Muhammed Bâki-Billah
Birgün kendisi için; "Bana şöyle bildirdiler ki; senin dünyaya gelmekten maksadın, tamam oldu. Dünyada işin kalmadı, artık sefere çıkmak icâb ediyor" buyurdu.
Muhammed Bâki-billah Hazretleri 1603 (H. 1012) senesinde bir hastalığa tutuldu ve şöyle buyurdu: Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr'ı rüyâda gördüm ve bana; "Gömlek giyiniz" buyurdu. Bu rüyâyı anlattıktan sonra, tebessüm etti ve; "Eğer yaşarsam öyle yaparım, yaşamazsam, gömleğim kefenimdir" buyurdu.
Bu günlerde sefere çıkmak isteyen muhlis talebelerinden birine de; "Birkaç gün bir yere gitmeyiniz, son günlerinimi yaşıyorum" dedi. Sâdık talebelerinden birçokları gelmişlerdi. Zâfiyetinin, hastalığının çok olduğu zamanlar, derin ilimler beyân eyleyip, çok yüksek hakikatlerden bahsetti. Bir gece, hastalık ve zâfiyet o hâle geldi ki, gören can vermekte olduğunu sanırdı. Bir müddet sonra kendine gelip; "Eğer ölmek bu ise, ne büyük bir nimettir. Bu hâledn kurtulmak istemiyorum" buyurdu. Cemâzilâhir ayının yirmi beşinde Cumartesi günü, hazırlık ve ayrılık eserleri görünmeğe başladı. Bütün dostlarına bakışları ile vedâ ederken, talebeleri, ashâbı ve dostları ağlamaya başladılar. Muhammed Bâki-billah ise tebessüm buyurup hayretle bakıyor ve sanki: "Siz nasıl dervişlersiniz, kazâya rıza dairesinden çıkarıp ağlarsınız" diye söylemek istiyordu. Bu sırada talebelerinden biri: "Yâ İlâh-el-âlemin" mübârek kelimesini söyledi. Süratle onun tarafına bakıp, mübârek yüzünü onun tarafına çevirdi. Orada olanlardan biri: "Onların bu hareket ve teveccühü hakîkî mahbûbun ismini duyma şevkindendir" buyurunca, bu sözün tesiri ile mübârek gözleri yaş ile doldu. İkindi vakti yaklaşmıştı. Sesli olarak Allah-ü Teala'nın ismini zikretmekle meşgûl olup böylece; "Allah, Allah..." diye rûhunu teslim eyledi.
Vefâtından sonra, en sâdık talebeleri, karar verdikleri bir yere mezârlarını kazdılar. Fakat tâbutu oraya götürmediler. Telâşla bir başka yere götürdüler. Tâbutu yere indirdikten sonra, ne görsünler! Orası bir defâsında Muhammed Bâki-billah Hazretlerinin talebeleri ile geldikleri yerdi. Beğendiği bu yerde abdest alıp, iki rekat namaz kılmıştı. O temiz yerden bir miktâr toprak eteğine yapışmıştı ve; "Bu yerin toprağı bizim eteğimizi tuttu" buyurmuştu. Ana caddaye yakın olan bu yerde kabrini kazdılar. Bu irşâd memleketinin pâdişahını, içli üzüntülerle mezâra indirdiler. Hâce Hüsâmeddîn Hazretlerinin gayretleri ile, mezârın etrafına ağaçlar, meyveler, çiçekler dikip, orasını gâyet güzel bir bahçe yaptılar. Kabr-i şerîfini ziyâret edenler bereket ve şifa bulurlar.
Beyt:
Magfiret nûru parlasın, mezârında mum yerine
Kapına gelenin kalbi gark olsun nûr denizine.
Fazîletli zâtlar ve ârifler vefât tarihi için mersiyeler yazdılar. Bu şiirlerden birinin son mısrasında geçen "Bahr-ı ma'rifet" ifadesi, ebced hesâbına göre, Muhammed Bâki-billah Hazretlerinin vefat tarihi olan hicrî "1012" senesini göstermektedir. Bu şiirin tercümesi şöyledir:
Bir zât ki mahbûbu ile bâki oldu
Ve sıfatlarından hep fâni oldu
Hâlıkına âşık, tam bir aşk ile
Mahlûkâta çok merhametli oldu
Onun vasl senesi susuz dilime
Bak ne güzel "Bahr-i ma'rifet" oldu.
