İmam Bakır’ın imameti döneminde toplumun durumu
Geçmişte Kûfe’de İmam Hüseyin’in (a.s.) katline seyirci kalan Kûfeliler şimdi de onu istiyorlardı
20.10.2023 20:25:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Geçmişte Kûfe'de İmam Hüseyin'in (a.s.) katline seyirci kalan Kûfeliler şimdi de onu istiyorlardı.
Bureyd el-İclî, İmam Bâkır'a (a.s.) şöyle dedi: "Bizim ashabımız Kûfe'de çoğunluğu oluşturmaktadır. Eğer onlara emrederseniz size itaat edecek ve emirlerinize uyacaklarını söylüyorlar."
İmam Bâkır (a.s.) şöyle buyurdu: "Mü'min kardeşinizin cebinden ihtiyacınız kadarını alabiliyor musunuz?"
Adam: "Hayır" dedi.
İmam ona cevap vererek: "Onlar kanlarını verme hususunda daha da cimridirler."
İmam doğru tespit etmişti. Çünkü kardeşi Zeyd b. Ali (a.s.) İmam'ın (a.s.) şehadetinden yaklaşık on yıl kadar sonra Kûfe'de kıyam edecek ve o da yalnız bırakılacaktı.
İmam Bâkır (a.s.) bu gibi gerekçelerle silahlı ayaklanmaya kalkışmamış, sâlih cemaatin ihyâsı ile ilgilenmiştir.
İmamet iddiasında bulunan Abdullah b. Hasan'ın geleceği ile ilgili haber vermesi
Her imamın döneminde, kendisi ile hilafet mücadelesine giren kişiler olmuştur. İmam Muhammed Bâkır (a.s.) devrinde bu mücadeleye girişen kişilerden biri de, Abdullah b. Hasan'dır.
Câbir b. Cûfî rivayet etmektedir: "Abdullah b. Hasan'ın yanından geçerken bana ve İmam Bâkır'a küfretti. O olaydan sonra hazretin huzuruna vardım. Beni görünce gülerek buyurdular: 'Ey Câbir! Abdullah'ı gördüğünde sana ve bana küfür mü etti?'
Cevaben, 'Evet' dedim.
Şöyle buyurdular: 'Şimdi buraya ilk gelecek kişi Abdullah b. Hasan olacak.'
Bu esnada gördüm ki Abdullah içeri girdi. Oturur oturmaz İmam, 'Seni buraya getiren nedir?' diye buyurdu.
O da, 'Siz şöyle iddialarda bulunuyorsunuz ve anne babanızın, benim anne babamdan daha üstün olduğunu söylüyorsunuz.'
İmam (a.s.), 'Yazıklar olsun sana! Haddini aştın!' diye buyurdu.
İmam (a.s.) bana, 'Ey Câbir' diye seslendi.
Arz ettim: 'Buyurun efendim.'
İmam (a.s.), 'Evde bir çukur kaz' diye emretti. Çukuru kazınca, 'Odun getir ve bu çukuru odunla doldur' dediler.
Ben de öyle yaptım. Sonra buyurdular: 'Odunu yak.'
Ben de emrini yerine getirdim, sonra İmam (a.s.) buyurdu: 'Ey Abdullah bin Hasan! Eğer doğru söylüyorsan kalk, ateşin içine gir ve çık.'
Abdullah dedi ki: 'Kendiniz kalkın, benden önce ateşin içine girin.'
Hazret, kalkıp ateşin içine girdi; ayağı ile ateşi söndürdü ve sonra da yüzünden ter aktığı halde dışarı çıkarak gelip oturdu. Sonra buyurdu: Kalk! Allah, seni iyilik ve hayırdan uzak etsin. Birçok kimse ve evlatlarının başına gelenlerin senin başına geleceği ne kadar da yakındır."
İMAM BÂKIR'IN İMAMETİ DÖNEMİNDE TOPLUMUN DURUMU
Emeviler'in hilafeti, İslam'dan sapmaların hızlıca yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemde özellikle Zührî gibi saray âlimleri vasıtasıyla İslam'ın önemli konularında fetvalar uydurulmuş, para karşılığında hadisler yazdırılmıştır.
Hatırlanacağı gibi Zührî hac yapılacak mekânlarla ilgili Resûlullah'ın (s.a.v.) hadisine, Mescid-i Aksa'yı da ekleyecek kadar ileri gidebilmiştir.
Bu olaylar karşısında âlim görülen kişilerin yanlışlarının farkına varamayan ümmet büyük bir faciaya sürüklenmekte idi. Gücü ve mevkii elinde bulunduran halifeye inanıyor, ondan korkuyor, dediklerini kabul ediyordu. Halife tüm yanlışlarına rağmen İslam'ın temsilcisi kabul ediliyordu.
