Eskiden Adile teyzemiz vardı, şimdi Ali Babacan ağabeyimiz var... Biri çocuk masalları anlatırdı, diğeri 'Avrupa' ve 'cari açık' masalları anlatıyor. Sevgili dostlar, konuya şaka ile karışık bir giriş yapsam bile 'piyasaların sorguladığı ve algıladığı' hakkında, özellikle Eylül 2006 sonrasını ilgilendirecek çok ciddi kaygılarım var. 'Nedir?' derseniz... 2006 Eylül-2007 Mayıs dönemine yani 'siyasi riskin piyasalar açısından 'tepe' yapacağı aralığa girerken, varolan siyasi otorite tarafından ortaya atılan ve/veya atılmak istenen AB algılaması, bana göre çok gerçekçi değil. Biraz daha açmam gerekirse; özellikle Babacan tarafından yapılan 'AB ile sorun yok, prosedür devam ediyor' tadında açıklamalar üzerine bina edilecek finansal pozisyonlar, sizleri eylül sonrasında 'algılamada ters köşede' bırakabilir... Peki 'AB ile aramızdaki ilişkide', gelinen son nokta ne? Müzakereler 'başladı' gibi görünüyor ama 'Rumları tanıma ve limanları' açma gibi (bize göre 'detay', onlara göre 'ana sorun') noktalar yüzünden süreç kesinlikle ilerlemiyor. Taraflar birbirlerini sıkıştırmıyorlar, adım atmıyorlar ve mümkünse konuyu gündem dışı tutuyorlar. Beni de 'özellikle olumlu algılanabileceği noktasında' korkutan, bu 'sessizliğin' sizleri yanıltması ve 'işler yürüyor' algılamasına kapılmanız. Sevgili dostlar, sonuç bölümünde 'piyasa dinamiklerine' yeniden geleceğim ama 'işler iyi' diyenlere ve sizlere hatırlatmak amacıyla Avrupa'nın ağır toplarının geçmişte Türkiye için söylediklerine bir kez daha göz atalım; - Helmut Schmidt (eski Almanya başbakanı): AB'nin geleceğinde ne olursa olsun AB içinde Türkiye'nin yeri yoktur, 70 milyon Türk'ü Avrupa içinde dolaştıramayız... Adaylık statüsü verilmesi baştan beri hatadır... - Hans Dietrich Genscher (eski Almanya Dışişleri Bakanı): Türkiye için bir Yugoslavya modeli öngörülmektedir... Otto Schily: Almanya'da homojen bir Türk azınlık toplumu istemiyorum... Türkler için en iyi entegrasyon toplum içinde asimile olmalarıdır... - Verheugen: Türkiye'yi AB üyesi olarak düşünemiyorum, aday olarak kalacak, üye olabileceğini düşünmüyorum... - Giscard d'estaing: Türkiye'nin AB'ye girmesi Avrupa'da oluşan birliğin sonu olur, Türkiye'nin adaylığını ortaya atanlar AB düşmanıdır. Başkenti ve halkının yüzde 95'i Avrupa'da olmayan Türkiye'nin farklı bir yapısı ve farklı bir kültürü var... - Tom Spencer: Türklere 30 yıldır sözler vererek hiç dürüst davranmadığımızı düşünüyorum. Gerçek niyetimiz Türkleri hiçbir zaman kabul etmemek... Bunu açıkça ifade etmeliyiz... Bu hatırlatmalar sonrası 'müzakareler başladı, işler çok iyi, Rumlar sorun olamaz' diyenlere sormak istiyorum; yukarıdaki cümlelere yansıyan zihniyet yok mu oldu, neden bu kadar iyimsersiniz? Veya neden bize bildiğiniz gerçekleri değiştirerek pazarlamaya çalışıyorsunuz? Sonuç: 'FED kararları, petrol fiyatları, konjonktürel değişim' gibi etkiler ile 2003 başında yola çıkan piyasalar, dünya genelinde ve Türkiye'de 2006'nın ilk aylarında 'en' noktalarını test ettiler. Bu test ediş sırasında dahi, Türkiye, gelişmekte olan diğer piyasalardan daha fazla performans gösteremedi. Bunun anlamı da şuydu; konjonktür bizi de diğerleri ile birlikte yukarı çekti ama, bu dinamik içinde bize özel olan AB senaryosu büyük oyuncular tarafından ayrıca satın alınmadı. Son söz: Siyasi riskin artacağı 'eylül-mayıs' dönemine girerken; 'AB senaryosu ile ilgili zorlanarak yaratılmış olumlu havayı', sizlere pazarlamak isteyenlere karşı dikkatli olmanız amacıyla, sizleri bir kez daha uyarmak istedim...Yiğit Bulut/ Radikal
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.