Hudeybiye barışı -1-
Hz. Peygamber (sav) kendi zamanında ashabı şaşırtan ve hatta üzen bir barış yaptı. Fakat bir iki yıl sonra Resulüllah'ın (sav) bu hareketinin doğru bir iş olduğunu kendileri de onayladılar
11.08.2023 08:57:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Hz. Peygamber (sav) kendi zamanında ashabı şaşırtan ve hatta üzen bir barış yaptı. Fakat bir iki yıl sonra Resulüllah'ın (sav) bu hareketinin doğru bir iş olduğunu kendileri de onayladılar.
Hicret'in altıncı yılında, Bedir Savaşı; o kanlı savaş o şekilde gerçekleşti ve Kureyş, Allah Resulü'ne (s.a.v.) karşı en büyük kini besledi.
Ondan sonra, Uhud Savaşı vukû buldu ve Kureyş, Allah Resulü'nden (sav) bir yere kadar intikam aldı.
Müslümanlar onlara karşı hâla çok şiddetli bir kin besliyorlardı... Her halükârda, Kureyş'in en büyük düşmanı Allah Resulü (s.a.v.) ve Müslümanların ise en büyük düşmanı Kureyş'ti.
Haram olan Zilkade ayı gelip çatmıştı. Cahiliye sünnetinde de haram ayda silah bırakılır, savaşılmazdı. Kan düşmanları haram aylar dışında birbirlerini ele geçirselerdi katliam ederlerdi; fakat haram ayda ayın saygınlığı nedeniyle bir şey yapmazlardı.
Resulüllah (s.a.v.) haram ayda cahiliye sünnetinden yararlanarak Mekke'ye girmek, Mekke'de bir umre yapıp geri dönmek istedi. Bunun dışında hiçbir amacı yoktu.
Bu amacını ilan etti; Ashabı ve diğerlerinden oluşan yedi yüz kişiyle (bir görüşe göre de bin dört yüz kişiyle) hareket etti.
Fakat Medine'den hareket edince oradan ihrama girdiler ve Kıran haccı yapmak istedikleri için kurbanlıklarını da beraberlerinde sürüp götürdüler.
Çünkü Kıran haccında kurbanlık olarak kesilecek hayvanın sürülerek önde götürülmesi ve (geçmişte yaygın bir şekilde yapıldığı gibi) herkesin görünce onun kurbanlık olduğunu anlaması için hayvanını üzerine belli bir alamet bırakılması, örneğin üzerine ayakkabı asılması gerekiyordu.
Resulüllah (s.a.v.) uzaktan bakanların savaşa değil, hac yapmaya gittiklerini anlamaları için beraberinde hareket eden yedi yüz kişinin, kafilenin önünde, üzerine kurbanlık alameti bulunan yetmiş deve sürmelerini emretti. Hâl ve hareketi hacıların hâl ve hareketleri gibiydi.
Bu iş gizlice değil, açıkça yapıldığı için haber Kureyş'e ulaşmıştı. Resulüllah (s.a.v.) Mekke yakınlarında Kureyş'in kadınlı erkekli, küçüklü büyüklü Mekke'den dışarı çıkıp, "And olsun Muhammed'in Mekke'ye girmesine müsaade etmeyeceğiz" dediklerini öğendi.
Haram ay olmasına rağmen onlar, biz haram ayda savaşacağız dediler. Kureyş'in bu hareketi cahiliye sünnetine de aykırıydı. Resulüllah (s.a.v.) Kureyş'in karargâhının yakınlarına kadar ilerleyip beraberindekilere orada konaklamalarını emretti.
Taraflar arasında sürekli elçiler gidip geliyordu. İlk önce Kureyş tarafından birkaç elçi peş peşe gelip, "ne istiyorsun; niçin geldi?" diye sordular.
Resulüllah (s.a.v.), "Ben hacıyım ve hac yapmak için geldim. Kimseyle bir işim yok. Hac yaptıktan sonra dönüp gideceğim" buyurdu.
Gelip hâllerini görenler de dönüp, "Emin olun, Muhammed savaşmak istemiyor" diyorlardı.
Fakat yine de kabul etmediler. Müslümanlar (Resulüllah'ın kendisi de) savaşla sonuçlansa bile Mekke'ye gireceğiz; biz savaşmak istemiyoruz, fakat onlar bizimle savaşacak olurlarsa biz de onlarla savaşırız, dediler. Orada "Biat-ı Rıdvan" yapıldı. Bu iş için yeniden Resul-i Ekrem'le (s.a.v.) biatleştiler.