İmamet makamında olan ve hakkı gasp edilen İmam'a ise hak olduğunu bildiği halde tâbi olamıyordu.
İmam Bâkır (a.s.), ashabından olan İbn-i Meymun'a, "Mekke'de kaç kişisiniz?" diye sordu.
"Dört kişiyiz" dedi.
İmam (a.s.), "Siz yeryüzünün karanlıktaki nurlarısınız" buyurdu.
Dönemin şairlerinden olan Kesir, imamet makamını değil hilafeti elinde bulunduran Abdülmelik'i övdüğünde, İmam Muhammed Bâkır (a.s.) ile aralarında şöyle bir konuşma geçmiştir:
İmam buyurdu ki: "Abdülmelik'i översin, öyle mi?"
Kesir yaptığının yanlış olduğunu anlayarak lafı saptırmaya çalıştı:
"Ben hidayet önderi olarak onu övmedim. Sadece arslan, güneş, deniz, ejderha ve dağ gibi sözcükler kullanarak aralarında bir benzerlik kurmak istedim. Arslan, köpek türünden bir hayvan, güneş donuk bir cisim, deniz cansız bir gövde, ejderha pis kokulu bir sürüngen, dağ ise taş yığınıdır."
İmam (a.s.) bu anlamsız ve yersiz yorum karşısında mânidâr bir tebessüm eder. Bu arada orada bulunan şair Kumeyt, kalkarak Hâşimî kasidelerinden birini söyler. Böylece, farklı bir şiir ile yorumu orada bulunanlara bırakır.
İmam Bâkır halkın içinde bulunduğu durumu şu hadisi ile özetlemektedir: "Davet ettiğimizde bize icabet etmezler, kendi hallerine bıraktığımız takdirde ise başka hiçbir vesile ile hidayet bulamazlar."
İşte "kendi başlarına hidâyet bulamayacaklarına" olan inanç ve İlâhî vazife şuuru, imamların tamamını mevcut halifenin yanlışlarına karşı halkı ayıktırmaktan asla alıkoymamıştır.
Hangi baskı ve zillet şartlarında olursa olsun, imamlar bir yandan İslam'ı anlatarak sapmanın önüne geçmeye çalışırken, bir yandan da gasıp halifelere karşı 'yaptığınız yanlıştır' demiştir. (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Muhammed Bakır eserinden)
Bureyd el-İclî, İmam Bâkır'a (a.s.) şöyle dedi: "Bizim ashabımız Kûfe'de çoğunluğu oluşturmaktadır. Eğer onlara emrederseniz size itaat edecek ve emirlerinize uyacaklarını söylüyorlar."
İmam Bâkır (a.s.) şöyle buyurdu: "Mü'min kardeşinizin cebinden ihtiyacınız kadarını alabiliyor musunuz?"
Adam: "Hayır" dedi.
İmam ona cevap vererek: "Onlar kanlarını verme hususunda daha da cimridirler."
İmam doğru tespit etmişti. Çünkü kardeşi Zeyd b. Ali (a.s.) İmam'ın (a.s.) şehadetinden yaklaşık on yıl kadar sonra Kûfe'de kıyam edecek ve o da yalnız bırakılacaktı.
İmam Bâkır (a.s.) bu gibi gerekçelerle silahlı ayaklanmaya kalkışmamış, sâlih cemaatin ihyâsı ile ilgilenmiştir.
İmamet iddiasında bulunan Abdullah b. Hasan'ın geleceği ile ilgili haber vermesi
Her imamın döneminde, kendisi ile hilafet mücadelesine giren kişiler olmuştur. İmam Muhammed Bâkır (a.s.) devrinde bu mücadeleye girişen kişilerden biri de, Abdullah b. Hasan'dır.
Câbir b. Cûfî rivayet etmektedir: "Abdullah b. Hasan'ın yanından geçerken bana ve İmam Bâkır'a küfretti. O olaydan sonra hazretin huzuruna vardım. Beni görünce gülerek buyurdular: 'Ey Câbir! Abdullah'ı gördüğünde sana ve bana küfür mü etti?'
Cevaben, 'Evet' dedim.
Şöyle buyurdular: 'Şimdi buraya ilk gelecek kişi Abdullah b. Hasan olacak.'
Bu esnada gördüm ki Abdullah içeri girdi. Oturur oturmaz İmam, 'Seni buraya getiren nedir?' diye buyurdu.
