müslümanlardan oluşan bir şûraya mı?"
Amr, "Evet" dedi.
İmam, "Yoksa Kureyş'ten veya başkalarından oluşan bir şûraya mı? Hangisi?" diye sordu. Sonra ekledi: "Ey Amr! Bana söyle, Ebubekir ve Ömer'i dost mu ediniyorsun? Yoksa onlardan teberri mi ediyorsun?"
Amr, "Dost ediniyorum" dedi.
İmam buyurdu ki: "Ey Amr! Eğer onlardan teberri eden biri olsaydın onlardan farklı davranman, onlarla ihtilafa düşmen caiz olurdu.
Ama onları dost edinenlerden biri olduğuna göre, onlara muhalefet etmiş oluyorsun.
Çünkü Ömer, Ebubekir'i halife olarak göstermiş ve hemen ona biat etmiştir. Hiç kimseyle de istişare etmemiştir.
Sonra Ebubekir halifeliği ona bırakmış ve bu hususta kimsenin fikrini sormamıştır.
Ardından Ömer halifeyi belirleme yetkisini altı kişilik şûraya bırakmış ve Kureyş'ten oluşan bu altı kişiden başka Ensar'dan tek kişiye yer vermemiştir. Ardından seçtiği bu altı kişi ile ilgili olarak öyle bir vasiyette bulunmuştur ki senin de, arkadaşlarının da buna razı olacağını sanmıyorum."
Amr bu noktada Ömer'in ne yaptığını İmam'a sordu. İmam buyurdu ki: "Süheyb'e üç gün boyunca halka namaz kıldırmasını emretti. Bu altı kişinin aralarında ibn Ömer olmadan istişare etmelerini emretti.
İbn Ömer'in herhangi bir reyinin olmamasını söyledi. Sonra yanında bulunan Muhacir ve Ensar'dan olanlara, "Eğer üç gün sonunda işlerini bitirip birine biat etmezlerse altısının da boynunu vurun" diye vasiyet etti.
Yine, "Dört kişi birinde karar kılsa, ikisi buna karşı çıksa üç günün sonunda bu iki kişinin boynunu vurun" diye emretti.
Şimdi size soruyorum. Siz, Müslümanlar arasında oluşturulacak bir şûrada böyle bir kuralın olmasına rıza gösterir misiniz?"
Muhammed b. Abdurrahman b. Ebu Leyla'dan şöyle rivayet edilmiştir:
İmam Câfer buyurdu ki:
"... Kim, Allah'tan sakınırsa, Allah'a, Muhammed'inin getirdiği dine, iman eden bir mü'min olarak kavuşur. Allah, müminlerin üzerine veli olarak tayin ettiği kimseye itaati Allah ve Resul'üne itaatle bağlantılı kılmıştır.
"Allah'a itaat edin, Resule ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin."
Kim Allah'ın tayin ettiği emir sahiplerine itaat etmezse, Allah'a ve Resul'üne itaat etmiş olmaz. Allah'ın tayin ettiği, "ulu'l emr"lere itaat etmek, Allah'ın katından indirdiği dini ikrar etmenin gereğidir."
İmam Câfer, ayette beyan edilen "ulu'l emr"in, Oniki İmam olduğunu pek çok defalar ifade etmiştir. Yani, İmam Câfer'e göre emir sahipleri olan imamlara itaat etmek, Allah'a itaat etmek demektir." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Cafer eserinden)
Ancak tarihî seyir içinde çok farklı süreçlerden geçilmiş ve Peygamber evlatları bu haktan mahrum kalmışlardı. İşte Câfer-i Sâdık bu hakikati dile getirmiş ve ümmetin idareciliğini üstlenecek olan imamın nasıl tayin edileceğini ve sahip olması gereken vasıfları ortaya koymuştur.
Cafer-i Sadık'a göre imamet
İmam Sâdık'ın imamet (ümmetin idareciliği) meselesine Resulüllah'ın (s.a.v.) Gadr-i Hum hutbesinden hareket ederek yaklaştığını görüyoruz.
İmam Câfer, insanlara İmam Ali'yi ve Gadr-i Hum hutbesini hatırlatmış, bu olayın önemini vurgulamış ve insanların hafızasından silinmesini önlemeye çalışmıştır. İmam Ali hakkında şunları söylemektedir:
"Ali, Gadr-i Hum günü Resulullah'ın, Yüce Allah'ın direktifiyle velayet niteliğiyle çağırıp imametini vurguladığı ve "Ben, sizin hakkınızda kendi nefislerinizden daha yetkili değil miyim?" buyurduğu, orada bulunanların da, "Evet, bize, kendi nefislerimizden daha yetkilisin" diye karşılık verdikleri, bunun üzerine, "Şu halde, Ben, kimin velisi isem Ali de, onun velisidir.
Allah'ım! O'nu dost edinenlerin dostu ol, O'na düşman olanların düşmanı ol, O'na yardım edenlere yardım et, O'nu terk edenleri terk et, O'na destek olanlara destek ol" buyurduğu kimsedir."
Allah'ın rengiyle boyanmak
"Allah'ın rengiyle boyandık. Allah'tan daha güzel rengi kim verebilir? Biz ancak O'na kulluk ederiz (deyin)" ayetinin tefsirinde İmam Câfer, ayette geçen "renk"ten maksadın İslam olduğunu belirtmiştir.
Bir başka yerde de bu renkten maksadın mü'minlerin velayetle (yani İmam Ali'nin gerçek velayetiyle) misakta boyanması olduğunu buyurmuştur.
İmam Câfer'e göre halife yani ümmetin idarecisi seçim yoluyla veya zorla başa gelemez.
Çünkü bu tamamen Allah tarafından nasb yoluyla tevdi edilen bir vazifedir. İnsanlar imam tayin edemezler.
