'Geleneği terk'in bedeli ağır oldu
Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, çok kısa bir dönemde geleneksel bir toplumdan, çağdaş bir topluma dönüşme sürecini yaşayan ülkemizde, bu hızlı değişim, bireyler ve aileler üzerinde çeşitli
baskılar yaratmış ve bazı uyum zorluklarına neden olduğunu söy
18.03.2012 00:00:00
Dr. Yavuz, geleneksel hayat tarzında bireyin çoğunlukla başkalarının beklentilerini karşılarken ve yardımlaşma önemli iken; çağdaş toplumlarda bireysel varoluş ve kimlik kavramları ön plana çıktığını belirterek, bu geçiş sürecinin bireyi gelenek toplumunun getirdiği bazı değerlerden ve psikolojik savunma mekanizmalarından da yoksun bıraktığını belirtti.
Çağdaşlaşma sürecinde bazı değer sistemlerinin kaybolduğunu ve insanın tutunacağı, bağ kuracağı yeni değer sistemleri üretmekte yetersiz kaldığını anlatan Dr. Yavuz, "Modern hayat, ilerlemenin, gelişmenin, çalışmanın çağı olduğu kadar; aynı zamanda bütün bunların bedellerinin yabancılaşma ve öz değerlerinden uzaklaştığı bir yaşam biçimi de olmuştur. Bir tarafta zenginlik, çeşitlilik, alternatifler, ifade özgürlükleri, farklı yaşam stilleri varken, madalyonun diğer tarafında ise yoğun bir iletişimsizlik, kopukluk ve yalnızlık vardır. Bireyin ödemek zorunda kaldığı bu bedeller sadece psikolojik bozukluklar halinde değil, aynı zamanda bir ya da bir kaç markaya saplantılı yönelme gibi marka bağımlılığı şeklinde de ortaya çıkmaktadır. Neticede kollektif narsisizm yaşayan toplum bireylerinde gözlemlediğimiz, bu kollektif ego enflasyonu, bazı kavramların da çarpıtılmasına neden olmuştur. Toplumun tüm katmanlarında gerçek benlerine yabancılaşmış ve sahte benleri ile varolma çabasını sürdüren bireylere rastlanmaktadır. Bu kişiler, kişisel sınıf atlama çabalarını toplumun çağ atlamasından daha önemli görmektedirler. Dolayısıyla bireylerin tüketim davranışı ve bu esnadaki seçimleri olarak "takıntılı biçimde marka kullanımı", günümüz insanının kendine ve hayatına anlam, değer kazandırma çabası olarak da değerlendirilebilir. Ancak bu çabanın gerçekten sağlıklı olup olmadığı, kişiyi gerçekten daha değerli yapıp yapmadığı gibi sorular oldukça önem taşımaktadır. Marka bağımlılığı nedir? rasyonel bir insan davranışı mıdır, yoksa bireyin uyum zorlukları sonucu ortaya çıkan psikopatolojik bir durum mudur. vardığımız kanı, markaya yönelme yanlış bir durum değildir. Eğer kişi markaya önem vermekle beraber, markalı olsun olmasın hoşuna gittiği her şeyi alıp kullanabiliyorsa mesele yok. Eğer takıntılı olduğu markaları, hayat tarzı haline getiriyorsa ve bunu bir yaşam biçimi olarak varlık sebebi sayıyorsa işte bur da bir patoloji var demektir" dedi.
Marka konusunda takıntılı olmak
Marka bağımlılığının, tüketicinin her satın almada, sadece tercih ettiği markayı alma eğilimi olarak tanımlanabileceğini ifade eden Dr. Yavuz, "Bireyler takıntılı şekilde marka kullanma davranışlarını tek bir markaya yönelik olarak değil; başkalarının beğenisini, kabulünü, onayını kazanacaklarını düşündükleri, farklı markalardan ürünleri tercih ederek de gösterebilmektedir. Burada önemli olan o malın fiyatı, kalitesi ve kullanım avantajlarından çok, o markanın imajı, yaratacağı etki, marka ile bütünleşerek kendini daha değerli ve önemli hissetme olgularıdır.
