Murâd-ı Münzâvî
Bu dünyada insana bitmeyen bir vakit (ömür) verilmemiştir. İnsan için bir ecel (belli bir ömür) vardır. Bu ecel (ömür) de herkese nasib değildir. Zira buluğ çağına kadar olan zamanı saymadılar. Bir kimse buluğ çağına erse, mazi geçmiştir. Artık ona hiçbir süretle ulaşılamaz. istikbalin ise geleceği malum değildir. Yarına kavuşacağını kim katî olarak söyleyebilir. O halde hayat, içinde bulunduğumuz andır. Vakit bu nefestir.
Allah-u Teâlâ insanı kalp ve bedenden meydana gelen bir varlık olarak yaratmıştır. Bedenin ve kalbin kemale ermesi, Peygamber Efendimizde son bulmuştur. Ümmetine ise bu kemâlâttan O'na tâbi oldukları kadar ulaşmıştır. Resûlullah vâsıta olmadan kemâlât gelmez. Allah-u Teâlâ'nın adeti böyledir. Ashâb-ı kirâm bu kemâlâtı Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemden almıştır. Tabiin ise onlar vasıtasıyla almışlardır. Bazıları da daha çok vasıta ile almışlardır. O halde herkesin zâhirî ve bâtınî kemâlâtı ancak Resûlullah aleyhisselâm vâsıtasıyladır. Bütün bu olgunluklara kavuşmanın yolu, Allah-u Teâlâ'ya muhabbettir. Bu muhabbetin ele geçmesi ise Resûlüne tâbi olmakladır. Nitekim Allah-u Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de meâlen; "Ey sevgili Peygamberim! Onlara de ki: Eğer Allah-u Teâlâ'yı seviyorsanız ve Allah-u teâlâ'nın da sizi sevmesini istiyorsanız, Bana tâbi olunuz. Allah-u Teâlâ, Bana tâbi olanları sever" buyuruyor. (Âl-i İmrân: 31)
O halde bu kemâlâta, olgunluklara kavuşmanın Resûlullah'a tâbi olmaktan başka yolu yoktur. İttibâ da iki kısımdır. Biri zâhiren, diğeri bâtınen tâbi olmaktır. Zâhiren tâbi olmak âlimlerin yazdıkları bilgilere uymak ile olur. Âlimler Resûlullah'ın emirlerini, sözlerini ve işlerini noksansız ve ilâvesiz aynen yazmışlar ve zaptetmişlerdir. Bunlar fıkıh ilmi, hadis ilmi ve tefsir ilminde bildirilmiştir.
Bâtınen tâbi olmak ise Resûlullah'ın beğendiği işleri yapmak, hallerde ve ahlâkta tâbi olmaktır. Bunların bir kısmını ulemâ beyân etmişlerdir. Lakin tamamını beyân etmeye kelimeler ve ibâreler kâfi değildir. Ancak bâtınen mânâ anlatılabilir. Bu işte de meşâyıh (tasavvufda yetişmiş ve yetiştirebilen rehberler) vazifelidir."
Bu dünyada insana bitmeyen bir vakit (ömür) verilmemiştir. İnsan için bir ecel (belli bir ömür) vardır. Bu ecel (ömür) de herkese nasib değildir. Zira buluğ çağına kadar olan zamanı saymadılar. Bir kimse buluğ çağına erse, mazi geçmiştir. Artık ona hiçbir süretle ulaşılamaz. istikbalin ise geleceği malum değildir. Yarına kavuşacağını kim katî olarak söyleyebilir. O halde hayat, içinde bulunduğumuz andır. Vakit bu nefestir.
Allah-u Teâlâ insanı kalp ve bedenden meydana gelen bir varlık olarak yaratmıştır. Bedenin ve kalbin kemale ermesi, Peygamber Efendimizde son bulmuştur. Ümmetine ise bu kemâlâttan O'na tâbi oldukları kadar ulaşmıştır. Resûlullah vâsıta olmadan kemâlât gelmez. Allah-u Teâlâ'nın adeti böyledir. Ashâb-ı kirâm bu kemâlâtı Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemden almıştır. Tabiin ise onlar vasıtasıyla almışlardır. Bazıları da daha çok vasıta ile almışlardır. O halde herkesin zâhirî ve bâtınî kemâlâtı ancak Resûlullah aleyhisselâm vâsıtasıyladır. Bütün bu olgunluklara kavuşmanın yolu, Allah-u Teâlâ'ya muhabbettir. Bu muhabbetin ele geçmesi ise Resûlüne tâbi olmakladır. Nitekim Allah-u Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de meâlen; "Ey sevgili Peygamberim! Onlara de ki: Eğer Allah-u Teâlâ'yı seviyorsanız ve Allah-u teâlâ'nın da sizi sevmesini istiyorsanız, Bana tâbi olunuz. Allah-u Teâlâ, Bana tâbi olanları sever" buyuruyor. (Âl-i İmrân: 31)
O halde bu kemâlâta, olgunluklara kavuşmanın Resûlullah'a tâbi olmaktan başka yolu yoktur. İttibâ da iki kısımdır. Biri zâhiren, diğeri bâtınen tâbi olmaktır. Zâhiren tâbi olmak âlimlerin yazdıkları bilgilere uymak ile olur. Âlimler Resûlullah'ın emirlerini, sözlerini ve işlerini noksansız ve ilâvesiz aynen yazmışlar ve zaptetmişlerdir. Bunlar fıkıh ilmi, hadis ilmi ve tefsir ilminde bildirilmiştir.
Bâtınen tâbi olmak ise Resûlullah'ın beğendiği işleri yapmak, hallerde ve ahlâkta tâbi olmaktır. Bunların bir kısmını ulemâ beyân etmişlerdir. Lakin tamamını beyân etmeye kelimeler ve ibâreler kâfi değildir. Ancak bâtınen mânâ anlatılabilir. Bu işte de meşâyıh (tasavvufda yetişmiş ve yetiştirebilen rehberler) vazifelidir."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.