Câfer-i Sâdık bu konuyu şöyle izah eder:
"... Allah'ın, "Bahçelerin bir ağacını dahi bitirmek sizin için mümkün değildir" diye buyurduğunu görmüyor musunuz? Yani, kendi tarafınızdan bir imam seçmeye ve kendi iradeniz ve isteğinizle onu hak sahibi olarak adlandırmaya hakkınız yoktur."
Daha sonra şunları ekledi: "Kıyamet günü Allah üç grupla hiç konuşmayacak, onlara (rahmet gözüyle bakmayacak) ve onları (günahtan) temizlemeyecek ve onlar için elemli bir azap olacaktır.
1- Allah'ın bitirmediği bir ağacı diken kimse yani Allah'ın tayin etmediği bir kimseyi imam olarak belirleyen kimse.
2- Allah'ın seçtiği bir imamı inkâr eden kimse.
3- Ve bu iki grubun İslam'dan bir payı olduğunu sanan kimse.
Allah şöyle buyuruyor: "Rabbin dilediğini yaratır ve seçer, seçmek diğerlerine ait bir hak değildir."
İmam Sâdık'ın bu mevzuyla ilgili pek çok konuşması vardır.
İmam, bir gün Mutezile mezhebinin ileri gelenlerinden bir heyetle buluşur. Aralarında Amr b. Abid, Vasil b. Ata ve Hafs b. Sa-lim gibi kimseler de vardır.
Halife Velid'in öldürülmesinden ve Şamlıların kimin halife olacağı hususunda ihtilafa düşmelerinden sonraki günlerdir.
Mutezile mezhebi mensupları Muhammed b. Hasan'ın İslam halifesi olması hususunda ortak bir görüş belirlemişti. Görüşlerini belirtmek üzere ruhanî liderleri Amr b. Abid'i seçmiş ve onunla İmam arasında uzun bir görüşme gerçekleşmişti. İşte bu konuşma esnasında İmam şöyle dedi:
"Ey Amr! Ümmet yetkiyi sana verse ve sen de savaşmadan herhangi bir zorluk çekmeden bu yetkiyi elde etsen, sonra sana "Halifeliği kime istersen ona ver" dense kime verirdin?"
Amr hemen atıldı, "Müslümanların oluşturduğu şûraya bırakırdım."
İmam sordu: "Bütün Müslümanlardan oluşan bir şûraya mı?"
Amr, "Evet" dedi.
İmam, "Yoksa Kureyş'ten veya başkalarından oluşan bir şûraya mı? Hangisi?" diye sordu. Sonra ekledi: "Ey Amr! Bana söyle, Ebubekir ve Ömer'i dost mu ediniyorsun? Yoksa onlardan teberri mi ediyorsun?"
Amr, "Dost ediniyorum" dedi.
İmam buyurdu ki: "Ey Amr! Eğer onlardan teberri eden biri olsaydın onlardan farklı davranman, onlarla ihtilafa düşmen caiz olurdu.
Ama onları dost edinenlerden biri olduğuna göre, onlara muhalefet etmiş oluyorsun.
Çünkü Ömer, Ebubekir'i halife olarak göstermiş ve hemen ona biat etmiştir. Hiç kimseyle de istişare etmemiştir.
Sonra Ebubekir halifeliği ona bırakmış ve bu hususta kimsenin fikrini sormamıştır.
Ardından Ömer halifeyi belirleme yetkisini altı kişilik şûraya bırakmış ve Kureyş'ten oluşan bu altı kişiden başka Ensar'dan tek kişiye yer vermemiştir. Ardından seçtiği bu altı kişi ile ilgili olarak öyle bir vasiyette bulunmuştur ki senin de, arkadaşlarının da buna razı olacağını sanmıyorum."
Amr bu noktada Ömer'in ne yaptığını İmam'a sordu. İmam buyurdu ki: "Süheyb'e üç gün boyunca halka namaz kıldırmasını emretti. Bu altı kişinin aralarında ibn Ömer olmadan istişare etmelerini emretti.
İbn Ömer'in herhangi bir reyinin olmamasını söyledi. Sonra yanında bulunan Muhacir ve Ensar'dan olanlara, "Eğer üç gün sonunda işlerini bitirip birine biat etmezlerse altısının da boynunu vurun" diye vasiyet etti.
Yine, "Dört kişi birinde karar kılsa, ikisi buna karşı çıksa üç günün sonunda bu iki kişinin boynunu vurun" diye emretti.
Şimdi size soruyorum. Siz, Müslümanlar arasında oluşturulacak bir şûrada böyle bir kuralın olmasına rıza gösterir misiniz?"
Muhammed b. Abdurrahman b. Ebu Leyla'dan şöyle rivayet edilmiştir:
İmam Câfer buyurdu ki:
"... Kim, Allah'tan sakınırsa, Allah'a, Muhammed'inin getirdiği dine, iman eden bir mü'min olarak kavuşur. Allah, müminlerin üzerine veli olarak tayin ettiği kimseye itaati Allah ve Resul'üne itaatle bağlantılı kılmıştır.
"Allah'a itaat edin, Resule ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin."
Kim Allah'ın tayin ettiği emir sahiplerine itaat etmezse, Allah'a ve Resul'üne itaat etmiş olmaz. Allah'ın tayin ettiği, "ulu'l emr"lere itaat etmek, Allah'ın katından indirdiği dini ikrar etmenin gereğidir."
İmam Câfer, ayette beyan edilen "ulu'l emr"in, Oniki İmam olduğunu pek çok defalar ifade etmiştir. Yani, İmam Câfer'e göre emir sahipleri olan imamlara itaat etmek, Allah'a itaat etmek demektir." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Cafer eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.