Hz. Fatıma: Ali’den intikam almalarının sebebi ne idi?
Resulüllah’ın kızı Fâtımâ (a.s)’ın hastalığı ağırlaşınca, Muhacir ve Ensar’dan oluşan bir grup kadın, Hz. Fâtımâ’nın ziyaretine giderek, “Ey Resulüllah’ın kızı, bu hastalığınla nasıl sabahladın, durumun nasıldır?” diye sorduklarında şöyle buyurdu
12.02.2023 20:41:00





Hz. Fatıma'nın, ziyaretine gelen kadınlara konuşması
Resulüllah'ın kızı Fâtımâ (a.s)'ın hastalığı ağırlaşınca, Muhacir ve Ensar'dan oluşan bir grup kadın, Hz. Fâtımâ'nın ziyaretine giderek, "Ey Resulüllah'ın kızı, bu hastalığınla nasıl sabahladın, durumun nasıldır?" diye sorduklarında şöyle buyurdu:
"Allah'a and olsun ki, dünyanızı sevmediğim, erkeklerinize darıldığım halde sabahladım. Onları denedikten sonra uzağa attım, sınadıktan sonra onlara sinirlendim.
Keskinin körelmesi, ciddiyetten sonra gevşeklik, başı taşa vurmak, mızrağın (veya kanalın) çatlaması, görüşlerin bozulması, isteklerin sapması ne de kötüdür!
'Kendileri için nefislerinin takdim ettiği şey ne de kötüdür, Allah onlara gazaplandı ve onlar azapta ebedi kalacaklardır.' (Maide, 81¬82).
Çaresizlikten onun (Fedek ve hilafetin) yularını onlara taktım, onu onlara yükledim, baskınını da onlara yaptım (diyeceğimi dedim).
Zâlim kavim hayır görmesin, neticesiz kalsın, rahmetten uzak olsun. Yazıklar olsun onlara!
Onu (hilafeti), risalet kökünden (merkezinden) nübüvvet ve delalet temelinden, Ruh'ul Emin'in (Cebrail'in) indiği evden, din ve dünya işlerine alim olanın elinden çıkardılar. 'Bilin ki bu, büyük ve apaçık bir hüsrandır.' (Zümer, 15).
Ali'den intikam almalarının sebebi ne idi?
Allah'a and olsun ki, O'nun kılıcının kimseyi tanımamasından, ölümden imtina etmemesinden, düşmanları çiğnemesinden, kılıcının darbesinden ve Allah rızası için olan öfkesinden dolayı O'ndan intikam aldılar.
Allah'a and olsun ki, eğer yoldan çekilseydiler (mâni olmasaydılar), Resulüllah'ın Ali'ye bıraktığı yulardan (önderlikten) ve onu kabul etmekten vazgeçselerdi ve onu (hilafet devesinin dizginini) Ali'ye bıraksalardı, bu deve onları doğru yola götürürdü, burunsallığı kimseyi yaralamazdı, yürümesi ağırlaşmazdı, binicisi yorulmazdı, onları hazmettirici ve kandırıcı temiz bir su kaynağına götürürdü, yanları suyu bulandırmazdı, onları doyurup geri getirirdi.
Ali onlara, gizlide ve açıkta nasihat etti. Hilafete ulaşsaydı zenginlikten çok süslenmezdi (Beytü'l-mal'dan kendisi için zahire etmezdi), susuzluğunu ve açlığını gidereceği az bir miktar hariç dünya malından bir şey toplamazdı.
O zaman kimin zahid, kimin dünyaya haris olduğu, kimin doğru konuşan, kimin de yalancı olduğu ortaya çıkmış olacaktı. 'Eğer halk inansalardı, korkup-sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem de yerden bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar, biz de onları kazandıkları şeylerden dolayı cezalandıracağız.' (Araf 96)
'Bunlardan zulmetmiş olanlara da, kazanmakta oldukları kötülükler isabet edecektir ve onlar (Allah'ı) aciz bırakabilecek de değillerdir.' (Zümer 51)
Hz. Ebu Bekir'le Hz. Ömer'in özür dilemeleri
Hz. Ali (a.s.) camide beş vakit namazlarını kılıyordu. Namazını kılıp bitirdiğinde Ebu Bekir ve Ömer; "Resulüllah'ın kızının hâli nasıldır?" diye sordular.
Sonra şöyle dediler: "Senin de bildiğin gibi bizimle O'nun arasında bir rahatsızlık olmuştur, eğer uygun görüyorsan bizim için izin iste de suçumuzdan dolayı O'ndan mazeret dileyelim."
