Görüşler farklı, hedef aynı
Türkiye ile Rusya; Suriye’deki kaosa son noktayı koymak için Astana Süreci’ni var güçleriyle devam ettirmek için çaba sarfediyor. Ancak iki ülkenin Suriye denkleminde farklı durduğu çok sayıda husus var. Bunların başında da Esad’ın geleceğine yönelik politika farklılıkları teşkil ediyor
07.02.2019 00:00:00
YENİ MESAJ/DETAY HABER
Türkiye ve Rusya'nın Suriye politikalarını karşılaştırdığımızda, temel bazı farklar kadar, birtakım benzerliklerden de bahsetmek mümkün.
İki ülkenin Suriye'deki iktidarın nihai görünümüne dair hedefleri, terör örgütleriyle mücadele ve iç savaşa müdahale yöntemleri açısından ciddi ayrışmalar söz konusuyken, Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması ve çözüm süreci konularında benzer politikalar izledikleri görülüyor.
İki ülkenin Suriye'deki hedefleri açısından bakıldığında, Rusya'nın temel amacının bu ülkedeki askeri varlığını korumak ve genişletmek olduğunu, Türkiye'nin ise Suriye topraklarının terör örgütleri tarafından kendisine karşı bir üs olarak kullanılmasının engellenmesine odaklandığını ifade etmek mümkün.
Türkiye'nin hedefleri arasında, Suriye halkının Baas yönetimine karşı özgürlük mücadelesinin desteklenmesi ve savaş sonrası kurulacak düzende muhaliflerin söz sahibi olmaları da var. Fakat özellikle PKK/PYD'nin ABD'nin desteğiyle Suriye'nin kuzeyindeki topraklarda bir terör kuşağı oluşturma yönündeki adımlarının ardından Ankara, Suriye politikasında terörle mücadeleyi daha fazla öne çıkaran bir politikaya yöneldi.
Belli başlı farklı yaklaşımlar
• Rusya, PKK'yı bir terör örgütü olarak tanımaktan kaçınırken, bu çerçevede PYD/YPG'ye de sürekli olarak açık kapı bırakıyor. Buna karşın Moskova'nın, bir yandan da Ankara ile son dönemde geliştirdiği ikili ilişkileri riske atmamak ve Türkiye ile Astana ve Soçi süreçlerinde kat ettiği mesafeyi korumak için zaman zaman PKK/PYD konusunda Türkiye'yi memnun edecek adımlar attığı görülüyor. Rusya'nın bu politikasında, bu örgütün Suriye'de esas olarak ABD ile işbirliğini tercih etmesinin Moskova'da yol açtığı rahatsızlığın da etkili olduğu söylenebilir.
• Rusya, Zeytin Dalı Harekâtı'na yeşil ışık yakarken; Afrin'in ele geçirilmesinin ardından Tel Rıfat'a yönelik bir operasyona karşı çıktı.
• Rusya'nın Suriye sorununun hiçbir safhasında PKK/PYD'yi kendisine çözüm ortağı olarak görmemesi, Türkiye-Rusya ilişkilerinin seyri açısından son derece önemli. Ankara'nın son dönemde Washington ile yaşadığı sorunların temelinde ABD'nin PKK/PYD gibi terör örgütleri konusundaki politikalarının olduğu hatırlanırsa, Moskova'nın Türkiye'nin terörle mücadele konusundaki hassasiyetlerine dikkat etmesi, iki ülke arasındaki iyi ilişkilerin temel koşulu olarak duruyor. Son dönemde Rusya tarafından gündeme getirilen Adana Protokolü, Moskova'nın Suriye eksenli PKK/PYD politikası açısından önemli bir açılıma işaret ediyor olabilir. Adana Protokolü'nün, PKK terörüne verdiği desteği kesmesi için Suriye'ye Türkiye'nin yaptığı baskı sonrasında imzalandığı ve Şam yönetiminin bu baskı karşısında artık PKK'ya destek vermekten vazgeçtiği hatırlanırsa, Moskova'nın bu protokolü hatırlatması, PKK'nın Suriye topraklarında barınmasına müsaade etmeyeceğinin taahhüdü olarak algılanabilir.
• Kuşkusuz Rusya şimdiye kadar Suriye sorununa çözüm konusunda, Türkiye'nin müttefiki ABD'den daha "güvenilir" bir ortak olduğunu gösterdi.
ABD'nin varlığı rahatsız ediyor
• Türkiye ve Rusya'nın, Suriye sorunuyla ilgili olarak, ABD'nin bu ülkedeki askeri varlığına dair politikalarında da benzeşen ve ayrışan yönlerin olduğu görülüyor. Türkiye Suriye iç savaşının başladığı yıllarda ABD'yi önemli ortaklarından biri olarak görürken, Washington'un muhalifler yerine PKK/PYD'yi desteklemeye odaklanan politikasını gördükten sonra, ABD ile arasına mesafe koymak zorunda kaldı. ABD ile bu mesafe arttıkça, Washington'un Suriye politikası konusunda Ankara'nın yaklaşımı giderek Moskova'nın tavrıyla benzerlik göstermeye başladı. Gelinen noktada, gerek Türkiye gerekse Moskova ABD'nin kuzey Suriye'deki politikalarına karşı çıkıyor.
