alperen_polat@mynet.com
Bu yazı bir bakıma Kültür ve Turizm Bakanı sayın Erkan Mumcu'ya açık mektup niteliği taşıyor. Çünkü şikayetimin muhatabı sayın Mumcu'nun bizzat kendisidir. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı Türkiye'nin çok önemli bir arşivinde tarih, tarihçi, turizm, Türkiye'nin vizyonu ve bilim açık açık katlediliyor, ayaklar altında (ya da bir kişinin ayakları altında) bilerek ve kasden eziliyor. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, bu yazının maksadı herhangi bir kişiyi hedef alarak, onu yerden yere vurmak değildir. Bu yazının maksadı Türkiye'nin en önemli arşivlerinden birisinin başında bulunan bir kişinin sebep olduğu, yıllardır devam eden bir kıyımın önüne bir nebze de olsa geçebilmektir. Bu çok önemli arşivimiz Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi...
Tarihçi olanların yakından bileceği, olmayanların da tahmin edebileceği üzere, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi'nde Osmanlı tarihine ilişkin çok önemli belgeler bulunuyor. Bu evrakların önemini ayrıntılı olarak anlatmaya lüzum görmüyorum. Hiç ilgisiz birisi bile internette ufak bir tarama ile bu arşivin ehemmiyetini kavrayabilir.
Hemen her fırsatta milletimizin "tarih şuuru" eksikliğinden dem vurulup, tarih bilincinin daima canlı tutulması gerektiğinden bahsedilir. Ama tarihçinin hangi koşullarda çalıştığı ve ne gibi zorluklarla karşılaştığından nedense hiç bahsedilmez. Bir tarihçi için en önemli ve etkili malzeme arşiv malzemeleridir. Arşiv belgesi olmadan bir tarihçinin ortaya bir şeyler çıkarabilmesi mümkün değildir. Özellikle Osmanlı'nın ilk dönemleriyle ilgilenen tarihçiler için arşiv "olmazsa olmaz" şarttır.
Şimdi sadede geliyorum, sayın bakana olan şikayetime yani. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi'ni idare iddiasıyla bu önemli kurumun başında olan müdire hanımla ilgili, araştırma görevlisinden yarım asırlık profesörüne kadar birçok kişiden olumsuz birçok şikayet dinlemiştim. Ne zaman konu arşivlerden açılsa daima malum müdire hanımın ismi zikredilir ve ilim adamlarına çektirdiği çileler bir bir dile getirilirdi. Birkaç kez ben de, sırf anlatılanların doğruluğunu tasdik için misafir olarak bu çok önemli arşivimizi ziyaret ettim. Ve maalesef anlatılanların, az bile olduğunu, müdire hanımın orada estirdiği terör havasını bizzat yaşayarak müşahede ettim. Emir kipiyle kurulan cümlelerin havada uçuştuğu bir ortamda, keyfi davranışlarla araştırmacıların bezdirilmesi ve bir ilim adamının o ortamda çalışmamasını temin için elden gelenin kat kat fazlasının sarfedilmesi arşivin rutin bir ortamı haline gelmiş. Artık araştırmacılar devamlı bir mücadelenin içerisindeler. "Acaba bugün ne gibi bir sorun çıkarır müdire hanım" diye arşive her gidişinde kafasında bin bir türlü soru ve endişe beliren bir araştırmacının ne kadar verimli olabileceğini varın siz düşünün. Zaten birçok araştırmacı ve ilim adamı hocalarımız "pes" deyip yenilgiyi kabul ediyor ve mücadeleden vazgeçiyor. Yaptığı çalışmanın selameti ve geleceği açısından mücadeleye mecbur olanların ise vay haline! Düşünün bir araştırma yapacak veya bir tez yazacaksınız ve sizin araştırdığınız konuyla ilgili belgeler sadece Topkapı Sarayı Arşivi'nde mevcut. İki tercihiniz var; ya araştırmanızdan ve tezinizden vazgeçip kendinize başka bir yol seçeceksiniz ya da müdire hanımın despotik taarruzlarına ve yıldırmalarına karşı mücadele edeceksiniz. Tabii bu çetin mücadeleye dayanabilecek kudretiniz varsa. Yanlış anlamayın abartmıyorum, az bile söylüyorum. Şunu açıklıkla ifade etmek isterim ki, arşivin başında bulunan müdire hanımdan yerli ve yabancı memnun olan hiçbir kişi yok. Zaten yıllardır gelip geçen kültür bakanlarına bu müdire hanım ile ilgili şikayetler iletiliyor. Ama her ne hikmetse hiçbir işlem yapılmadı bugüne kadar. Mesela İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih bölümü öğretim üyelerinden kıymetli ilim adamı Prof. Dr. Kemal Beydilli, 2001 yılında yayınlanan "Osmanlı Döneminde İmamlar ve İmamın Günlüğü" isimli kitabının önsözünde, kendisine bu çalışma esnasında yardımı dokunan herkese teşekkür ettikten sonra Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi müdiresi hakkında şu cümlelere yer veriyor:
"Topkapı Sarayı Müzesi Arşivinde ise, maalesef bütün şikayetlere rağmen buraya musallat olma hali hala devam etmekte olan Ülkü Altundağ'ın, bezdirerek kaçırdığı bütün yerli ve yabancı meslektaşlarca malum, keyfi davranış ve arşivden istifade edilmesini engelleyici ve zorlaştırıcı tutumundan ötürü faydalanma imkanını bulamadığımı esefle bir daha belirtirim."