Hz. Ali (a.s) cevaben şöyle buyurdu; "Bu sizin bileceğiniz bir şeydir." Sonra Hz. Ali (a.s) Hz. Fâtımâ'nın yanına gelerek şöyle dedi: "Ey hür kadın! Filan şahıslar kapının arkasındadırlar, Sana selam vermek istiyorlar, bu konuda görüşün nedir?"
Hz. Fâtımâ (a.s.) cevaben şöyle dedi: "Ev senin evindir, hür de Senin eşindir, istediğini yapabilirsin."
Hz. Ali (a.s), "Öyleyse çarşafını başına at" dedi. Hz. Fâtımâ da çarşafını başına atıp yüzünü duvara döndü.
Sonra o ikisi içeri girip selam verdikten sonra; "Bizden razı ol, Allah da Senden razı olsun" dediler.
Hz. Fâtımâ (a.s): "Sizi buraya getiren ve bu sözü söylemenize sebep olan şey nedir?" diye sordu.
Onlar cevaben: "Biz, kötü iş yaptığımızı itiraf ediyoruz, bizi affetmeni ümit ediyoruz" dediler.
Hz. Fâtımâ (a.s.) onların bu sözlerine karşılık şöyle buyurdular: "Eğer sözünüzde sâdıksanız, öyleyse sizden soracağım şey hakkında Bana görüşünüzü bildirin; Ben sizin de bildiğinizi bildiğimden dolayı sizden bir mesele soracağım, eğer Beni tasdik ederseniz buraya gelmenizde sâdık olduğunuzu anlamış olurum."
O ikisi, "İstediğin meseleyi sorabilirsin" dediler.
Bunun üzerine Hz. Fâtımâ (a.s) şöyle buyurdu: "Allah aşkına acaba Resulüllah'ın şöyle buyurduğunu duymuş musunuz: Fâtımâ bedenimin bir parçasıdır; öyleyse O'na eziyet eden Bana eziyet etmiştir."
O ikisi cevaben "Evet, Resulüllah bunu buyurmuştur" dediler.
Onların bu sözü üzerine Fâtımâ (a.s) ellerini göğe kaldırarak şöyle dedi, "Allah'ım, o ikisi Bana eziyet ettiler, Ben, onları Sana ve Resulü'ne şikayet ediyorum.
Hayır, Allah'a and olsun ki, babam Resulüllah'a kavuşana dek kesinlikle sizden razı olmayacağım ve sizin yaptığınızı O'na bildireceğim; sizin hakkınızda hüküm veren O olacaktır!" (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)
Resulüllah'ın kızı Fâtımâ (a.s)'ın hastalığı ağırlaşınca, Muhacir ve Ensar'dan oluşan bir grup kadın, Hz. Fâtımâ'nın ziyaretine giderek, "Ey Resulüllah'ın kızı, bu hastalığınla nasıl sabahladın, durumun nasıldır?" diye sorduklarında şöyle buyurdu:
"Allah'a and olsun ki, dünyanızı sevmediğim, erkeklerinize darıldığım halde sabahladım. Onları denedikten sonra uzağa attım, sınadıktan sonra onlara sinirlendim.
Keskinin körelmesi, ciddiyetten sonra gevşeklik, başı taşa vurmak, mızrağın (veya kanalın) çatlaması, görüşlerin bozulması, isteklerin sapması ne de kötüdür!
'Kendileri için nefislerinin takdim ettiği şey ne de kötüdür, Allah onlara gazaplandı ve onlar azapta ebedi kalacaklardır.' (Maide, 81¬82).
Çaresizlikten onun (Fedek ve hilafetin) yularını onlara taktım, onu onlara yükledim, baskınını da onlara yaptım (diyeceğimi dedim).
Zâlim kavim hayır görmesin, neticesiz kalsın, rahmetten uzak olsun. Yazıklar olsun onlara!
Onu (hilafeti), risalet kökünden (merkezinden) nübüvvet ve delalet temelinden, Ruh'ul Emin'in (Cebrail'in) indiği evden, din ve dünya işlerine alim olanın elinden çıkardılar. 'Bilin ki bu, büyük ve apaçık bir hüsrandır.' (Zümer, 15).
Ali'den intikam almalarının sebebi ne idi?
Allah'a and olsun ki, O'nun kılıcının kimseyi tanımamasından, ölümden imtina etmemesinden, düşmanları çiğnemesinden, kılıcının darbesinden ve Allah rızası için olan öfkesinden dolayı O'ndan intikam aldılar.
