Gıybetin dine zararı büyüktür
Hasan (r.a.) şöyle buyurdu: “Yemin ederim ki gıybet; dine, koparılan bir et parçasının vücuda verdiği zarardan daha ağır bir zarar getirir”
15.02.2024 10:01:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
İmam Gazali hazretleri şöyle anlatıyor:
Hasan (r.a.) buyurur: "Yemin ederim ki gıybet; dine, koparılan bir et parçasının vücuda verdiği zarardan daha ağır bir zarar getirir."
Ebu Hureyre diyor ki: "Mü'min kardeşinizin gözündeki çöpü görürsünüz de, kendi gözünüzdeki merteği görmezsiniz."
Bildirildiğine göre, bir gün Selman-i Farisi (r.a.), Hz. Ebu Bekr ve Ömer ile birlikte sefere çıkmıştı. Selman (r.a.) yol arkadaşlarına yemek pişiriyordu. Bir yerde mola verdiler fakat Selman (r.a.) yiyecek bir şey hazırlamamıştı.
Bunun üzerine O'nu yanında yiyecek bir şey var mı, yok mu baksın ve varsa alsın gelsin diye Peygamberimize (s.a.v.) gönderdiler. Selman (r.a.) yiyecek bir şey bulamayarak arkadaşlarının yanına eli boş dönünce Hz. Ebû Bekr ile Ömer kendi aralarında onun için, "Selman (r.a.) su almak üzere falan kuyuya varsa kuyu kurur" dediler.
Bunun üzerine şu ayet indi: "Birbirinizin arkasından dedikodu yapmayın, sizden birisi ölü bir din kardeşinin etini yemek ister mi? Hiç şüphesiz bundan tiksinirsiniz." (Hucûrat, 12).
Ebu Hureyre'den (rivayet edildiğine göre, Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Dünyada mü'min kardeşinin etini yiyen (onun hakkında dedikodu yapan) kimsenin önüne Kıyamet Günü dedikodusunu yaptığı kardeşinin leşi getirilir ve ona, 'Ye şimdi bu leşi, dünyada iken dirisini yemiştin' denir." Arkasından Peygamberimiz
(s.a.v.) şu ayeti okudu: "Sizden birisi, ölü kardeşinin etini yemek ister mi?"
Câbir ibn-i Abdullah el-Ensarî (r.a.) der ki: "Peygamberimiz (s.a.v.) zamanında dedikodu olunca derhal kokusu duyulurdu, çünkü gayet seyrekti. Fakat şimdi dedikodu öyle çoğaldı ki, bütün burunlar koku ile doldu, o yüzden artık kokusu fark edilmez oldu. Tıpkı şunun gibi: Derici atölyesine giren birini düşünün, adam kokunun ağırlığı yüzünden orada fazla kalamaz.
Oysa atölyede çalışanlar hiçbir rahatsızlık duymadan orada yerler, içerler, burunları alıştığı için kokuşmuş deri kokusunu duymazlar. İşte dedikodunun günümüzdeki durumu da böyledir."
(Mükaşefetü'l-Kulüb'den…)
Hasan (r.a.) buyurur: "Yemin ederim ki gıybet; dine, koparılan bir et parçasının vücuda verdiği zarardan daha ağır bir zarar getirir."
Ebu Hureyre diyor ki: "Mü'min kardeşinizin gözündeki çöpü görürsünüz de, kendi gözünüzdeki merteği görmezsiniz."
Bildirildiğine göre, bir gün Selman-i Farisi (r.a.), Hz. Ebu Bekr ve Ömer ile birlikte sefere çıkmıştı. Selman (r.a.) yol arkadaşlarına yemek pişiriyordu. Bir yerde mola verdiler fakat Selman (r.a.) yiyecek bir şey hazırlamamıştı.
Bunun üzerine O'nu yanında yiyecek bir şey var mı, yok mu baksın ve varsa alsın gelsin diye Peygamberimize (s.a.v.) gönderdiler. Selman (r.a.) yiyecek bir şey bulamayarak arkadaşlarının yanına eli boş dönünce Hz. Ebû Bekr ile Ömer kendi aralarında onun için, "Selman (r.a.) su almak üzere falan kuyuya varsa kuyu kurur" dediler.
Bunun üzerine şu ayet indi: "Birbirinizin arkasından dedikodu yapmayın, sizden birisi ölü bir din kardeşinin etini yemek ister mi? Hiç şüphesiz bundan tiksinirsiniz." (Hucûrat, 12).
Ebu Hureyre'den (rivayet edildiğine göre, Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Dünyada mü'min kardeşinin etini yiyen (onun hakkında dedikodu yapan) kimsenin önüne Kıyamet Günü dedikodusunu yaptığı kardeşinin leşi getirilir ve ona, 'Ye şimdi bu leşi, dünyada iken dirisini yemiştin' denir." Arkasından Peygamberimiz
(s.a.v.) şu ayeti okudu: "Sizden birisi, ölü kardeşinin etini yemek ister mi?"
Câbir ibn-i Abdullah el-Ensarî (r.a.) der ki: "Peygamberimiz (s.a.v.) zamanında dedikodu olunca derhal kokusu duyulurdu, çünkü gayet seyrekti. Fakat şimdi dedikodu öyle çoğaldı ki, bütün burunlar koku ile doldu, o yüzden artık kokusu fark edilmez oldu. Tıpkı şunun gibi: Derici atölyesine giren birini düşünün, adam kokunun ağırlığı yüzünden orada fazla kalamaz.
Oysa atölyede çalışanlar hiçbir rahatsızlık duymadan orada yerler, içerler, burunları alıştığı için kokuşmuş deri kokusunu duymazlar. İşte dedikodunun günümüzdeki durumu da böyledir."
(Mükaşefetü'l-Kulüb'den…)