Eşrefoğlu, Hârun Velî'nin huzûruna gelip büyük bir edeple elini öptü ve sohbetini dinledi. Eşrefoğlu'nun yanında değerli âlimler de vardı. Hârun Velî, cemâate gözlerinizi yumun dedi. Hepsi gözlerini yumdular ve Allah-û Teâlâ'nın izni ile Cennet'i gördüler. Bu esnâda Hârun Velî; "Ey Müslümanlar! Görün ibret alın. Böyle ebedi ve sonsuz Cennet nîmetlerini, fâni dünyânın geçici nîmetlerine değişmeyin. Evliyâ, âhiret nimetlerine de rağbet etmez. Onların dünyâda ve ahirette arzuladıkları tek şey, Allah-û Teâlânın rızâsıdır. O zât-ı sübhâniyyenin mübârek cemâlidir. Sizi de bu yola teşvik ediyorum. Size, dünyâdan el etek çekip miskin miskin durun demiyorum. Ben, âhiret sevgisinin yerini kaplayan, dünyâ sevgisini kalpten çıkarın diyorum. Ey Eşrefoğlu! Biz bu dünyânın beyliğini, ebedi âlemde onun lütfuna mazhar olmak için terkettik. Bu şehrin kurulmasına kasdımız, kendimizden değildir. Belki Hakk'ın emridir" dedi. Eşrefoğlu bu sözleri dinledikten sonra ağlayark; "Sultanım! Ben sizin hizmetçiniz olup, sizi hâlis bir sevgi ile seviyorum. Kurduğunuz bu şehirde benim ne hakkım var" deyince, Hârun Velî; "Şehir beylere layıktır. Bize gerekmez" buyurdu. Orada bulunan âlimler; "Ey Eşrefoğlu! Bir kimse harap biryeri ihyâ etse, orası onun mülkü olur. Bu kâideye göre burası Seyyid Hârun Velî'nin olur. Fakat kendisi kabûl etmediğine göre, sen al. Sonra burasını Hârun Velî'ye vakfet" dediler. Bunun üzerine Eşrefoğlu; "Peki aldım ve yine Hârun Velî'ye vakfettim. Benim şehrim olan Beyşehir'de kendime ait bir köşk ile has ve güzel bir bahçem var. Onları da vakf-ı sahîh ile vakfediyorum. Siz şâhid olun" dedi. Sonra hürmetle Hârun Velî'nin elini öpüp, edeple oradan ayrıldı. Askerleri ile Beyşehir'e geri döndü. Oradan, mükembel bir vakfiye yazıp Seyyid Hârun Velî'ye gönderdi.
İnşaat büyük hızla devâm ediyordu. Mescidin kapıları, İran'dan getirilmişti. Bu sırada Hârun Velî husûsî ibâdethânesinde Allah-û Teâlâya münâcat ediyordu. Zaman zaman inâatı gezer, gerekli emirleri verirdi. Bu arada mescidin önünde bir medrese yapılmasını istedi. Zamanla oraya yerleşmek için gelenlerin sayısı gitgide arttı. Bu sırada Ilgın'da ikâmet eden Dediği Sultan isimli Horasan'dan gelmiş velî bir zât vardı. Talebeleri ona; "Efendimiz! Velvelid iline büyük bir velî gelmiş. Çok kerâmetleri görülmüş, onun fazîlet ve şerefi halk arasında dillere destan olmuş. Herkes ondan bahsediyor" dediler. Dediği Sultan da; "Öyle ise o mübârek zâtı ziyâret etmek bize borç oldu. Hemen onun ziyâretine gitmeli" buyurarak yanına iki talebesini alıp yola çıktı.
İnşaat büyük hızla devâm ediyordu. Mescidin kapıları, İran'dan getirilmişti. Bu sırada Hârun Velî husûsî ibâdethânesinde Allah-û Teâlâya münâcat ediyordu. Zaman zaman inâatı gezer, gerekli emirleri verirdi. Bu arada mescidin önünde bir medrese yapılmasını istedi. Zamanla oraya yerleşmek için gelenlerin sayısı gitgide arttı. Bu sırada Ilgın'da ikâmet eden Dediği Sultan isimli Horasan'dan gelmiş velî bir zât vardı. Talebeleri ona; "Efendimiz! Velvelid iline büyük bir velî gelmiş. Çok kerâmetleri görülmüş, onun fazîlet ve şerefi halk arasında dillere destan olmuş. Herkes ondan bahsediyor" dediler. Dediği Sultan da; "Öyle ise o mübârek zâtı ziyâret etmek bize borç oldu. Hemen onun ziyâretine gitmeli" buyurarak yanına iki talebesini alıp yola çıktı.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.