Lohusa Sultan
Annesinin söylediklerini dinleyen hoca efendinin yüzünde güller açmış, dili çözülmüş, eski haline dönmüş. Annesine:
"Haydi gel ana; bana yardım et! Padişah Efendimizin kızı, gelinin olacak!" demiş.
Birlikte bahçeye çıkmışlar. Hocae, bahçeyi kazmaya, çıkan toprakları da çuvallara doldurmaya başlamış. Sonra da, çuvalları bir arabaya koydukları gibi saraya gitmişler.
Padişahın huzuruna çıkmışlar. Çuvalları boşaltmışlar. Bir yığın altın!
Padişah, gördüğü bu manzara karşısında dehşete düşmüş... Yapacak bir şey yoktur. Çaresiz:
"Sen kazandın, kızımı sana vereceğim Hoca Efendi! Fakat, şunu asla hatırından çıkarma: Beni ta can evimden vurdun. Zira ben bu evliliğe asla taraftar değildim. Bana evlad acısını tattırdın. Dilerim Allah'tan sana da evlad vermesin, sana da bu acıyı tattırsın!"
Hoca, padişahın bu bedduasından tevbe etmesini istemiş, fakat, tevbe etmemiş. Nihayet, hoca efendi ile Padişahın kızı evlenmişler. Aradan aylar geçmiş, lakin hoca efendinin hanımı bir türlü hamile kalamamış... Hoca Efendi, her yıl Hacc mevsiminde Hacc'a gider, Hacc farizasını ifa edip dönermiş. Bir defasında hanımı da O'nunla birlikte Hacc'a gitmek istemiş. Bunun üzerine, o yıl Hacc'a birlikte gitmişler. Ancak Medine'ye geldeklerinde, hanımı rahatsızlanmış. Hamile olduğunu öğrenmişler. Lakin, hanımının sıhhati bir hayli bozuk olduğu için Hacc farizasını ifa edemeden İstanbul'a dönmek zorunda kalmışlar. Hanımı, yolculuk sırasında, daha da hastalanmış; İstanbul'a geldikleri gün vefat etmiş. Hoca Efendi, hem hanımını, hem beklemekte olduğu çocuğunu kaybetmiş... Hoca Efendi, takdiri ilahi'ye boyun eğmiş ve kendi elleriyle yaptığı türbeye hanımını defnetmiş... Günlerce, türbenin içinde oturup ağlamış... Aradan birkaç ay geçmiş. Türbenin bulunduğu yerden geçenler, içerden çocuk ağlaması duymuşlar. Durumu, gidip Hoca Efendi'ye haber vermişler. Birlikte gelip, kabri açmışlar. Bir de ne görsünler. Nur topu gibi bir oğlan, anasının göğsünü emiyor! Annesinin cesedi de sanki, hayatta imiş gibi duruyor! Ve fakat, çocuk çok geçmeden vefat etmiş. Onu da annesinin yanına defnetmişler. Kabri, Şişhane'den Kasımpaşa'ya inen yolun (Evliya Çelebi Caddesi) başındadır.
Annesinin söylediklerini dinleyen hoca efendinin yüzünde güller açmış, dili çözülmüş, eski haline dönmüş. Annesine:
"Haydi gel ana; bana yardım et! Padişah Efendimizin kızı, gelinin olacak!" demiş.
Birlikte bahçeye çıkmışlar. Hocae, bahçeyi kazmaya, çıkan toprakları da çuvallara doldurmaya başlamış. Sonra da, çuvalları bir arabaya koydukları gibi saraya gitmişler.
Padişahın huzuruna çıkmışlar. Çuvalları boşaltmışlar. Bir yığın altın!
Padişah, gördüğü bu manzara karşısında dehşete düşmüş... Yapacak bir şey yoktur. Çaresiz:
"Sen kazandın, kızımı sana vereceğim Hoca Efendi! Fakat, şunu asla hatırından çıkarma: Beni ta can evimden vurdun. Zira ben bu evliliğe asla taraftar değildim. Bana evlad acısını tattırdın. Dilerim Allah'tan sana da evlad vermesin, sana da bu acıyı tattırsın!"
Hoca, padişahın bu bedduasından tevbe etmesini istemiş, fakat, tevbe etmemiş. Nihayet, hoca efendi ile Padişahın kızı evlenmişler. Aradan aylar geçmiş, lakin hoca efendinin hanımı bir türlü hamile kalamamış... Hoca Efendi, her yıl Hacc mevsiminde Hacc'a gider, Hacc farizasını ifa edip dönermiş. Bir defasında hanımı da O'nunla birlikte Hacc'a gitmek istemiş. Bunun üzerine, o yıl Hacc'a birlikte gitmişler. Ancak Medine'ye geldeklerinde, hanımı rahatsızlanmış. Hamile olduğunu öğrenmişler. Lakin, hanımının sıhhati bir hayli bozuk olduğu için Hacc farizasını ifa edemeden İstanbul'a dönmek zorunda kalmışlar. Hanımı, yolculuk sırasında, daha da hastalanmış; İstanbul'a geldikleri gün vefat etmiş. Hoca Efendi, hem hanımını, hem beklemekte olduğu çocuğunu kaybetmiş... Hoca Efendi, takdiri ilahi'ye boyun eğmiş ve kendi elleriyle yaptığı türbeye hanımını defnetmiş... Günlerce, türbenin içinde oturup ağlamış... Aradan birkaç ay geçmiş. Türbenin bulunduğu yerden geçenler, içerden çocuk ağlaması duymuşlar. Durumu, gidip Hoca Efendi'ye haber vermişler. Birlikte gelip, kabri açmışlar. Bir de ne görsünler. Nur topu gibi bir oğlan, anasının göğsünü emiyor! Annesinin cesedi de sanki, hayatta imiş gibi duruyor! Ve fakat, çocuk çok geçmeden vefat etmiş. Onu da annesinin yanına defnetmişler. Kabri, Şişhane'den Kasımpaşa'ya inen yolun (Evliya Çelebi Caddesi) başındadır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.