Mûsâ Kâzım Hz.
Kölesi derhal kutuyu getirdi. Kutuyu açınca, içindeki gömleği gördüler. Güzel kokular da sürülmüştü. Hârun Reşid'in öfkesi geçti. Ali bin Yektin'e; "Bunu yerine gönder, hatırını da hoş tut! Bundan sonra senin hakkında söylenen sözlere aldırmam. Bu elbise yanında olmasaydı, seni cezalandıracaktım. Fakat işin doğrusu meydana çıktı. Bundan sonra, bir şeyi araştırmadan hakkında hüküm vermeyeceğim" dedi. Başka hediyeler ve ihsanlarda bulunarak gönderdi. Fesatlık yapan köleye de gereken cezası verildi.
İshâk bin Ammâr şöyle anlatıyor: "Mûsâ Kâzım, Hârun Reşid tarafından hapsedildiği zaman, İmam-ı A'zam Ebû Hanife Hazretlerinin iki talebesi olan Ebû Yûsuf ile Muhammed Şeybânî ziyaretine gitmişlerdi. Maksadlarından biri de ilmi hakkında bilgi sahibi olmaktı. İlminden sorup denemek istiyorlardı. Tam o sırada hapishanenin nöbetçisi yanına geldi ve; "Ey mübarek efendim, bugünkü nöbetim bitti. Yarın dönüşümde, bir ihtiyacınız varsa, getireyim" dedi. İmam-ı Mûsâ Kâzım; "Bir ihtiyacımız yoktur" dediler. Sonra, Ebû Yûsuf ile Muhammed Şeybânî'ye dönerek; "Ben bu adama hayret ediyorum. Yarın döneceğini zannediyor ve ihtiyaçlarımı soruyor. Halbuki onun eceli gelmiştir ve yarın ölecektir" buyurdular. İmam-ı A'zam Hazretlerinin iki talebesi de Mûsâ Kâzım'ın böyle söylemesine hayret ettiler ve; "Biz, bu zatı, zâhirî ilimlerden imtihan etmek istedik. Bu ise, bâtınî ilimden bize haber veriyor. Bu sözünü deneyelim" diyerek kalkıp gittiler. Adamın evine yakın bir yere nöbetçi koydular ve ona; "Bu evde bir şey gördüğün zaman, gelip bize haber ver!" dediler. Gece yarısında evde bir ağlama sesi yükselmeğe başladı. Nöbetçi gelip hemen haber verdi. İmam-ı Ebû Yûsuf ile Muhammed Şeybânî geldiği zaman ev sahibinin öldüğünü gördüler. Mûsâ Kâzım Hazretleri için olan hayretleri ve onun büyüklüğü hakkında düşünceleri bir kat daha arttı.
Kölesi derhal kutuyu getirdi. Kutuyu açınca, içindeki gömleği gördüler. Güzel kokular da sürülmüştü. Hârun Reşid'in öfkesi geçti. Ali bin Yektin'e; "Bunu yerine gönder, hatırını da hoş tut! Bundan sonra senin hakkında söylenen sözlere aldırmam. Bu elbise yanında olmasaydı, seni cezalandıracaktım. Fakat işin doğrusu meydana çıktı. Bundan sonra, bir şeyi araştırmadan hakkında hüküm vermeyeceğim" dedi. Başka hediyeler ve ihsanlarda bulunarak gönderdi. Fesatlık yapan köleye de gereken cezası verildi.
İshâk bin Ammâr şöyle anlatıyor: "Mûsâ Kâzım, Hârun Reşid tarafından hapsedildiği zaman, İmam-ı A'zam Ebû Hanife Hazretlerinin iki talebesi olan Ebû Yûsuf ile Muhammed Şeybânî ziyaretine gitmişlerdi. Maksadlarından biri de ilmi hakkında bilgi sahibi olmaktı. İlminden sorup denemek istiyorlardı. Tam o sırada hapishanenin nöbetçisi yanına geldi ve; "Ey mübarek efendim, bugünkü nöbetim bitti. Yarın dönüşümde, bir ihtiyacınız varsa, getireyim" dedi. İmam-ı Mûsâ Kâzım; "Bir ihtiyacımız yoktur" dediler. Sonra, Ebû Yûsuf ile Muhammed Şeybânî'ye dönerek; "Ben bu adama hayret ediyorum. Yarın döneceğini zannediyor ve ihtiyaçlarımı soruyor. Halbuki onun eceli gelmiştir ve yarın ölecektir" buyurdular. İmam-ı A'zam Hazretlerinin iki talebesi de Mûsâ Kâzım'ın böyle söylemesine hayret ettiler ve; "Biz, bu zatı, zâhirî ilimlerden imtihan etmek istedik. Bu ise, bâtınî ilimden bize haber veriyor. Bu sözünü deneyelim" diyerek kalkıp gittiler. Adamın evine yakın bir yere nöbetçi koydular ve ona; "Bu evde bir şey gördüğün zaman, gelip bize haber ver!" dediler. Gece yarısında evde bir ağlama sesi yükselmeğe başladı. Nöbetçi gelip hemen haber verdi. İmam-ı Ebû Yûsuf ile Muhammed Şeybânî geldiği zaman ev sahibinin öldüğünü gördüler. Mûsâ Kâzım Hazretleri için olan hayretleri ve onun büyüklüğü hakkında düşünceleri bir kat daha arttı.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.