Her şeyin özü o sevgi, o muhabbet
Ben, diyor; “Peygamberliğime karşılık Ehl-i Beyt'imi sevmenizi istiyorum.” Ayet. Bu, Allah’ın lisanından Peygamberine ve bizlere bir tebliğ
25.09.2024 08:21:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Her şeyin özü o sevgi, o muhabbet. Ben, diyor; "Peygamberliğime karşılık Ehl-i Beyt'imi sevmenizi istiyorum." Ayet. Bu, Allah'ın lisanından Peygamberine ve bizlere bir tebliğ.
Şimdi emredileni yerine getirmiyorsun. Sen söyle sonucunu o zaman. Bir adam emredileni yerine getirmezse ne olur?
Onun için, Allah'ı, Resûlünü ve Ehl-i Beyt'i sevmeye bir defa kul olarak biz mecburuz. Hz. Fâtıma'yı sevmedin. Hz. Fâtıma'sız bir din olmaz. Ali'yi sevmedin. Ali'siz bir din olmaz. Hasan'ı sevmedin. Hasan'sız bir din olmaz. Hüseyin'i sevmedin. Hüseyin'siz bir din olmaz. Ehl-i Beyt bunlar…
Sevmiyorsan senden Müslüman olmaz. Ama "bir gelenektir, biz de Müslümanız" dersin olur. Ona da bir şey diyemeyiz. Ama yarın ruz-u mahşerde bunun da faturasını ağır bir şekilde ödersin.
Allah onları seven, onları sevenlerin gittiği yoldan gidenlerden bizi eylesin diyorum efendim.
Muhabbetullah, Allah sevgisi bir de havfullah var, Allah korkusu. Bir insanın bu iki hali de aynı anda yaşaması mümkün mü? Hangisi daha üstün hal olarak?
Ben bunu günümüzde ilim adamı denilen arkadaşlardan da dinliyorum. Meseleyi benim görebildiğim kadarıyla onlar da tam manasıyla anlamış değiller. "Muhabbetullah havfullahtan üstündür" deniliyor. Bu yanlış. Bunlar birer hâldir havfullah olmadan muhabbetullah zaten olmaz. Muhabbetullah olmadan da havfullah olmaz.
Yani Allah sevgisi olmayacak sen de, Allah'tan korkacaksın. Bunlar işin felsefesi...
Şimdi bu, yokuşu çıkan merdivenler gibidir. Anlatabiliyor muyum? Bu merdivenlerin hepsi lazım, lüzumludur. Allah sevgisi öyle bir haldir ki; o kalbe düştüğü zaman insan, 'bunu ben kaybedeceğim' diye endişeye düşer. Allah sevgisini kaybedeceğim diye endişeye düşer.
İşte o endişenin adı, Allah'tan korkudur. "Ben, ona ulaşamayacağım, eyvah ne olacak benim hâlim!" Orada kalbe bir fırtına giriyor ve başlıyorsun bu sefer, "Bak!" diyorsun. "Benim yanlışlarım oluyor. Onun azabı da var. Artı bana çok sonsuz nimetler ikram edecekti. Onu, ben sevemiyorum. Bu nimetlerden de mahrum olmak var. Cemalullahı müşahade etmemek var."
İşte bu cihet işin havfullah kısmı. Ha! Buradan gidersin bu temel olmadı mı öyle bir noktaya da gelirsin ki buna da vasıl-ı ilallah olmak denir.
O noktada da huzur-u maallah, Allah'ın huzurunda olma hali her dem bir haldir.
Yani, "ballar balını buldum, kovanım yağma olsun." Nereye benzer? Efendim, yanan bir kor ateş, kömürü istediğin kadar içine at. Beş dakika sonra hepsi kor olmuştur. Bu da işte muhabbetullah.
Şimdi soruyorum sana havfullah temeli olmadan muhabbetullah sonucuna ulaşabilir misin? Dolayısıyla bunlar bir bütünün iki parçasıdır. Bunların her ikisi de birbirini tamamlayan ana unsurdur, diyoruz…
Bizi takip eden kardeşlerimiz, bizden duyduklarını yerine getirmeye çalışsın, istifade etsinler.
