ÖYKÜ / Cazibe IRMAK -3-
Hafta sonu yine okula gitmek üzere sabahleyin kalktığı saatte uyanmıştı Ebru. Balkona çıkınca saksıdaki bitkinin çiçek açmak üzere tomurcuk çıkardığını gördü. Ona biraz su verdi. Sonra günlüğüne, içinde beliren duyguları yazmak istedi.
Bir minik tomurcuk, taptaze yaprağın üzerindeki çiğ damlacığı, dala konmuş kelebeğin kanadındaki renkler... Bu tür güzellikleri farkederek duygulanmak, onlar üzerinde düşünmek, zihinde doğan onlarca soruya cevap aramak, Ebru'nun çocukluk dünyasının enginliğinde yerini alıyordu. Oluşturduğu küçük mutlulukları birleştirip büyütmek isteği, aslında onları yücelterek sonsuzlaştırma çabasıydı. Yüreğindeki tertemiz inançla Allah'ın yaratıcı kudretini kavramaktı dileği.
Ancak tam yazmaya başlayacağı sırada kardeşi Önder koşarak yanına geldi. Ebru'nun elindeki kalemi hızla çekip aldıktan sonra uzaklaştı. Ebru, dört yaşındaki kardeşinin arkasından bakarken içini bir hüzün kaplayıverdi...
"Kardeşim neden konuşmuyor? Onunla yaşıt olan tüm çocuklar konuşuyor, şarkı söylüyor, oynuyor. Benim kardeşim ne zaman konuşacak? soruları zihnini kurcalarken; Önder yeniden geldi. Elinde kendine alınmış bir boyama kitabı vardı. Kitabı Ebru'ya doğru uzattı, kalemi de eline tutuşturdu. Sonra dikkatlice baktı Ebru'nun yüzüne birşeyler anlatmak istercesine. Ebru, ayağa kalkıp Önder'in elini tuttu sevecen bir tavırla. Birlikte yürüdüler balkondan içeri doğru. Boya kalemlerini alan Ebru; kitabın kapığını açarak şöyle dedi:
-Gel Önder, şu resmi boyayalım. Ev sarı, kuş mavi, çiçek pembe olsun...
***
Aynı gün öğleden sonra Ebru, annesinin anlattıklarını can kulağıyla dinliyordu.
-Bildiğin gibi önümüzdeki hafta çalışmaya başlayacağım Ebru.
-Daha önceleri de çalıştığını söylemiştin anneciğim.
-Evet Ebru, ancak siz dünyaya geldikten sonra işimi bıraktım. Sizi en iyi biçimde bakıp yetiştirmek, sevgiden yoksun bırakmamak için. Şu günlerde ise geçimimizi sağlamak için yeniden çalışmak durumundayım. Birkaç gün önce bir arkadaşımla görüştüm, Önder'le ilgili. Bana, bir öğretmen tanıdığı olduğunu söyledi. Öğretmen yarım saat sonra gelir görüşmemiz için. Konuğumuz, kız meslek lisesi çocuk gelişimi ve eğitimi mezunu. Önder'in eğitimiyle ilgilenecek.
Ebru, annesinin verdiği son haberden hiç hoşnut olmamıştı. Tepkisini göstermekteyse gecikmedi.
-Bu muydu sürprizin? Ben kardeşimle ilgilenmiyor muyum anneciğim?..
-İlgilenmiyorsun diyen var mı? Öfkelenmeni ise anlamıyorum. Sen okuldayken ne olacak? Önder'i evde yalnız bırakıp gidemem.
-Anneanneme bırak, ben okuldan çıkınca alırım.
-Hiç düşünmüyor musun anneannenin evi ne kadar uzakta? Her gün gidip gelmeye dayanılır mı? diyen Nurten hanım sözünü şöyle bitirdi:
-Evimizde sizin için bir abla olacak. İyi değil mi? Hem senin ödevlerine de yardımcı olabilir.
Bu son cümleye ise Ebru'nun iyice canı sıkılmıştı.
-Hayır, istemiyorum! Ödevlerimi tek başıma yaparım. Sen de yardım etme!..
Daha sonra annesinin yanından ayrılıp odasına çekildi Ebru. Ödevini yapmak için kitabını defterini aldı.
Ebru'nun düşünceleri dağılmış olduğundan zihnine birşey girmiyordu. Kitabın sayfalarını karıştırırken
"Çözemediğim bir problemi mutfakta iş gören anneme sormak güzeldi. Her şey ne çabuk değişiyor" diye geçirdi içinden. Sonra kitabını elinden bırakıp,
"Bağırmakla yalnış mı yaptım?.. Annemin kalbini kırdım, gidip özür dilemeliyim" diye düşündü.
Ebru'nun gösterdiği tepkide, kardeşine duyduğu içten, derin bir sevgi gizliydi aslında. Bu nedenle kardeşiyle arasına bir başkasının girmesini istemiyordu. Ayrıca onunla en çok ilgilenen kişi olmak, kardeşinin konuşmasını sağlamaktı amacı. Kardeşi için her güçlüğe katlanan özverili bir abla olmaktı dileği. Önder'in eğitimiyle ilgilenecek bir başka kişinin varlığıyla bu düşleri yıkılmış; bu yüzden annesine sert davranmıştı.
Ancak, Ebru'nun değişen durumlara uyum sağlayarak, her güçlüğün üstesinden gelebilen azimli bir çocuk olduğunu unutmamak gerek. Ebru, gelecek günlerde ev öğretmenleri Çiğdem hanımla güzel bir dostluk kurabilecek mi?..