Bir ilim adamı için bundan daha hazin bir durum olabilir mi? Türkiye'nin en önemli arşivlerinden birisinden faydalanamıyorsunuz. Bunun sebebi de o arşivin başında bulunan müdire hanım.
Beydilli gibi değerli bir Profesörü bile bezdiren müdire hanımın kaya misali kıpırdamayan mevkisiyle ilgili bu satırlar da çare olmuyor tabii.
Türkiye turizminin gelişmesinden bahsediyoruz. Ama Ülkü hanımın kaçırdığı yabancı ilim adamlarının kendi ülkelerinde Türkiye ile ilgili neler söylediklerini çok iyi tahmin edebiliyorum. Topkapı Saraşı Arşivi'nde çalışmaya gelen yabancı araştırmacılar, Ülkü hanımın gadrine uğradıktan sonra, Türkiye deyince akıllarına Ülkü hanımdan başka şey gelmez herhalde. Bakanlık bu konuda araştırma ve anket yapabilir. Anket sorusu şu olmalı: "Topkapı Sarayı Arşivi müdiresinden memnun musunuz?" gelecek cevaplar, olayın ciddiyetini teyit etmeye yeter. (DEVAM EDECEK...)
Bu yazı bir bakıma Kültür ve Turizm Bakanı sayın Erkan Mumcu'ya açık mektup niteliği taşıyor. Çünkü şikayetimin muhatabı sayın Mumcu'nun bizzat kendisidir. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı Türkiye'nin çok önemli bir arşivinde tarih, tarihçi, turizm, Türkiye'nin vizyonu ve bilim açık açık katlediliyor, ayaklar altında (ya da bir kişinin ayakları altında) bilerek ve kasden eziliyor. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, bu yazının maksadı herhangi bir kişiyi hedef alarak, onu yerden yere vurmak değildir. Bu yazının maksadı Türkiye'nin en önemli arşivlerinden birisinin başında bulunan bir kişinin sebep olduğu, yıllardır devam eden bir kıyımın önüne bir nebze de olsa geçebilmektir. Bu çok önemli arşivimiz Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi...
Tarihçi olanların yakından bileceği, olmayanların da tahmin edebileceği üzere, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi'nde Osmanlı tarihine ilişkin çok önemli belgeler bulunuyor. Bu evrakların önemini ayrıntılı olarak anlatmaya lüzum görmüyorum. Hiç ilgisiz birisi bile internette ufak bir tarama ile bu arşivin ehemmiyetini kavrayabilir.
Hemen her fırsatta milletimizin "tarih şuuru" eksikliğinden dem vurulup, tarih bilincinin daima canlı tutulması gerektiğinden bahsedilir. Ama tarihçinin hangi koşullarda çalıştığı ve ne gibi zorluklarla karşılaştığından nedense hiç bahsedilmez. Bir tarihçi için en önemli ve etkili malzeme arşiv malzemeleridir. Arşiv belgesi olmadan bir tarihçinin ortaya bir şeyler çıkarabilmesi mümkün değildir. Özellikle Osmanlı'nın ilk dönemleriyle ilgilenen tarihçiler için arşiv "olmazsa olmaz" şarttır.