Birgün kendisi için; "Bana şöyle bildirdiler ki; senin dünyaya gelmekten maksadın, tamam oldu. Dünyada işin kalmadı, artık sefere çıkmak icâb ediyor" buyurdu.
Muhammed Bâki-billah Hazretleri 1603 (H. 1012) senesinde bir hastalığa tutuldu ve şöyle buyurdu: Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr'ı rüyâda gördüm ve bana; "Gömlek giyiniz" buyurdu. Bu rüyâyı anlattıktan sonra, tebessüm etti ve; "Eğer yaşarsam öyle yaparım, yaşamazsam, gömleğim kefenimdir" buyurdu.
Bu günlerde sefere çıkmak isteyen muhlis talebelerinden birine de; "Birkaç gün bir yere gitmeyiniz, son günlerinimi yaşıyorum" dedi. Sâdık talebelerinden birçokları gelmişlerdi. Zâfiyetinin, hastalığının çok olduğu zamanlar, derin ilimler beyân eyleyip, çok yüksek hakikatlerden bahsetti. Bir gece, hastalık ve zâfiyet o hâle geldi ki, gören can vermekte olduğunu sanırdı. Bir müddet sonra kendine gelip; "Eğer ölmek bu ise, ne büyük bir nimettir. Bu hâledn kurtulmak istemiyorum" buyurdu. Cemâzilâhir ayının yirmi beşinde Cumartesi günü, hazırlık ve ayrılık eserleri görünmeğe başladı. Bütün dostlarına bakışları ile vedâ ederken, talebeleri, ashâbı ve dostları ağlamaya başladılar. Muhammed Bâki-billah ise tebessüm buyurup hayretle bakıyor ve sanki: "Siz nasıl dervişlersiniz, kazâya rıza dairesinden çıkarıp ağlarsınız" diye söylemek istiyordu. Bu sırada talebelerinden biri: "Yâ İlâh-el-âlemin" mübârek kelimesini söyledi. Süratle onun tarafına bakıp, mübârek yüzünü onun tarafına çevirdi. Orada olanlardan biri: "Onların bu hareket ve teveccühü hakîkî mahbûbun ismini duyma şevkindendir" buyurunca, bu sözün tesiri ile mübârek gözleri yaş ile doldu. İkindi vakti yaklaşmıştı. Sesli olarak Allah-ü Teala'nın ismini zikretmekle meşgûl olup böylece; "Allah, Allah..." diye rûhunu teslim eyledi.
Vefâtından sonra, en sâdık talebeleri, karar verdikleri bir yere mezârlarını kazdılar. Fakat tâbutu oraya götürmediler. Telâşla bir başka yere götürdüler. Tâbutu yere indirdikten sonra, ne görsünler! Orası bir defâsında Muhammed Bâki-billah Hazretlerinin talebeleri ile geldikleri yerdi. Beğendiği bu yerde abdest alıp, iki rekat namaz kılmıştı. O temiz yerden bir miktâr toprak eteğine yapışmıştı ve; "Bu yerin toprağı bizim eteğimizi tuttu" buyurmuştu. Ana caddaye yakın olan bu yerde kabrini kazdılar. Bu irşâd memleketinin pâdişahını, içli üzüntülerle mezâra indirdiler. Hâce Hüsâmeddîn Hazretlerinin gayretleri ile, mezârın etrafına ağaçlar, meyveler, çiçekler dikip, orasını gâyet güzel bir bahçe yaptılar. Kabr-i şerîfini ziyâret edenler bereket ve şifa bulurlar.
Beyt:
Magfiret nûru parlasın, mezârında mum yerine
Kapına gelenin kalbi gark olsun nûr denizine.
Fazîletli zâtlar ve ârifler vefât tarihi için mersiyeler yazdılar. Bu şiirlerden birinin son mısrasında geçen "Bahr-ı ma'rifet" ifadesi, ebced hesâbına göre, Muhammed Bâki-billah Hazretlerinin vefat tarihi olan hicrî "1012" senesini göstermektedir. Bu şiirin tercümesi şöyledir:
Bir zât ki mahbûbu ile bâki oldu
Ve sıfatlarından hep fâni oldu
Hâlıkına âşık, tam bir aşk ile
Mahlûkâta çok merhametli oldu
Onun vasl senesi susuz dilime
Bak ne güzel "Bahr-i ma'rifet" oldu.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.