Nihayet Kureyş tarafından bir elçi gelip, sizinle antlaşmaya hazırız dedi. Resulüllah (s.a.v.), ben de hazırım buyurdu. Hazretin mesajları uzlaşma içerikliydi. Bu elçilerden bir kaçına şöyle buyurdu:
"Eyvahlar olsun Kureyş'e; savaş onları bitirdi. Bunlar Benden ne istiyorlar? Beni diğerleriyle baş başa bıraksınlar. Beni diğerleriyle yalnız bırakacak olurlarsa ya Ben yok olur giderim; bu durumda onların yapmak istedikleri başkaları tarafından yapılmış olur. Ya da Ben diğerlerine galip gelirim ki bu da onların lehinedir. Çünkü Ben Kureyş'ten biriyim. Onun için bunun iftiharı da onlarındır."
Fakat bir yararı olmadı. Dediler ki barış antlaşması yapalım. Suheyl b. Amr isminde birini gönderip Resulullah'ın (s.a.v.) o yıl geri dönmesi ve gelecek yıl gelip umre yapmak için üç gün Mekke'de kalması ve üç sonra geri dönmesi üzere barış antlaşması yaptılar.
Barış antlaşmasında yer verilen diğer şeyler görünürde hepsi Müslümanların aleyhine olan şeylerdi. Örneğin bu maddelerden biri şöyleydi:
"Bundan böyle bir müşrik Müslümanlara katılacak olursa, Kureyş onu geri alabilir; fakat bir Müslüman kaçıp Kureyş'e katılacak olursa Müslümanların böyle bir şeye hakkı yoktur."
Bunun gibi diğer ağır maddeler vardı antlaşmada. Fakat bunun karşısında Müslümanlar Mekke'de serbest olacak ve baskıya maruz kalmayacaklardı.
Resulüllah'ın (s.a.v.) tüm çabası bu maddeyi kabullendirmekti. Bu maddeyi kabullendirmek için bütün ağır şartları kabul etti.
Antlaşma imzalandı. Müslümanlar bu antlaşmadan rahatsızdı; "Ey Allah'ın Resulü! Bu bizim için ar ve utanç vesilesidir. Mekke'ye bu kadar yaklaştıktan sonra buradan geri mi dönelim?! Bu doğru mudur? Hayır; biz kesinlikle Mekke'ye gireceğiz" diyorlardı. Devam edecek
Hicret'in altıncı yılında, Bedir Savaşı; o kanlı savaş o şekilde gerçekleşti ve Kureyş, Allah Resulü'ne (s.a.v.) karşı en büyük kini besledi.
Ondan sonra, Uhud Savaşı vukû buldu ve Kureyş, Allah Resulü'nden (sav) bir yere kadar intikam aldı.
Müslümanlar onlara karşı hâla çok şiddetli bir kin besliyorlardı... Her halükârda, Kureyş'in en büyük düşmanı Allah Resulü (s.a.v.) ve Müslümanların ise en büyük düşmanı Kureyş'ti.
Haram olan Zilkade ayı gelip çatmıştı. Cahiliye sünnetinde de haram ayda silah bırakılır, savaşılmazdı. Kan düşmanları haram aylar dışında birbirlerini ele geçirselerdi katliam ederlerdi; fakat haram ayda ayın saygınlığı nedeniyle bir şey yapmazlardı.
Resulüllah (s.a.v.) haram ayda cahiliye sünnetinden yararlanarak Mekke'ye girmek, Mekke'de bir umre yapıp geri dönmek istedi. Bunun dışında hiçbir amacı yoktu.
Bu amacını ilan etti; Ashabı ve diğerlerinden oluşan yedi yüz kişiyle (bir görüşe göre de bin dört yüz kişiyle) hareket etti.
Fakat Medine'den hareket edince oradan ihrama girdiler ve Kıran haccı yapmak istedikleri için kurbanlıklarını da beraberlerinde sürüp götürdüler.
Çünkü Kıran haccında kurbanlık olarak kesilecek hayvanın sürülerek önde götürülmesi ve (geçmişte yaygın bir şekilde yapıldığı gibi) herkesin görünce onun kurbanlık olduğunu anlaması için hayvanını üzerine belli bir alamet bırakılması, örneğin üzerine ayakkabı asılması gerekiyordu.
