Ömer bin Abdülaziz
Ömer bin Abdülazîz halîfe olduğu sene Medîne-i Münevverede bulunan oğlu Abdülmelik'e şöyle yazdı: "Şahsımdan sonra kendisine nasîhatte bulunup, gözetip, muhafaza etmek mecbûriyetinde olduğum, ilk insan sensin. Hamd, Allah-ü Teâlâya mahsustur. Allah-û Teâlâ bize çok lütuf ve ihsânda bulundu. O'ndan ihsan ettiği nîmetlere karşı şükür yapabilme kuvveti vermesini dileriz. Allah-ü Teâlânın babana ve sana olan lütfunu hatırla. Kendine, gençliğine ve sıhhatine dikkat et. Eğer hamd (Elhamdülillah), tesbîh (Sübhânallah), tehlil (Lâ ilâhe illallah) diyerek, dilini zikirle meşgûl edebilirsen bunu yap". Ömer bin Abdülazîz Hazretleri hilâfet makâmına geçtiği gün, zamanının tanınmış fıkıh âlimlerimden Sâlim bin Abdullah, Recâ bin Hayye ve Muhammed bin Ka'b Karazî'yi dâvet edip, onlara; "Halk her ne kadar bir nîmet olarak görüyorsa da ben bu halîfelik makâmını; taşıyamayacağım bir yük ve çok ağır bir mesûliyet olarak nasîhatleriniz nedir?" diye sordu. Onlardan biri dedi ki: "Yarın kıyamet günü kurtulmak istersen müslümanların ihtiyarlarını baban, gençlerini kardeşin ve küçüklerini evladın bil. O zaman bütün müslümanlara, kendi evindeki, ana-baba kardeş ve evladın gibi muamele etmiş olursun." Ömer bin Abdülaziz, halife olunca, üzerine aldığı mesüliyetin ağırlığından dolayı iki ay müddetle üzüntü ve keder içinde kaldı. Millet ve memleket işlerini adaletle idare etmekte ve hak sahiplerine haklarını iade etmekte çok hassas davranıyor, kendisini hiç düşünmüyordu.
Ömer bin Abdülaziz, yakın dostu Hazret-i Sâlim'e; "Kardeşim Sâlim! Allah-u Teâlâ beni halifelik ile imtihan ediyor. Yemin ederim ki, kurtulamayacağımdan korkuyorum. Bana, dedem Hazret-i Ömer'in mektuplarını, hayatı hakkında bilinenleri, müslümanlara ve gayr-i müslimlere olan hükümlerini bildir. Hazret-i Ömer'i kendime nümûne kabul ettim. Ona göre hareket edeceğim" dedi.
Ömer bin Abdülazîz halîfe olduğu sene Medîne-i Münevverede bulunan oğlu Abdülmelik'e şöyle yazdı: "Şahsımdan sonra kendisine nasîhatte bulunup, gözetip, muhafaza etmek mecbûriyetinde olduğum, ilk insan sensin. Hamd, Allah-ü Teâlâya mahsustur. Allah-û Teâlâ bize çok lütuf ve ihsânda bulundu. O'ndan ihsan ettiği nîmetlere karşı şükür yapabilme kuvveti vermesini dileriz. Allah-ü Teâlânın babana ve sana olan lütfunu hatırla. Kendine, gençliğine ve sıhhatine dikkat et. Eğer hamd (Elhamdülillah), tesbîh (Sübhânallah), tehlil (Lâ ilâhe illallah) diyerek, dilini zikirle meşgûl edebilirsen bunu yap". Ömer bin Abdülazîz Hazretleri hilâfet makâmına geçtiği gün, zamanının tanınmış fıkıh âlimlerimden Sâlim bin Abdullah, Recâ bin Hayye ve Muhammed bin Ka'b Karazî'yi dâvet edip, onlara; "Halk her ne kadar bir nîmet olarak görüyorsa da ben bu halîfelik makâmını; taşıyamayacağım bir yük ve çok ağır bir mesûliyet olarak nasîhatleriniz nedir?" diye sordu. Onlardan biri dedi ki: "Yarın kıyamet günü kurtulmak istersen müslümanların ihtiyarlarını baban, gençlerini kardeşin ve küçüklerini evladın bil. O zaman bütün müslümanlara, kendi evindeki, ana-baba kardeş ve evladın gibi muamele etmiş olursun." Ömer bin Abdülaziz, halife olunca, üzerine aldığı mesüliyetin ağırlığından dolayı iki ay müddetle üzüntü ve keder içinde kaldı. Millet ve memleket işlerini adaletle idare etmekte ve hak sahiplerine haklarını iade etmekte çok hassas davranıyor, kendisini hiç düşünmüyordu.
Ömer bin Abdülaziz, yakın dostu Hazret-i Sâlim'e; "Kardeşim Sâlim! Allah-u Teâlâ beni halifelik ile imtihan ediyor. Yemin ederim ki, kurtulamayacağımdan korkuyorum. Bana, dedem Hazret-i Ömer'in mektuplarını, hayatı hakkında bilinenleri, müslümanlara ve gayr-i müslimlere olan hükümlerini bildir. Hazret-i Ömer'i kendime nümûne kabul ettim. Ona göre hareket edeceğim" dedi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.