İbrahim Hakkı Erzurumi Hz.
İbrahim Hakkı hazretleri, zaman zaman Tillo'da, "Cebel-i Ra'sil Kuvâ" ismindeki tepeye çıkardı. Talebelerine de; "Bu tepe, yakında büyük bir nama kavuşacaktır" derdi. Bu tepeye bir musalla taşı yaptırdı. Her uğradığında oraya otururdu. Ölümü, ahireti ve hesabı düşünürdü. Yine bir gün üç talebesi ile bu tepeye çıktı. Üçünün de ismi Mahmûd'du.
Onlara; "Subhanallah! Hepinizin adı da Mahmûd. Herbiriniz de amcalarınızın kızı ile evleneceksiniz. Fakat sadece biriniz Allah-u tealanın evliya kulları arasında yüksek derecelere sahip olup; "Memduh" lakabıyla isimlendirilecektir. Ona her taraftan talebe ilim öğrenmeye gelecektir. O bu tepeye bir ev yaptırıp herkesin hidayete kavuşmasına vesile olacaktır, buyurdu. Talebeler de kendi kendine; "Mübarek hocamızın müjde verdiği o kimse ben olsam" diye dua ettdiler. Bir müddet son içlerinden ikisi ayrıldı. İbrahim Hakkı hazretleri yanında kalan Mahmûd'a; "Müjde verdiğim Mahmûd sensin. Fakat bu sırrı, ben sağ olduğum müddetçe kimseye söyleme" buyurdu.
1778 (H. 1192) senesinde ömrünün sonlarına yaklaşan İbrahim Hakkı, vasiyetnamesini yazdı. Sık sık hastalanması sebebiyle bizzat kendisi kitap yazmak için uğraşmıyordu. Ancak yazdırmak suretiyle kalan ömrünü bereketlendirmek istiyordu. Bu sebeple oğullarının kitap yazmada yardım etmelerini istedi. Kendisi söyleyip oğulları yazdılar. Nihayet 1781 (H. 1195) tarihte bir perşembe günü vefat etti. Tillo'da hocası İsmail Fakirullah hazretlerinin kabrine komşu olacak şekilde defnedildi. Ölümü için de; "Hudayı bilmeye ancak cihane geldi sultanım" mısraı atarih olarak düşürüldü.
Hayatını ilim öğrenmek, öğretmek ve kitap yazmakla geçiren İbrahim Hakkı hazretlerinin vefatında, iki oğlu ve iki kızı vardı. Oğulları İsmail Fehmi, Muhammed Şakir'dir. Babasının neslinin devamını Muhammed Şakir sağladı. Kızları Şemsi Aişe ile Hanife Hatun'dur.
İbrahim Hakkı hazretleri, tefsir, hadis, fıkıh gibi nakli ilimlerin yanında, akli ilimlerlede uğraşmış, bir ilim ve marifet hazinesi olan Marifename'sinde bütün bunlara yer vermiştir. Mevalidi yani canlı cansız bütün varlıkların yaradılış sırrını bilmek ve irfanı teslim etmek onda pek açık olarak görülmektedir. Hayatında hiçbir zaman okumayı ve okutmayı elden bırakmayan İbrahim Hakkı hazretleri, ideal insan tipi olarak arif insanı göstermiştir. Kendisi de bu ölçü içinde kalmıştır. Ona göre, arif gönülle ve akılla bilendir. Fakat gönülle bilmek arifin yegane hususiyetidir. Bu yüzdendirki o, gönüle, eserlerinde büyük yer vermiştir. Gönül sevgilinin mekanıdır. Aşk sayesinde bu sevgi vardır. Bu yollarda hikmet (fen ve sanat) vardır. Mevalid (varlıkların sırlarını anlama) bu yolla olmaktır. Kısca söylemek gerekirse İbrahim Hakkı; gönül sahibi olan, fen ve sanata yer veren büyük bir alim, Hakka rıza gösteren bir velidir. Eserlerinin ismine ve mahlasına bakınca bütün bunların hepsi görülür. Divanının adı İlahename'dir. Hakikaten hepsi ilahedir. Marifetname ise arifin kitabı demektir. İbrahim Hakkı günlerinin sonlarına doğru, eserlerinin dile değil gönüle okunmasını istemiştir.
İbrahim Hakkı hazretleri açık fikirli, neşeli bir arifti. Bilhassa bu hususlar yakın dostu Şair Hazık'la olan yarenliklerinde ve kendi hanımlarına yazdığı mektuplarında gürülmektedir. Bir de annesinin ismini koyduğu kızı Hanife'ye söylediği manzum öğüdünde bunlara yer vermiştir.