• Trump yönetimi döneminde, kimyasal silahları kullandığı iddiasıyla Esad güçlerinin kontrolündeki bölgelere yönelik ABD'nin füze saldırıları konusunda ise Ankara ve Moskova'nın ayrıştığı görüldü. Türkiye bu noktada Esad yönetimini 'kendi halkını katleden bir diktatörlük' olarak tanımlarken, Türkiye bu saldırılara destek verdi, Rusya ise şiddetle karşı çıktı.
• ABD'nin Suriye'nin batısındaki ve güneyindeki askeri varlığı ve eylemleri, Rusya-Esad-İran bloğunu dengelemeye yönelik bir unsur olarak Türkiye tarafından olumlu görülmüş, buna karşılık Moskova tarafında doğal olarak rahatsızlığa yol açmıştı.
• Türkiye ve Rusya'nın Suriye'de en fazla ayrıştıkları nokta, ülkenin geleceğinde Esad yönetiminin ve muhaliflerin oynayacağı rol. Ankara Esad'ı meşru bir lider olarak tanımayı reddedip muhaliflerin ülke yönetiminde söz sahibi olmasını sağlayacak demokratik bir anayasanın yürürlüğe girmesini talep ederken, Moskova yönetimi Esad'ın Suriye'nin meşru lideri olarak kabul edilmesini ve bütün silahlı muhalefetin silahlarını bırakıp seçimler yoluyla iktidara katılma yolları aramasını istiyor.
İsrail'e Suriye'deki ataklarına bakışlar da farklı
İran ve İsrail arasında Suriye'de söz konusu olan nüfuz mücadelesine Türkiye ve Rusya'nın nasıl yaklaştığına gelince, burada da Moskova ve Ankara'nın pozisyonlarında benzerlikler ve farklılıklar bulunuyor.
Her iki ülke de İsrail'in Suriye üzerinde etkin olmasını arzu etmese de, Ankara İsrail'in İran ve Hizbullah'ın Suriye'deki nüfuzunu sınırlandırmaya yönelik politikalarını destekliyor.
Rusya açısından bakıldığında ise İsrail'in İran ve Hizbullah'ı hedef alması, bir taraftan Tahran'ın Şam üzerindeki etkisini azalttığı için Moskova açısından olumlu gibi görünse de Suriye'deki en önemli müttefiki olan İran'ın (ve onunla birlikte Esad güçlerinin) İsrail tarafından sürekli olarak Rusya'nın kontrol ettiği hava sahası ihlal edilerek vurulması, Moskova'nın prestiji açısından önemli bir sorun teşkil ediyor.
Türkiye ve Rusya'nın Suriye politikalarını karşılaştırdığımızda, temel bazı farklar kadar, birtakım benzerliklerden de bahsetmek mümkün.
İki ülkenin Suriye'deki iktidarın nihai görünümüne dair hedefleri, terör örgütleriyle mücadele ve iç savaşa müdahale yöntemleri açısından ciddi ayrışmalar söz konusuyken, Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması ve çözüm süreci konularında benzer politikalar izledikleri görülüyor.
İki ülkenin Suriye'deki hedefleri açısından bakıldığında, Rusya'nın temel amacının bu ülkedeki askeri varlığını korumak ve genişletmek olduğunu, Türkiye'nin ise Suriye topraklarının terör örgütleri tarafından kendisine karşı bir üs olarak kullanılmasının engellenmesine odaklandığını ifade etmek mümkün.
Türkiye'nin hedefleri arasında, Suriye halkının Baas yönetimine karşı özgürlük mücadelesinin desteklenmesi ve savaş sonrası kurulacak düzende muhaliflerin söz sahibi olmaları da var. Fakat özellikle PKK/PYD'nin ABD'nin desteğiyle Suriye'nin kuzeyindeki topraklarda bir terör kuşağı oluşturma yönündeki adımlarının ardından Ankara, Suriye politikasında terörle mücadeleyi daha fazla öne çıkaran bir politikaya yöneldi.
Belli başlı farklı yaklaşımlar
• Rusya, PKK'yı bir terör örgütü olarak tanımaktan kaçınırken, bu çerçevede PYD/YPG'ye de sürekli olarak açık kapı bırakıyor. Buna karşın Moskova'nın, bir yandan da Ankara ile son dönemde geliştirdiği ikili ilişkileri riske atmamak ve Türkiye ile Astana ve Soçi süreçlerinde kat ettiği mesafeyi korumak için zaman zaman PKK/PYD konusunda Türkiye'yi memnun edecek adımlar attığı görülüyor. Rusya'nın bu politikasında, bu örgütün Suriye'de esas olarak ABD ile işbirliğini tercih etmesinin Moskova'da yol açtığı rahatsızlığın da etkili olduğu söylenebilir.
• Rusya, Zeytin Dalı Harekâtı'na yeşil ışık yakarken; Afrin'in ele geçirilmesinin ardından Tel Rıfat'a yönelik bir operasyona karşı çıktı.