O da, 'Siz şöyle iddialarda bulunuyorsunuz ve anne babanızın, benim anne babamdan daha üstün olduğunu söylüyorsunuz.'
İmam (a.s.), 'Yazıklar olsun sana! Haddini aştın!' diye buyurdu.
İmam (a.s.) bana, 'Ey Câbir' diye seslendi.
Arz ettim: 'Buyurun efendim.'
İmam (a.s.), 'Evde bir çukur kaz' diye emretti. Çukuru kazınca, 'Odun getir ve bu çukuru odunla doldur' dediler.
Ben de öyle yaptım. Sonra buyurdular: 'Odunu yak.'
Ben de emrini yerine getirdim, sonra İmam (a.s.) buyurdu: 'Ey Abdullah bin Hasan! Eğer doğru söylüyorsan kalk, ateşin içine gir ve çık.'
Abdullah dedi ki: 'Kendiniz kalkın, benden önce ateşin içine girin.'
Hazret, kalkıp ateşin içine girdi; ayağı ile ateşi söndürdü ve sonra da yüzünden ter aktığı halde dışarı çıkarak gelip oturdu. Sonra buyurdu: Kalk! Allah, seni iyilik ve hayırdan uzak etsin. Birçok kimse ve evlatlarının başına gelenlerin senin başına geleceği ne kadar da yakındır."
İMAM BÂKIR'IN İMAMETİ DÖNEMİNDE TOPLUMUN DURUMU
Emeviler'in hilafeti, İslam'dan sapmaların hızlıca yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemde özellikle Zührî gibi saray âlimleri vasıtasıyla İslam'ın önemli konularında fetvalar uydurulmuş, para karşılığında hadisler yazdırılmıştır.
Hatırlanacağı gibi Zührî hac yapılacak mekânlarla ilgili Resûlullah'ın (s.a.v.) hadisine, Mescid-i Aksa'yı da ekleyecek kadar ileri gidebilmiştir.
Bu olaylar karşısında âlim görülen kişilerin yanlışlarının farkına varamayan ümmet büyük bir faciaya sürüklenmekte idi. Gücü ve mevkii elinde bulunduran halifeye inanıyor, ondan korkuyor, dediklerini kabul ediyordu. Halife tüm yanlışlarına rağmen İslam'ın temsilcisi kabul ediliyordu.
İmamet makamında olan ve hakkı gasp edilen İmam'a ise hak olduğunu bildiği halde tâbi olamıyordu.
İmam Bâkır (a.s.), ashabından olan İbn-i Meymun'a, "Mekke'de kaç kişisiniz?" diye sordu.
"Dört kişiyiz" dedi.
İmam (a.s.), "Siz yeryüzünün karanlıktaki nurlarısınız" buyurdu.
Dönemin şairlerinden olan Kesir, imamet makamını değil hilafeti elinde bulunduran Abdülmelik'i övdüğünde, İmam Muhammed Bâkır (a.s.) ile aralarında şöyle bir konuşma geçmiştir:
İmam buyurdu ki: "Abdülmelik'i översin, öyle mi?"
Kesir yaptığının yanlış olduğunu anlayarak lafı saptırmaya çalıştı:
"Ben hidayet önderi olarak onu övmedim. Sadece arslan, güneş, deniz, ejderha ve dağ gibi sözcükler kullanarak aralarında bir benzerlik kurmak istedim. Arslan, köpek türünden bir hayvan, güneş donuk bir cisim, deniz cansız bir gövde, ejderha pis kokulu bir sürüngen, dağ ise taş yığınıdır."
İmam (a.s.) bu anlamsız ve yersiz yorum karşısında mânidâr bir tebessüm eder. Bu arada orada bulunan şair Kumeyt, kalkarak Hâşimî kasidelerinden birini söyler. Böylece, farklı bir şiir ile yorumu orada bulunanlara bırakır.
İmam Bâkır halkın içinde bulunduğu durumu şu hadisi ile özetlemektedir: "Davet ettiğimizde bize icabet etmezler, kendi hallerine bıraktığımız takdirde ise başka hiçbir vesile ile hidayet bulamazlar."
İşte "kendi başlarına hidâyet bulamayacaklarına" olan inanç ve İlâhî vazife şuuru, imamların tamamını mevcut halifenin yanlışlarına karşı halkı ayıktırmaktan asla alıkoymamıştır.
Hangi baskı ve zillet şartlarında olursa olsun, imamlar bir yandan İslam'ı anlatarak sapmanın önüne geçmeye çalışırken, bir yandan da gasıp halifelere karşı 'yaptığınız yanlıştır' demiştir. (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Muhammed Bakır eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.