Resulüllah (s.a.v.) uzaktan bakanların savaşa değil, hac yapmaya gittiklerini anlamaları için beraberinde hareket eden yedi yüz kişinin, kafilenin önünde, üzerine kurbanlık alameti bulunan yetmiş deve sürmelerini emretti. Hâl ve hareketi hacıların hâl ve hareketleri gibiydi.
Bu iş gizlice değil, açıkça yapıldığı için haber Kureyş'e ulaşmıştı. Resulüllah (s.a.v.) Mekke yakınlarında Kureyş'in kadınlı erkekli, küçüklü büyüklü Mekke'den dışarı çıkıp, "And olsun Muhammed'in Mekke'ye girmesine müsaade etmeyeceğiz" dediklerini öğendi.
Haram ay olmasına rağmen onlar, biz haram ayda savaşacağız dediler. Kureyş'in bu hareketi cahiliye sünnetine de aykırıydı. Resulüllah (s.a.v.) Kureyş'in karargâhının yakınlarına kadar ilerleyip beraberindekilere orada konaklamalarını emretti.
Taraflar arasında sürekli elçiler gidip geliyordu. İlk önce Kureyş tarafından birkaç elçi peş peşe gelip, "ne istiyorsun; niçin geldi?" diye sordular.
Resulüllah (s.a.v.), "Ben hacıyım ve hac yapmak için geldim. Kimseyle bir işim yok. Hac yaptıktan sonra dönüp gideceğim" buyurdu.
Gelip hâllerini görenler de dönüp, "Emin olun, Muhammed savaşmak istemiyor" diyorlardı.
Fakat yine de kabul etmediler. Müslümanlar (Resulüllah'ın kendisi de) savaşla sonuçlansa bile Mekke'ye gireceğiz; biz savaşmak istemiyoruz, fakat onlar bizimle savaşacak olurlarsa biz de onlarla savaşırız, dediler. Orada "Biat-ı Rıdvan" yapıldı. Bu iş için yeniden Resul-i Ekrem'le (s.a.v.) biatleştiler.
Nihayet Kureyş tarafından bir elçi gelip, sizinle antlaşmaya hazırız dedi. Resulüllah (s.a.v.), ben de hazırım buyurdu. Hazretin mesajları uzlaşma içerikliydi. Bu elçilerden bir kaçına şöyle buyurdu:
"Eyvahlar olsun Kureyş'e; savaş onları bitirdi. Bunlar Benden ne istiyorlar? Beni diğerleriyle baş başa bıraksınlar. Beni diğerleriyle yalnız bırakacak olurlarsa ya Ben yok olur giderim; bu durumda onların yapmak istedikleri başkaları tarafından yapılmış olur. Ya da Ben diğerlerine galip gelirim ki bu da onların lehinedir. Çünkü Ben Kureyş'ten biriyim. Onun için bunun iftiharı da onlarındır."
Fakat bir yararı olmadı. Dediler ki barış antlaşması yapalım. Suheyl b. Amr isminde birini gönderip Resulullah'ın (s.a.v.) o yıl geri dönmesi ve gelecek yıl gelip umre yapmak için üç gün Mekke'de kalması ve üç sonra geri dönmesi üzere barış antlaşması yaptılar.
Barış antlaşmasında yer verilen diğer şeyler görünürde hepsi Müslümanların aleyhine olan şeylerdi. Örneğin bu maddelerden biri şöyleydi:
"Bundan böyle bir müşrik Müslümanlara katılacak olursa, Kureyş onu geri alabilir; fakat bir Müslüman kaçıp Kureyş'e katılacak olursa Müslümanların böyle bir şeye hakkı yoktur."
Bunun gibi diğer ağır maddeler vardı antlaşmada. Fakat bunun karşısında Müslümanlar Mekke'de serbest olacak ve baskıya maruz kalmayacaklardı.
Resulüllah'ın (s.a.v.) tüm çabası bu maddeyi kabullendirmekti. Bu maddeyi kabullendirmek için bütün ağır şartları kabul etti.
Antlaşma imzalandı. Müslümanlar bu antlaşmadan rahatsızdı; "Ey Allah'ın Resulü! Bu bizim için ar ve utanç vesilesidir. Mekke'ye bu kadar yaklaştıktan sonra buradan geri mi dönelim?! Bu doğru mudur? Hayır; biz kesinlikle Mekke'ye gireceğiz" diyorlardı. Devam edecek
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.