Allah'a and olsun ki, eğer yoldan çekilseydiler (mâni olmasaydılar), Resulüllah'ın Ali'ye bıraktığı yulardan (önderlikten) ve onu kabul etmekten vazgeçselerdi ve onu (hilafet devesinin dizginini) Ali'ye bıraksalardı, bu deve onları doğru yola götürürdü, burunsallığı kimseyi yaralamazdı, yürümesi ağırlaşmazdı, binicisi yorulmazdı, onları hazmettirici ve kandırıcı temiz bir su kaynağına götürürdü, yanları suyu bulandırmazdı, onları doyurup geri getirirdi.
Ali onlara, gizlide ve açıkta nasihat etti. Hilafete ulaşsaydı zenginlikten çok süslenmezdi (Beytü'l-mal'dan kendisi için zahire etmezdi), susuzluğunu ve açlığını gidereceği az bir miktar hariç dünya malından bir şey toplamazdı.
O zaman kimin zahid, kimin dünyaya haris olduğu, kimin doğru konuşan, kimin de yalancı olduğu ortaya çıkmış olacaktı. 'Eğer halk inansalardı, korkup-sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem de yerden bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar, biz de onları kazandıkları şeylerden dolayı cezalandıracağız.' (Araf 96)
'Bunlardan zulmetmiş olanlara da, kazanmakta oldukları kötülükler isabet edecektir ve onlar (Allah'ı) aciz bırakabilecek de değillerdir.' (Zümer 51)
Hz. Ebu Bekir'le Hz. Ömer'in özür dilemeleri
Hz. Ali (a.s.) camide beş vakit namazlarını kılıyordu. Namazını kılıp bitirdiğinde Ebu Bekir ve Ömer; "Resulüllah'ın kızının hâli nasıldır?" diye sordular.
Sonra şöyle dediler: "Senin de bildiğin gibi bizimle O'nun arasında bir rahatsızlık olmuştur, eğer uygun görüyorsan bizim için izin iste de suçumuzdan dolayı O'ndan mazeret dileyelim."
Hz. Ali (a.s) cevaben şöyle buyurdu; "Bu sizin bileceğiniz bir şeydir." Sonra Hz. Ali (a.s) Hz. Fâtımâ'nın yanına gelerek şöyle dedi: "Ey hür kadın! Filan şahıslar kapının arkasındadırlar, Sana selam vermek istiyorlar, bu konuda görüşün nedir?"
Hz. Fâtımâ (a.s.) cevaben şöyle dedi: "Ev senin evindir, hür de Senin eşindir, istediğini yapabilirsin."
Hz. Ali (a.s), "Öyleyse çarşafını başına at" dedi. Hz. Fâtımâ da çarşafını başına atıp yüzünü duvara döndü.
Sonra o ikisi içeri girip selam verdikten sonra; "Bizden razı ol, Allah da Senden razı olsun" dediler.
Hz. Fâtımâ (a.s): "Sizi buraya getiren ve bu sözü söylemenize sebep olan şey nedir?" diye sordu.
Onlar cevaben: "Biz, kötü iş yaptığımızı itiraf ediyoruz, bizi affetmeni ümit ediyoruz" dediler.
Hz. Fâtımâ (a.s.) onların bu sözlerine karşılık şöyle buyurdular: "Eğer sözünüzde sâdıksanız, öyleyse sizden soracağım şey hakkında Bana görüşünüzü bildirin; Ben sizin de bildiğinizi bildiğimden dolayı sizden bir mesele soracağım, eğer Beni tasdik ederseniz buraya gelmenizde sâdık olduğunuzu anlamış olurum."
O ikisi, "İstediğin meseleyi sorabilirsin" dediler.
Bunun üzerine Hz. Fâtımâ (a.s) şöyle buyurdu: "Allah aşkına acaba Resulüllah'ın şöyle buyurduğunu duymuş musunuz: Fâtımâ bedenimin bir parçasıdır; öyleyse O'na eziyet eden Bana eziyet etmiştir."
O ikisi cevaben "Evet, Resulüllah bunu buyurmuştur" dediler.
Onların bu sözü üzerine Fâtımâ (a.s) ellerini göğe kaldırarak şöyle dedi, "Allah'ım, o ikisi Bana eziyet ettiler, Ben, onları Sana ve Resulü'ne şikayet ediyorum.
Hayır, Allah'a and olsun ki, babam Resulüllah'a kavuşana dek kesinlikle sizden razı olmayacağım ve sizin yaptığınızı O'na bildireceğim; sizin hakkınızda hüküm veren O olacaktır!" (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.