Marka kullanımı bireyin kendisini yetersiz, değersiz hissetmesini önlemenin bir yolu gibi algılanıyor ve sonuç olarak karşımıza "marka bağımlısı" bireyler çıkıyor. Alışveriş tutumlarını sorgulamayan, markanın imajını pek çok şeyin üstünde tutan, estetik kaygıların diğer pek çok şeyin önüne geçtiği bir yaşam şekli ortaya çıkıyor. Çevre tutumları, medya organlarının propagandaları, toplumsal beklentiler ve baskılar, arkadaş gruplarının marka kullanımını teşvik etmesi sonucunda, bireyler bu çılgın tüketim zincirinin bir halkası haline geliyor. Böylece günümüz insanı bir anlamda marka ve o markaların sağladığını düşündüğü imajlara bağımlı hale geliyor. Marka kullanamadığında kendini değersiz, önemsiz birisi gibi algılayabiliyor" diye konuştu. (İHA)
Çağdaşlaşma sürecinde bazı değer sistemlerinin kaybolduğunu ve insanın tutunacağı, bağ kuracağı yeni değer sistemleri üretmekte yetersiz kaldığını anlatan Dr. Yavuz, "Modern hayat, ilerlemenin, gelişmenin, çalışmanın çağı olduğu kadar; aynı zamanda bütün bunların bedellerinin yabancılaşma ve öz değerlerinden uzaklaştığı bir yaşam biçimi de olmuştur. Bir tarafta zenginlik, çeşitlilik, alternatifler, ifade özgürlükleri, farklı yaşam stilleri varken, madalyonun diğer tarafında ise yoğun bir iletişimsizlik, kopukluk ve yalnızlık vardır. Bireyin ödemek zorunda kaldığı bu bedeller sadece psikolojik bozukluklar halinde değil, aynı zamanda bir ya da bir kaç markaya saplantılı yönelme gibi marka bağımlılığı şeklinde de ortaya çıkmaktadır. Neticede kollektif narsisizm yaşayan toplum bireylerinde gözlemlediğimiz, bu kollektif ego enflasyonu, bazı kavramların da çarpıtılmasına neden olmuştur. Toplumun tüm katmanlarında gerçek benlerine yabancılaşmış ve sahte benleri ile varolma çabasını sürdüren bireylere rastlanmaktadır. Bu kişiler, kişisel sınıf atlama çabalarını toplumun çağ atlamasından daha önemli görmektedirler. Dolayısıyla bireylerin tüketim davranışı ve bu esnadaki seçimleri olarak "takıntılı biçimde marka kullanımı", günümüz insanının kendine ve hayatına anlam, değer kazandırma çabası olarak da değerlendirilebilir. Ancak bu çabanın gerçekten sağlıklı olup olmadığı, kişiyi gerçekten daha değerli yapıp yapmadığı gibi sorular oldukça önem taşımaktadır. Marka bağımlılığı nedir? rasyonel bir insan davranışı mıdır, yoksa bireyin uyum zorlukları sonucu ortaya çıkan psikopatolojik bir durum mudur. vardığımız kanı, markaya yönelme yanlış bir durum değildir. Eğer kişi markaya önem vermekle beraber, markalı olsun olmasın hoşuna gittiği her şeyi alıp kullanabiliyorsa mesele yok. Eğer takıntılı olduğu markaları, hayat tarzı haline getiriyorsa ve bunu bir yaşam biçimi olarak varlık sebebi sayıyorsa işte bur da bir patoloji var demektir" dedi.
Marka konusunda takıntılı olmak
Marka bağımlılığının, tüketicinin her satın almada, sadece tercih ettiği markayı alma eğilimi olarak tanımlanabileceğini ifade eden Dr. Yavuz, "Bireyler takıntılı şekilde marka kullanma davranışlarını tek bir markaya yönelik olarak değil; başkalarının beğenisini, kabulünü, onayını kazanacaklarını düşündükleri, farklı markalardan ürünleri tercih ederek de gösterebilmektedir. Burada önemli olan o malın fiyatı, kalitesi ve kullanım avantajlarından çok, o markanın imajı, yaratacağı etki, marka ile bütünleşerek kendini daha değerli ve önemli hissetme olgularıdır.
Marka kullanımı bireyin kendisini yetersiz, değersiz hissetmesini önlemenin bir yolu gibi algılanıyor ve sonuç olarak karşımıza "marka bağımlısı" bireyler çıkıyor. Alışveriş tutumlarını sorgulamayan, markanın imajını pek çok şeyin üstünde tutan, estetik kaygıların diğer pek çok şeyin önüne geçtiği bir yaşam şekli ortaya çıkıyor. Çevre tutumları, medya organlarının propagandaları, toplumsal beklentiler ve baskılar, arkadaş gruplarının marka kullanımını teşvik etmesi sonucunda, bireyler bu çılgın tüketim zincirinin bir halkası haline geliyor. Böylece günümüz insanı bir anlamda marka ve o markaların sağladığını düşündüğü imajlara bağımlı hale geliyor. Marka kullanamadığında kendini değersiz, önemsiz birisi gibi algılayabiliyor" diye konuştu. (İHA)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.