Hz. Mehdi görülse de tanınmaz
Hz. Mehdi'nin gaybette oluşu, hiç kimseyi görmediği veya hiç kimsenin onu görmediği anlamına gelmez. O, görülse de tanınmaz. Onun varlığına, açık gizli bütün sırlarımızı bildiğine inanmak ümidin meydana gelmesine neden olur
06.04.2016 00:00:00
Hz. Mehdi'nin gaybeti esnasında mü'minlerin ondan nasıl istifade ettiği şu şekilde izah edilmektedir: İmamın varlığının yeryüzündekiler için bereket olduğu akli ve nakli delillerle ispatlanmıştır. Yeryüzündeki canlılar, onun hayrı ve bereketi ile ilahi nimetlerle rızıklanırlar. Tıpkı güzel çiçekleri, tatlı meyveleri olan bir bitkinin sulanmasıyla, etraftaki diğer bitkilerin de sulanması gibi. İmam'ın varlığıyla insanın yaratılmasındaki en yüce hedef, meydana gelmiştir. Hiçbir şüphenin karışmadığı halis bir ibadet, hiçbir cehaletin bulaşmadığı marifet ve hiçbir günah ve isyanın karışmadığı itaat sahibinin lütfu sayesinde canlılar yaşar ve onun bereketi ile rızıklanırlar.
Şüphesiz, İmam'ın iki velayeti vardır: Zahiri ve batıni velayet. Halk gaybet zamanında her iki velayetten de yararlanırlar.
İmam'ın batini velayetle olan tasarrufları; batini yollarla vuku bulmaktadır. Bu tasarrufların, halkın gözleri önünde tahakkuk etmesi gerekmez.
Cabir-i Ensari'den şöyle rivayet edilir;
Resûlullah'a (s.a.a.), "Taraftarları, gaybet zamanında Kaim'den faydalanabilecekler mi?" diye sordular. Buyurdu ki: "Evet, beni nübüvvetle görevlendirene and olsun ki, onlar onun gaybetinde, onun velayetinin nuru ile aydınlanacak ve ondan yararlanacaklar. Tıpkı halkın bulutlar arkasında kalan güneşten faydalandığı gibi." (Kemalu'd-Din, c.1, s.253).
Zahiri velayetin gereği olan işlerden biri İslam'ın temel prensiplerini ve asaletini korumaktır. Aynı şekilde ilahi hikmete uygun olarak sair işlere de nezaret eder. Ancak İmam'ın zahiri velayet çerçevesindeki tasarrufları, ya şahsı tanınmayacak şekilde veya zahiri sebepleri bilinmeyen gaybi yardımlar vesilesiyle vuku bulmaktadır.
Onun gaybette oluşu, hiç kimseyi görmediği veya hiç kimsenin onu görmediği anlamına gelmez. O, görülse de tanınmaz. İmam'ın mübarek vücudunun faydaları ve bereketlerinin yanı sıra, onun varlığına, açık gizli bütün sırlarımızı bildiğine, her an zuhur edip zalimlerin kökünü kazıyacağına inanmak da, insanın eğitim ve terbiyesinde müspet rol oynar, onun kalbinde ciddiyet ve ümidin meydana gelmesine neden olur.
İnsanlar, gaybet zamanında da kendi başına buyruk olmadıklarını, ilim ve hikmet, güç ve kudret sahibi ilahi bir İmamlarının olduğunu bilmelidirler.
Mehdi aleyhi's-selâm hakkında Peygamberimiz ve İmamlardan bugüne ulaşan hadislere müracaat eden herkes, Gaib İmam'ı harikuladeliklerle tanır. Harikuladelikler de muhal değildir; bilim yoluyla da muhal olduğu ispatlanamaz. Çünkü bilim, kesinlikle alemde etkin olan illet ve nedenlerin sadece bizim müşahede ettiğimiz şeylerle sınırlı olduğunu, bunların dışında görmediğimiz ve tanımadığımız illet ve nedenlerin olmadığını söyleyemez. Dolayısıyla, bazı fertlerin, uzun ömürlü olmanın sır ve nedenlerini bilip de binlerce yıl yaşaması pekâla mümkündür. Bu nedenle bilim, insanın ömrünü bugünkünden daha fazla uzatacak vesileleri keşfetmekten ümidini kesmemiştir.