Efendim, menfaatlerinin değil denilenlerin ne manaya gelip, sonucunun elde edilmesinde, ne büyük servete nail olacaklarını düşünsünler…" (Prof. Dr. Haydar Baş Ramazan Sohbetlerinden)
Şimdi emredileni yerine getirmiyorsun. Sen söyle sonucunu o zaman. Bir adam emredileni yerine getirmezse ne olur?
Onun için, Allah'ı, Resûlünü ve Ehl-i Beyt'i sevmeye bir defa kul olarak biz mecburuz. Hz. Fâtıma'yı sevmedin. Hz. Fâtıma'sız bir din olmaz. Ali'yi sevmedin. Ali'siz bir din olmaz. Hasan'ı sevmedin. Hasan'sız bir din olmaz. Hüseyin'i sevmedin. Hüseyin'siz bir din olmaz. Ehl-i Beyt bunlar…
Sevmiyorsan senden Müslüman olmaz. Ama "bir gelenektir, biz de Müslümanız" dersin olur. Ona da bir şey diyemeyiz. Ama yarın ruz-u mahşerde bunun da faturasını ağır bir şekilde ödersin.
Allah onları seven, onları sevenlerin gittiği yoldan gidenlerden bizi eylesin diyorum efendim.
Muhabbetullah, Allah sevgisi bir de havfullah var, Allah korkusu. Bir insanın bu iki hali de aynı anda yaşaması mümkün mü? Hangisi daha üstün hal olarak?
Ben bunu günümüzde ilim adamı denilen arkadaşlardan da dinliyorum. Meseleyi benim görebildiğim kadarıyla onlar da tam manasıyla anlamış değiller. "Muhabbetullah havfullahtan üstündür" deniliyor. Bu yanlış. Bunlar birer hâldir havfullah olmadan muhabbetullah zaten olmaz. Muhabbetullah olmadan da havfullah olmaz.
Yani Allah sevgisi olmayacak sen de, Allah'tan korkacaksın. Bunlar işin felsefesi...
Şimdi bu, yokuşu çıkan merdivenler gibidir. Anlatabiliyor muyum? Bu merdivenlerin hepsi lazım, lüzumludur. Allah sevgisi öyle bir haldir ki; o kalbe düştüğü zaman insan, 'bunu ben kaybedeceğim' diye endişeye düşer. Allah sevgisini kaybedeceğim diye endişeye düşer.
İşte o endişenin adı, Allah'tan korkudur. "Ben, ona ulaşamayacağım, eyvah ne olacak benim hâlim!" Orada kalbe bir fırtına giriyor ve başlıyorsun bu sefer, "Bak!" diyorsun. "Benim yanlışlarım oluyor. Onun azabı da var. Artı bana çok sonsuz nimetler ikram edecekti. Onu, ben sevemiyorum. Bu nimetlerden de mahrum olmak var. Cemalullahı müşahade etmemek var."
İşte bu cihet işin havfullah kısmı. Ha! Buradan gidersin bu temel olmadı mı öyle bir noktaya da gelirsin ki buna da vasıl-ı ilallah olmak denir.
O noktada da huzur-u maallah, Allah'ın huzurunda olma hali her dem bir haldir.
Yani, "ballar balını buldum, kovanım yağma olsun." Nereye benzer? Efendim, yanan bir kor ateş, kömürü istediğin kadar içine at. Beş dakika sonra hepsi kor olmuştur. Bu da işte muhabbetullah.
Şimdi soruyorum sana havfullah temeli olmadan muhabbetullah sonucuna ulaşabilir misin? Dolayısıyla bunlar bir bütünün iki parçasıdır. Bunların her ikisi de birbirini tamamlayan ana unsurdur, diyoruz…
Bizi takip eden kardeşlerimiz, bizden duyduklarını yerine getirmeye çalışsın, istifade etsinler.
Efendim, menfaatlerinin değil denilenlerin ne manaya gelip, sonucunun elde edilmesinde, ne büyük servete nail olacaklarını düşünsünler…" (Prof. Dr. Haydar Baş Ramazan Sohbetlerinden)