Osman Bedreddin Hz.
Yine bir gün, "Fesübhanallah, ilme olan gayreti hocalarını çalışmaya mecbur ediyor" dedi. Aradan bir müddet geçince onun hakkında yine şöyle buyurmuştur: "Hikmet-i Hüda onu okutmaya Buhârâ'dan alim, fadıl ve mutasavvıf bir hoca memur edildi. Allah Allah, bu ne saadet bu ne bahtiyarlıktır ki, Hızır aleyhisselamın kırbasından şerbete, dağarcığından lokmaya kavuşmak. Moskof'un kafasına taşla darbe vurmak..." talebeleri hayretle dinledikleri bu sözlerde merak ediyorlar. Fakat açıklamıyor, sadece işaret veriyordu.
Mahmûd Sâmimi hazretleri bu işaretiyle, bir gün kendi sohbetine kavuşacak olan Osman Bedreddin hazretlerinin hayatını ve başından geçen önemli hadiseleri safha safha anlatıyor ve onun gelmesini bekliyordu. O günlerde Osman Bedreddin hazretleri bir rüya gördü. Rüyasında hiç tanımadığı bir zat şöyle dedi: "Hâfız kurban! Ben seni bekliyorum. Sen bizi arıyorsun. Sana verilmesi gereken emanetin altında kudret ve kuvvetim azaldı. Gözüm yoldadır. Bu kadar saklanmaya ve naz etmeye sebep nedir? Yeter artık gel bana!" Bu rüyadan sonra merakla, rüya Rahmani mi diye düşünmeye başladı. Kendini davet eden zat kimdi ve neredeydi? Ertesi gün bir rüya daha gördü. Rüyasında dört mübarek zat ile karşılaştı. Bunlar, Behâeddin Buhâri, Mevlânâ Hâlid-i Bağdadi, Ali Sebti ve Vehbi-yi Hayyati yani Terzi Baba hazretleri idiler. Ona şöyle buyurdular: "Aradığını Palu'da bulacaksın. Palulu Şeyh Mahmud Sâmimi'nin davetine icabet et!" Bu işaret üzerine Palu'ya hareket etti. O yolda iken Mahmud Samimi hazretleri de dergahından Palu'ya gidip, beklediği talebenin kendisine gelmekte olduğunu söyleyerek talebeleri ile birlikte karşılamaya çıktı. Karşılaştıkları yerde onu şefkat ve muhabbetle bağrına bastı. Sonra onu dergahına götürüp misafir etti.
Burada Mahmûd Samimi hazretlerinin sözlerini ve sohbetlerini çok dikkatli dinleyen Osman Bedreddin hazretleri, vaktinin nasıl geçtiğini anlamadı. Mahmûd-ı Samini'nin huzurunda önceki sıkıntılarını unuttu. Kendinden geçmiş bir vaziyette sohbeti dinlerken, Mahmûd-ı Samimi birden; "Osman Bedreddin hazretlerine bir kahve getirin, bir kahvemizi içsin" buyurdu. Kahveyi getiren talebeye birisi çarpınca kahve Osman Bedreddin'in beyaz Şam hırkasının üzerine döküldü. Giyime ve temizliğe son derce titiz olan ve itina gösteren Osman Bedreddin hazretleri içinden; "Eyvah bu elbise çok berbat oldu. Artık giyilmez" dedi Mahmûd-ı Samimi hazretleri; "Hâfız, kalbin incinmesin. Bizim Mustafa çok da güzel çamaşır yıkar. Hırkanı çıkar ver de bir üzel yıkasın" dediğinde, Osman Bedreddin hazretleri utanarak hırkasını Musafa Efendiye verdi.
Yine bir gün, "Fesübhanallah, ilme olan gayreti hocalarını çalışmaya mecbur ediyor" dedi. Aradan bir müddet geçince onun hakkında yine şöyle buyurmuştur: "Hikmet-i Hüda onu okutmaya Buhârâ'dan alim, fadıl ve mutasavvıf bir hoca memur edildi. Allah Allah, bu ne saadet bu ne bahtiyarlıktır ki, Hızır aleyhisselamın kırbasından şerbete, dağarcığından lokmaya kavuşmak. Moskof'un kafasına taşla darbe vurmak..." talebeleri hayretle dinledikleri bu sözlerde merak ediyorlar. Fakat açıklamıyor, sadece işaret veriyordu.
Mahmûd Sâmimi hazretleri bu işaretiyle, bir gün kendi sohbetine kavuşacak olan Osman Bedreddin hazretlerinin hayatını ve başından geçen önemli hadiseleri safha safha anlatıyor ve onun gelmesini bekliyordu. O günlerde Osman Bedreddin hazretleri bir rüya gördü. Rüyasında hiç tanımadığı bir zat şöyle dedi: "Hâfız kurban! Ben seni bekliyorum. Sen bizi arıyorsun. Sana verilmesi gereken emanetin altında kudret ve kuvvetim azaldı. Gözüm yoldadır. Bu kadar saklanmaya ve naz etmeye sebep nedir? Yeter artık gel bana!" Bu rüyadan sonra merakla, rüya Rahmani mi diye düşünmeye başladı. Kendini davet eden zat kimdi ve neredeydi? Ertesi gün bir rüya daha gördü. Rüyasında dört mübarek zat ile karşılaştı. Bunlar, Behâeddin Buhâri, Mevlânâ Hâlid-i Bağdadi, Ali Sebti ve Vehbi-yi Hayyati yani Terzi Baba hazretleri idiler. Ona şöyle buyurdular: "Aradığını Palu'da bulacaksın. Palulu Şeyh Mahmud Sâmimi'nin davetine icabet et!" Bu işaret üzerine Palu'ya hareket etti. O yolda iken Mahmud Samimi hazretleri de dergahından Palu'ya gidip, beklediği talebenin kendisine gelmekte olduğunu söyleyerek talebeleri ile birlikte karşılamaya çıktı. Karşılaştıkları yerde onu şefkat ve muhabbetle bağrına bastı. Sonra onu dergahına götürüp misafir etti.
Burada Mahmûd Samimi hazretlerinin sözlerini ve sohbetlerini çok dikkatli dinleyen Osman Bedreddin hazretleri, vaktinin nasıl geçtiğini anlamadı. Mahmûd-ı Samini'nin huzurunda önceki sıkıntılarını unuttu. Kendinden geçmiş bir vaziyette sohbeti dinlerken, Mahmûd-ı Samimi birden; "Osman Bedreddin hazretlerine bir kahve getirin, bir kahvemizi içsin" buyurdu. Kahveyi getiren talebeye birisi çarpınca kahve Osman Bedreddin'in beyaz Şam hırkasının üzerine döküldü. Giyime ve temizliğe son derce titiz olan ve itina gösteren Osman Bedreddin hazretleri içinden; "Eyvah bu elbise çok berbat oldu. Artık giyilmez" dedi Mahmûd-ı Samimi hazretleri; "Hâfız, kalbin incinmesin. Bizim Mustafa çok da güzel çamaşır yıkar. Hırkanı çıkar ver de bir üzel yıkasın" dediğinde, Osman Bedreddin hazretleri utanarak hırkasını Musafa Efendiye verdi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.