• Rusya'nın Suriye sorununun hiçbir safhasında PKK/PYD'yi kendisine çözüm ortağı olarak görmemesi, Türkiye-Rusya ilişkilerinin seyri açısından son derece önemli. Ankara'nın son dönemde Washington ile yaşadığı sorunların temelinde ABD'nin PKK/PYD gibi terör örgütleri konusundaki politikalarının olduğu hatırlanırsa, Moskova'nın Türkiye'nin terörle mücadele konusundaki hassasiyetlerine dikkat etmesi, iki ülke arasındaki iyi ilişkilerin temel koşulu olarak duruyor. Son dönemde Rusya tarafından gündeme getirilen Adana Protokolü, Moskova'nın Suriye eksenli PKK/PYD politikası açısından önemli bir açılıma işaret ediyor olabilir. Adana Protokolü'nün, PKK terörüne verdiği desteği kesmesi için Suriye'ye Türkiye'nin yaptığı baskı sonrasında imzalandığı ve Şam yönetiminin bu baskı karşısında artık PKK'ya destek vermekten vazgeçtiği hatırlanırsa, Moskova'nın bu protokolü hatırlatması, PKK'nın Suriye topraklarında barınmasına müsaade etmeyeceğinin taahhüdü olarak algılanabilir.
• Kuşkusuz Rusya şimdiye kadar Suriye sorununa çözüm konusunda, Türkiye'nin müttefiki ABD'den daha "güvenilir" bir ortak olduğunu gösterdi.
ABD'nin varlığı rahatsız ediyor
• Türkiye ve Rusya'nın, Suriye sorunuyla ilgili olarak, ABD'nin bu ülkedeki askeri varlığına dair politikalarında da benzeşen ve ayrışan yönlerin olduğu görülüyor. Türkiye Suriye iç savaşının başladığı yıllarda ABD'yi önemli ortaklarından biri olarak görürken, Washington'un muhalifler yerine PKK/PYD'yi desteklemeye odaklanan politikasını gördükten sonra, ABD ile arasına mesafe koymak zorunda kaldı. ABD ile bu mesafe arttıkça, Washington'un Suriye politikası konusunda Ankara'nın yaklaşımı giderek Moskova'nın tavrıyla benzerlik göstermeye başladı. Gelinen noktada, gerek Türkiye gerekse Moskova ABD'nin kuzey Suriye'deki politikalarına karşı çıkıyor.
• Trump yönetimi döneminde, kimyasal silahları kullandığı iddiasıyla Esad güçlerinin kontrolündeki bölgelere yönelik ABD'nin füze saldırıları konusunda ise Ankara ve Moskova'nın ayrıştığı görüldü. Türkiye bu noktada Esad yönetimini 'kendi halkını katleden bir diktatörlük' olarak tanımlarken, Türkiye bu saldırılara destek verdi, Rusya ise şiddetle karşı çıktı.
• ABD'nin Suriye'nin batısındaki ve güneyindeki askeri varlığı ve eylemleri, Rusya-Esad-İran bloğunu dengelemeye yönelik bir unsur olarak Türkiye tarafından olumlu görülmüş, buna karşılık Moskova tarafında doğal olarak rahatsızlığa yol açmıştı.
• Türkiye ve Rusya'nın Suriye'de en fazla ayrıştıkları nokta, ülkenin geleceğinde Esad yönetiminin ve muhaliflerin oynayacağı rol. Ankara Esad'ı meşru bir lider olarak tanımayı reddedip muhaliflerin ülke yönetiminde söz sahibi olmasını sağlayacak demokratik bir anayasanın yürürlüğe girmesini talep ederken, Moskova yönetimi Esad'ın Suriye'nin meşru lideri olarak kabul edilmesini ve bütün silahlı muhalefetin silahlarını bırakıp seçimler yoluyla iktidara katılma yolları aramasını istiyor.
İsrail'e Suriye'deki ataklarına bakışlar da farklı
İran ve İsrail arasında Suriye'de söz konusu olan nüfuz mücadelesine Türkiye ve Rusya'nın nasıl yaklaştığına gelince, burada da Moskova ve Ankara'nın pozisyonlarında benzerlikler ve farklılıklar bulunuyor.
Her iki ülke de İsrail'in Suriye üzerinde etkin olmasını arzu etmese de, Ankara İsrail'in İran ve Hizbullah'ın Suriye'deki nüfuzunu sınırlandırmaya yönelik politikalarını destekliyor.
Rusya açısından bakıldığında ise İsrail'in İran ve Hizbullah'ı hedef alması, bir taraftan Tahran'ın Şam üzerindeki etkisini azalttığı için Moskova açısından olumlu gibi görünse de Suriye'deki en önemli müttefiki olan İran'ın (ve onunla birlikte Esad güçlerinin) İsrail tarafından sürekli olarak Rusya'nın kontrol ettiği hava sahası ihlal edilerek vurulması, Moskova'nın prestiji açısından önemli bir sorun teşkil ediyor.