Fetih suresindeki, "Eğer kâfirlerle mü'minler birbirinden ayrılmış olsalar onlardan kâfir olanları acı bir azapla azaplandırırız" ayeti ile ilgili olarak İmam Ca'fer Sadık (a.s.) buyurur ki: "Doğrusu kâfirlerin ve münafıkların sulbünde Allah'ın mü'min emanetleri vardır. Allah'ın, o emanetleri onlardan ayrılmadıkça Kaim'imiz zuhur etmeyecektir. O, emanetler ayrılınca zuhur edecek, kâfirleri ve münafıkları öldürecektir." (Yenabiu'l-Mevedde, el-Mahacce, s.428).
Şüphesiz, İmam'ın iki velayeti vardır: Zahiri ve batıni velayet. Halk gaybet zamanında her iki velayetten de yararlanırlar.
İmam'ın batini velayetle olan tasarrufları; batini yollarla vuku bulmaktadır. Bu tasarrufların, halkın gözleri önünde tahakkuk etmesi gerekmez.
Cabir-i Ensari'den şöyle rivayet edilir;
Resûlullah'a (s.a.a.), "Taraftarları, gaybet zamanında Kaim'den faydalanabilecekler mi?" diye sordular. Buyurdu ki: "Evet, beni nübüvvetle görevlendirene and olsun ki, onlar onun gaybetinde, onun velayetinin nuru ile aydınlanacak ve ondan yararlanacaklar. Tıpkı halkın bulutlar arkasında kalan güneşten faydalandığı gibi." (Kemalu'd-Din, c.1, s.253).
Zahiri velayetin gereği olan işlerden biri İslam'ın temel prensiplerini ve asaletini korumaktır. Aynı şekilde ilahi hikmete uygun olarak sair işlere de nezaret eder. Ancak İmam'ın zahiri velayet çerçevesindeki tasarrufları, ya şahsı tanınmayacak şekilde veya zahiri sebepleri bilinmeyen gaybi yardımlar vesilesiyle vuku bulmaktadır.
Onun gaybette oluşu, hiç kimseyi görmediği veya hiç kimsenin onu görmediği anlamına gelmez. O, görülse de tanınmaz. İmam'ın mübarek vücudunun faydaları ve bereketlerinin yanı sıra, onun varlığına, açık gizli bütün sırlarımızı bildiğine, her an zuhur edip zalimlerin kökünü kazıyacağına inanmak da, insanın eğitim ve terbiyesinde müspet rol oynar, onun kalbinde ciddiyet ve ümidin meydana gelmesine neden olur.
İnsanlar, gaybet zamanında da kendi başına buyruk olmadıklarını, ilim ve hikmet, güç ve kudret sahibi ilahi bir İmamlarının olduğunu bilmelidirler.
Mehdi aleyhi's-selâm hakkında Peygamberimiz ve İmamlardan bugüne ulaşan hadislere müracaat eden herkes, Gaib İmam'ı harikuladeliklerle tanır. Harikuladelikler de muhal değildir; bilim yoluyla da muhal olduğu ispatlanamaz. Çünkü bilim, kesinlikle alemde etkin olan illet ve nedenlerin sadece bizim müşahede ettiğimiz şeylerle sınırlı olduğunu, bunların dışında görmediğimiz ve tanımadığımız illet ve nedenlerin olmadığını söyleyemez. Dolayısıyla, bazı fertlerin, uzun ömürlü olmanın sır ve nedenlerini bilip de binlerce yıl yaşaması pekâla mümkündür. Bu nedenle bilim, insanın ömrünü bugünkünden daha fazla uzatacak vesileleri keşfetmekten ümidini kesmemiştir.
Fetih suresindeki, "Eğer kâfirlerle mü'minler birbirinden ayrılmış olsalar onlardan kâfir olanları acı bir azapla azaplandırırız" ayeti ile ilgili olarak İmam Ca'fer Sadık (a.s.) buyurur ki: "Doğrusu kâfirlerin ve münafıkların sulbünde Allah'ın mü'min emanetleri vardır. Allah'ın, o emanetleri onlardan ayrılmadıkça Kaim'imiz zuhur etmeyecektir. O, emanetler ayrılınca zuhur edecek, kâfirleri ve münafıkları öldürecektir." (Yenabiu'l-Mevedde, el-Mahacce, s.428).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.