Peygamber (s.a.a.v) Efendimizin hastalığı ilerlemiş ve durumu çok ağırlaşmıştı. Başını Hz. Ali'nin dizine koydu ve bayıldı.
Hz. Fâtıma (a.s) babasının yüzüne bakıyor, gözyaşı döküyor ve şöyle diyordu: "Ah, babamın bereketi ile rahmet yağmuru (vahiy) iniyordu. Öksüzlerin ve dul kadınların sığınağı idi."
Resulullah (s.a.a.v), Fâtıma'nın (a.s.) ağlama sesini işitince gözlerini açıp, kısık bir sesle, "Aziz kızım! Şu ayeti oku: 'Muhammed ancak bir resuldür. O'ndan önce nice resuller gelip geçmiştir. Şimdi O ölür veya öldürülürse gerisin geriye mi döneceksiniz?' (Ali İmran 144)
Ölümün çaresi yoktur, bütün peygamberler öldüğü gibi Ben de öleceğim. Fakat niçin millet, Benim davamı sürdürmüyor ve geri dönmek istiyor' buyurdu.
Bu sözler, Hz. Fâtıma'yı daha da ağlattı. Resul-i Ekrem (s.a.a.v) Hz. Fâtıma'ya (a.s.), "Yakına gel" diye işaret etti.
Başını, babasına yaklaştırınca Peygamber (s.a.a.v) onun kulağına bir şeyler söyledi. Fâtıma'nın tebessüm ettiğini gördüler ve şaşırdılar.
Sebebini sorduklarında; "Babam hayatta olduğu müddetçe sırrını kimseye söylemem" dedi.
Hz. Fâtıma (a.s) babasının ölümünden sonra; "Babam kulağıma, 'Fatımacığım, senin de ölümün yakındır; Bana kavuşacak olan ilk kişi sensin' buyurdu' dediğinde Hz. Fâtıma'nın tebessümünün sebebi anlaşılmış oldu.
Hz. Fatıma, babasının defninin hemen ardında büyük bir zulme maruz kaldı. Evi yakılmak istendi. Evine zorla girildi. Engel olmak istedi. Evlatları Hz. Hasan ve Hüseyin'in gözü önünde kırbaçlandı. Kaburga kemiği kırıldı. Kapı arkasına sıkıştırıldı. Karnındaki bebeği düştü.
Ama O, Hakkı ifade etmekten, Resulullah'ın o iki emanetini müdafaa etmekten hiç vazgeçmedi.
Uygulanan bu maddi ve manevi zulüm, baskı Fatıma annemizi yorgun düşürdü, hastalandı.
Ensar ve Muhacir hanımları, O'nu ziyarete gittiler. Fatıma Annemiz, onlara şöyle hitap etti:
'Müslümanlar, Ali'de ne hata buldular ki, halifeliği onun elinden alıp başkasına verdiler?
Evet, Allah'a yemin ederim ki Ali'nin keskin kılıcı, azimli ve yolundan dönmez adımları ve uygulamada hiçbir müsamaha ve ayrıcalık tanımaması, ilahi ahkâm konusundaki bilgisi, Müslümanlara hoş gelmedi.
Ama Allah'a ant olsun Hz. Resulullah (s.a.a.v)'in Müslümanların idaresini kendisinden sonra ona bıraktığı gibi onlar da, ona bıraksaydı Ali, İslam ümmetini ifrat ve tefrite düşmeksizin idare ederdi.
Çünkü Ali risaletin dayanağı, nübüvvetin sağlam beli ve dinle, dünya işlerinin bilgesidir.
Şunu bilin ki İslam ümmeti bu işte apaçık kendi zararına olacak şekilde davrandı.
Allah'a yemin ederim ki Müslümanlar, Ali'nin yöneteceği bir hilafette eziyete uğramaz, sıkıntıya düşmezlerdi.
Ali, onları adalet ve bilgi pınarına doğru götürür ve doyasıya susuzluklarını giderirdi (herkes Hz. Ali'nin ilminden faydalanmış olurdu). Yerin ve göğün bereketleri Müslümanlara açılıverirdi o zaman!
Sözlerime iyi kulak verin ve bu duyduklarınızı sakın unutmayın: Daha nice şaşırtıcı şeyler göreceksiniz, bekleyin hele!
Bu işte hangi delil ve karineyle davrandı onlar? Neye dayanarak yaptılar bunu? Cesur ve iş bilir bir uzmanı bırakıp korkak ve iş bilmez birine sarıldılar.
Yolu bilip de, diğerlerine de doğru yolu gösterenin mi yoksa yolu bilmeyen ve kılavuzluğa ihtiyacı olanın mı, halkı yönetmeye daha lâyık olduğunu bilmeyen şu güruha yazıklar olsun!
Ne oldu sizlere böyle? Nasıl vardınız bu hükme?
Evet! Müslümanların yaptığı bu iş, tıpkı gebe devenin durumu gibidir... Bekleyin hele, yakında doğuracak; o zaman süt yerine kâse kâse kan ve öldürücü zehir sağacaksınız!
İşte o zaman kötüler zararlı çıkar, gelecek nesiller geçmiş nesillerin düzüp koştuğu uğursuz temellerin sebep olduğu sonuçları görürler. O halde kesinlikle sizi saracak olan fitne ve fesadı bekleyedurun.
Keskin bir kılıç, her yeri sarıp kuşatacak daimi bir kargaşa ve zalimlerin diktatörlük ve zorbalığıdır bundan böyle sizi bekleyen...
Varınızı, yoğunuzu yağmalayacak, olgunlaşmış buğday başakları gibi tırpanlayıp biçecekler sizi! Bu uğursuz işin nelere yol açacağı şu anda belli değildir sizlerce...
Ne de zavallıdır bunlar! Sizin, kendiniz biat etmeye gelmedikçe biz Ehl-i Beyt, sizi zorlayamayız!"
Hz. Fatıma'nın İmam Ali'ye vasiyeti
Hz. Fatıma (a.s) Hz. Ali'ye şöyle vasiyet etti: "Beni geceleyin kefenle ve gizli olarak toprağa ver.
Kaburga kemiklerimi kıran, çocuğumun düşmesine sebep olan ve malıma el koyan kimselerin cenazemin başında durmalarını istemem; kabrim de bilinmesin!"
Hz. Ali de Fatıma (a.s)'ın vasiyeti üzerine onu geceleyin defnetti. Kabri tanınmamasın diye de kırk tane sembolik kabir yaptı. (Geniş bilgi için Prof. Dr. Haydar Baş'ın İmam Ali ve Hz. Fatıma eserlerine bakınız)
Rabbim, O'na hakkıyla evlat olmayı ve şefaatine nail nasip eylesin. (amin)
- ‘Erdoğan Amca adım Danya Ebu Muhsin’ / 20.04.2025
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025