Devam edecek...
Hafta sonu yine okula gitmek üzere sabahleyin kalktığı saatte uyanmıştı Ebru. Balkona çıkınca saksıdaki bitkinin çiçek açmak üzere tomurcuk çıkardığını gördü. Ona biraz su verdi. Sonra günlüğüne, içinde beliren duyguları yazmak istedi.
Bir minik tomurcuk, taptaze yaprağın üzerindeki çiğ damlacığı, dala konmuş kelebeğin kanadındaki renkler... Bu tür güzellikleri farkederek duygulanmak, onlar üzerinde düşünmek, zihinde doğan onlarca soruya cevap aramak, Ebru'nun çocukluk dünyasının enginliğinde yerini alıyordu. Oluşturduğu küçük mutlulukları birleştirip büyütmek isteği, aslında onları yücelterek sonsuzlaştırma çabasıydı. Yüreğindeki tertemiz inançla Allah'ın yaratıcı kudretini kavramaktı dileği.
Ancak tam yazmaya başlayacağı sırada kardeşi Önder koşarak yanına geldi. Ebru'nun elindeki kalemi hızla çekip aldıktan sonra uzaklaştı. Ebru, dört yaşındaki kardeşinin arkasından bakarken içini bir hüzün kaplayıverdi...
"Kardeşim neden konuşmuyor? Onunla yaşıt olan tüm çocuklar konuşuyor, şarkı söylüyor, oynuyor. Benim kardeşim ne zaman konuşacak? soruları zihnini kurcalarken; Önder yeniden geldi. Elinde kendine alınmış bir boyama kitabı vardı. Kitabı Ebru'ya doğru uzattı, kalemi de eline tutuşturdu. Sonra dikkatlice baktı Ebru'nun yüzüne birşeyler anlatmak istercesine. Ebru, ayağa kalkıp Önder'in elini tuttu sevecen bir tavırla. Birlikte yürüdüler balkondan içeri doğru. Boya kalemlerini alan Ebru; kitabın kapığını açarak şöyle dedi:
-Gel Önder, şu resmi boyayalım. Ev sarı, kuş mavi, çiçek pembe olsun...
***
Aynı gün öğleden sonra Ebru, annesinin anlattıklarını can kulağıyla dinliyordu.
-Bildiğin gibi önümüzdeki hafta çalışmaya başlayacağım Ebru.
-Daha önceleri de çalıştığını söylemiştin anneciğim.
-Evet Ebru, ancak siz dünyaya geldikten sonra işimi bıraktım. Sizi en iyi biçimde bakıp yetiştirmek, sevgiden yoksun bırakmamak için. Şu günlerde ise geçimimizi sağlamak için yeniden çalışmak durumundayım. Birkaç gün önce bir arkadaşımla görüştüm, Önder'le ilgili. Bana, bir öğretmen tanıdığı olduğunu söyledi. Öğretmen yarım saat sonra gelir görüşmemiz için. Konuğumuz, kız meslek lisesi çocuk gelişimi ve eğitimi mezunu. Önder'in eğitimiyle ilgilenecek.
Ebru, annesinin verdiği son haberden hiç hoşnut olmamıştı. Tepkisini göstermekteyse gecikmedi.
-Bu muydu sürprizin? Ben kardeşimle ilgilenmiyor muyum anneciğim?..
-İlgilenmiyorsun diyen var mı? Öfkelenmeni ise anlamıyorum. Sen okuldayken ne olacak? Önder'i evde yalnız bırakıp gidemem.
-Anneanneme bırak, ben okuldan çıkınca alırım.
-Hiç düşünmüyor musun anneannenin evi ne kadar uzakta? Her gün gidip gelmeye dayanılır mı? diyen Nurten hanım sözünü şöyle bitirdi:
-Evimizde sizin için bir abla olacak. İyi değil mi? Hem senin ödevlerine de yardımcı olabilir.
Bu son cümleye ise Ebru'nun iyice canı sıkılmıştı.
-Hayır, istemiyorum! Ödevlerimi tek başıma yaparım. Sen de yardım etme!..
Daha sonra annesinin yanından ayrılıp odasına çekildi Ebru. Ödevini yapmak için kitabını defterini aldı.
Ebru'nun düşünceleri dağılmış olduğundan zihnine birşey girmiyordu. Kitabın sayfalarını karıştırırken
"Çözemediğim bir problemi mutfakta iş gören anneme sormak güzeldi. Her şey ne çabuk değişiyor" diye geçirdi içinden. Sonra kitabını elinden bırakıp,
"Bağırmakla yalnış mı yaptım?.. Annemin kalbini kırdım, gidip özür dilemeliyim" diye düşündü.
Ebru'nun gösterdiği tepkide, kardeşine duyduğu içten, derin bir sevgi gizliydi aslında. Bu nedenle kardeşiyle arasına bir başkasının girmesini istemiyordu. Ayrıca onunla en çok ilgilenen kişi olmak, kardeşinin konuşmasını sağlamaktı amacı. Kardeşi için her güçlüğe katlanan özverili bir abla olmaktı dileği. Önder'in eğitimiyle ilgilenecek bir başka kişinin varlığıyla bu düşleri yıkılmış; bu yüzden annesine sert davranmıştı.
Ancak, Ebru'nun değişen durumlara uyum sağlayarak, her güçlüğün üstesinden gelebilen azimli bir çocuk olduğunu unutmamak gerek. Ebru, gelecek günlerde ev öğretmenleri Çiğdem hanımla güzel bir dostluk kurabilecek mi?..
Devam edecek...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.