Şimdi sadede geliyorum, sayın bakana olan şikayetime yani. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi'ni idare iddiasıyla bu önemli kurumun başında olan müdire hanımla ilgili, araştırma görevlisinden yarım asırlık profesörüne kadar birçok kişiden olumsuz birçok şikayet dinlemiştim. Ne zaman konu arşivlerden açılsa daima malum müdire hanımın ismi zikredilir ve ilim adamlarına çektirdiği çileler bir bir dile getirilirdi. Birkaç kez ben de, sırf anlatılanların doğruluğunu tasdik için misafir olarak bu çok önemli arşivimizi ziyaret ettim. Ve maalesef anlatılanların, az bile olduğunu, müdire hanımın orada estirdiği terör havasını bizzat yaşayarak müşahede ettim. Emir kipiyle kurulan cümlelerin havada uçuştuğu bir ortamda, keyfi davranışlarla araştırmacıların bezdirilmesi ve bir ilim adamının o ortamda çalışmamasını temin için elden gelenin kat kat fazlasının sarfedilmesi arşivin rutin bir ortamı haline gelmiş. Artık araştırmacılar devamlı bir mücadelenin içerisindeler. "Acaba bugün ne gibi bir sorun çıkarır müdire hanım" diye arşive her gidişinde kafasında bin bir türlü soru ve endişe beliren bir araştırmacının ne kadar verimli olabileceğini varın siz düşünün. Zaten birçok araştırmacı ve ilim adamı hocalarımız "pes" deyip yenilgiyi kabul ediyor ve mücadeleden vazgeçiyor. Yaptığı çalışmanın selameti ve geleceği açısından mücadeleye mecbur olanların ise vay haline! Düşünün bir araştırma yapacak veya bir tez yazacaksınız ve sizin araştırdığınız konuyla ilgili belgeler sadece Topkapı Sarayı Arşivi'nde mevcut. İki tercihiniz var; ya araştırmanızdan ve tezinizden vazgeçip kendinize başka bir yol seçeceksiniz ya da müdire hanımın despotik taarruzlarına ve yıldırmalarına karşı mücadele edeceksiniz. Tabii bu çetin mücadeleye dayanabilecek kudretiniz varsa. Yanlış anlamayın abartmıyorum, az bile söylüyorum. Şunu açıklıkla ifade etmek isterim ki, arşivin başında bulunan müdire hanımdan yerli ve yabancı memnun olan hiçbir kişi yok. Zaten yıllardır gelip geçen kültür bakanlarına bu müdire hanım ile ilgili şikayetler iletiliyor. Ama her ne hikmetse hiçbir işlem yapılmadı bugüne kadar. Mesela İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih bölümü öğretim üyelerinden kıymetli ilim adamı Prof. Dr. Kemal Beydilli, 2001 yılında yayınlanan "Osmanlı Döneminde İmamlar ve İmamın Günlüğü" isimli kitabının önsözünde, kendisine bu çalışma esnasında yardımı dokunan herkese teşekkür ettikten sonra Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi müdiresi hakkında şu cümlelere yer veriyor:
"Topkapı Sarayı Müzesi Arşivinde ise, maalesef bütün şikayetlere rağmen buraya musallat olma hali hala devam etmekte olan Ülkü Altundağ'ın, bezdirerek kaçırdığı bütün yerli ve yabancı meslektaşlarca malum, keyfi davranış ve arşivden istifade edilmesini engelleyici ve zorlaştırıcı tutumundan ötürü faydalanma imkanını bulamadığımı esefle bir daha belirtirim."
Bir ilim adamı için bundan daha hazin bir durum olabilir mi? Türkiye'nin en önemli arşivlerinden birisinden faydalanamıyorsunuz. Bunun sebebi de o arşivin başında bulunan müdire hanım.
Beydilli gibi değerli bir Profesörü bile bezdiren müdire hanımın kaya misali kıpırdamayan mevkisiyle ilgili bu satırlar da çare olmuyor tabii.
Türkiye turizminin gelişmesinden bahsediyoruz. Ama Ülkü hanımın kaçırdığı yabancı ilim adamlarının kendi ülkelerinde Türkiye ile ilgili neler söylediklerini çok iyi tahmin edebiliyorum. Topkapı Saraşı Arşivi'nde çalışmaya gelen yabancı araştırmacılar, Ülkü hanımın gadrine uğradıktan sonra, Türkiye deyince akıllarına Ülkü hanımdan başka şey gelmez herhalde. Bakanlık bu konuda araştırma ve anket yapabilir. Anket sorusu şu olmalı: "Topkapı Sarayı Arşivi müdiresinden memnun musunuz?" gelecek cevaplar, olayın ciddiyetini teyit etmeye yeter. (DEVAM EDECEK...)
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012