İbrahim Hakkı hazretleri, zaman zaman Tillo'da, "Cebel-i Ra'sil Kuvâ" ismindeki tepeye çıkardı. Talebelerine de; "Bu tepe, yakında büyük bir nama kavuşacaktır" derdi. Bu tepeye bir musalla taşı yaptırdı. Her uğradığında oraya otururdu. Ölümü, ahireti ve hesabı düşünürdü. Yine bir gün üç talebesi ile bu tepeye çıktı. Üçünün de ismi Mahmûd'du.
Onlara; "Subhanallah! Hepinizin adı da Mahmûd. Herbiriniz de amcalarınızın kızı ile evleneceksiniz. Fakat sadece biriniz Allah-u tealanın evliya kulları arasında yüksek derecelere sahip olup; "Memduh" lakabıyla isimlendirilecektir. Ona her taraftan talebe ilim öğrenmeye gelecektir. O bu tepeye bir ev yaptırıp herkesin hidayete kavuşmasına vesile olacaktır, buyurdu. Talebeler de kendi kendine; "Mübarek hocamızın müjde verdiği o kimse ben olsam" diye dua ettdiler. Bir müddet son içlerinden ikisi ayrıldı. İbrahim Hakkı hazretleri yanında kalan Mahmûd'a; "Müjde verdiğim Mahmûd sensin. Fakat bu sırrı, ben sağ olduğum müddetçe kimseye söyleme" buyurdu.
1778 (H. 1192) senesinde ömrünün sonlarına yaklaşan İbrahim Hakkı, vasiyetnamesini yazdı. Sık sık hastalanması sebebiyle bizzat kendisi kitap yazmak için uğraşmıyordu. Ancak yazdırmak suretiyle kalan ömrünü bereketlendirmek istiyordu. Bu sebeple oğullarının kitap yazmada yardım etmelerini istedi. Kendisi söyleyip oğulları yazdılar. Nihayet 1781 (H. 1195) tarihte bir perşembe günü vefat etti. Tillo'da hocası İsmail Fakirullah hazretlerinin kabrine komşu olacak şekilde defnedildi. Ölümü için de; "Hudayı bilmeye ancak cihane geldi sultanım" mısraı atarih olarak düşürüldü.
Hayatını ilim öğrenmek, öğretmek ve kitap yazmakla geçiren İbrahim Hakkı hazretlerinin vefatında, iki oğlu ve iki kızı vardı. Oğulları İsmail Fehmi, Muhammed Şakir'dir. Babasının neslinin devamını Muhammed Şakir sağladı. Kızları Şemsi Aişe ile Hanife Hatun'dur.
İbrahim Hakkı hazretleri, tefsir, hadis, fıkıh gibi nakli ilimlerin yanında, akli ilimlerlede uğraşmış, bir ilim ve marifet hazinesi olan Marifename'sinde bütün bunlara yer vermiştir. Mevalidi yani canlı cansız bütün varlıkların yaradılış sırrını bilmek ve irfanı teslim etmek onda pek açık olarak görülmektedir. Hayatında hiçbir zaman okumayı ve okutmayı elden bırakmayan İbrahim Hakkı hazretleri, ideal insan tipi olarak arif insanı göstermiştir. Kendisi de bu ölçü içinde kalmıştır. Ona göre, arif gönülle ve akılla bilendir. Fakat gönülle bilmek arifin yegane hususiyetidir. Bu yüzdendirki o, gönüle, eserlerinde büyük yer vermiştir. Gönül sevgilinin mekanıdır. Aşk sayesinde bu sevgi vardır. Bu yollarda hikmet (fen ve sanat) vardır. Mevalid (varlıkların sırlarını anlama) bu yolla olmaktır. Kısca söylemek gerekirse İbrahim Hakkı; gönül sahibi olan, fen ve sanata yer veren büyük bir alim, Hakka rıza gösteren bir velidir. Eserlerinin ismine ve mahlasına bakınca bütün bunların hepsi görülür. Divanının adı İlahename'dir. Hakikaten hepsi ilahedir. Marifetname ise arifin kitabı demektir. İbrahim Hakkı günlerinin sonlarına doğru, eserlerinin dile değil gönüle okunmasını istemiştir.
İbrahim Hakkı hazretleri açık fikirli, neşeli bir arifti. Bilhassa bu hususlar yakın dostu Şair Hazık'la olan yarenliklerinde ve kendi hanımlarına yazdığı mektuplarında gürülmektedir. Bir de annesinin ismini koyduğu kızı Hanife'ye söylediği manzum öğüdünde bunlara yer vermiştir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.