Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden
Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler
Endülüs'ün çöküşünü hazırlayan sebepler
Endülüs medeniyetinin çöküşünü iki sebebe bağlamak mümkündür:
1. Hıristiyan Batılıların sinsice sürdürdükleri faaliyetler ki bunlar Müslümanların arasındaki birlik ve beraberliği zedelemeye ve onların itikatlarını zayıflatmaya yönelik çabalardır. Güney Fransa'daki rahiplerin İslam'ı kötüleyici eserler sayesinde Müslümanları dinlerinden soğutmak ve Hıristiyan yapabilmek için çalışmalar yaptıklarını daha önce ifade etmiştik. Bütün bunlar neticesinde Endülüs'te itikadî ve fikrî sahada tam bir karışıklık ve fitne ortamı meydana gelmiştir.
2. Endülüs'ün çöküşünü hazırlayan bir diğer sebep de, Hıristiyan Batı kültürüne kompleksle yaklaşmaları olmuştur. Kurduğu medeniyetle Hıristiyan dünyasının ezilmesine sebep olan Endülüs, ne yazık ki bu halini fazla devam ettiremedi ve dış güçlerin de etkisiyle fikrî ve sosyal planda Avrupa medeniyetini taklide girişti. Bu taklitçilik hastalığı bir kurt gibi cemiyet bünyesine girdikten sonra Endülüs siyasî olarak inişe geçmeye başlamış ve her sahada önlenemez bir çözülme kendini göstermiştir. Ve Endülüslü Müslümanlar Hıristiyan Avrupa'nın karşısında ezilir vaziyete düşmüştür.
Tarihçi İbn-i Hayyan bu konuda şunları söyler: "Allah Endülüs Müslümanlarına düşman korusu öyle musallat etti ki, bunlardan biri herhangi bir yerde bir Hıristiyan'la karşılaşsa, Allah'tan utanmadan sırtını döner ve kaçardı. Allah düşmanları Müslümanların bu davranışını çok sık gördükleri için alıştılar.
Fikrî Sahada Yaşanan Bozulma
Bu dönemde Yunan filozoflarının eserleri yoğun bir şekilde Arapça'ya çevriliyor, dinî ve fikrî hayat ciddi şekilde yıpranıyordu. Kurtuba doğumlu İbn-i Rüşd, Endülüs'te adeta Aristo'nun varisi olmuştu.
"Aristo'yu Endülüs'ün ortasına diken İbn-i Rüşd, hakikati bulmada akıl ile vahyin ikiz kardeş olduğu inancını kökleştirdi. Ayet-i kerimede belirtildiği üzere bazıları muhkem, bazıları müteşabih olan Kur'an ayetlerinin, müteşabih olanlarının ancak 'râsihun' tarafından anlaşılabileceği beyanında felsefecilerin kast edildiğini iddia etti. Hıristiyan dünyasının temel taşı olan Aristo'ya bu derece yakınlık İbn-i Rüşd'ün içinde bulunduğu toplum için ciddi bir tehdit oldu. Peki, Endülüs'ün fikrî ve itikadî hayatında büyük bir yer işgal eden felsefeye, İslam'ın ayet ve hadisler ışığında bakışı nasıldır?
Büyük İslam alimlerinden İmam-ı Gazali'nin felsefeciler ve onların peşinden gidenler hakkındaki görüşü şöyledir:
"Bir kısım felsefeciler ilahiyatçılardır. Bunlar yeni dönem felsefecilerdir. Eflatun'un hocası Sokrat, Aristo'nun hocası Eflatun ve Aristo'nun kendisi gibi gerek bu felsefecilerin ve gerekse onları takip edenlerin kafir olduklarını belirtmek gerekir.
Felsefeciler ilahiyat alanında toplum olarak yirmi meselede yanılmışlardır. Bu yirmi meselenin üçünden dolayı onları kesin olarak kafir, geri kalan on yedisinden dolayı da bidatçi saymak gerekir. İlahiyatçıların bu yirmi mesele hakkındaki görüşlerinin bâtıl olduğunu belirtmek üzere 'Tehafüt-ul Felasife' adlı eseri kaleme aldık".
İbn-i Rüşd, İmam-ı Gazali'nin görüşlerine cevap niteliği taşıyan bir eser yazmış. Ancak Gazali'nin delillerine tam bir cevap getirememiştir. Zira İmam-ı Gazali, Aristo felsefesinin İslam'ın temel itikadî esaslarıyla bağdaşmadığını açıkça ortaya koymuştur.
İbn-i Rüşd, Aristo'nun eserlerine üç türlü şerh yazmış, bu şerhlere özellikle Hıristiyan ve Yahudi bilginler sahip çıkmışlardır. Yahudi asıllı İbn-i Meymun İbn-i Rüşd'ün eserlerini Arapça'ya çevirmiştir.
Sosyal Hayatta Yaşanan Bozulma
Fikrî sahada durum böyleyken, sosyal hayatta da ciddi çöküntüler yaşanmaktaydı. Hıristiyan kültürüne hayranlıkla yaklaşan Müslümanlar kızlarını bile Hıristiyanlarla evlendiriyorlardı. Benu Kasi'nin reisi Musa b. Musa kızını Navarra kralıyla evlendirdi. Kardeşinin kızını da kral Wannaca ile evlendirmişti.
Giyim zevkini bile Hıristiyanlara benzeten liderler çıkmıştı. İbn-i Merdeniş'in giydiği elbiseden atının eğerine kadar her şeyi Hıristiyan kontlara benziyordu.
Sebte valisi Ebu'l Kasım el-Azafi'yi derinden üzdüğü üzere Endülüs halkı Hıristiyanların yılbaşı kutlamalarına iştirak ediyor, toplumda içki alemleri revaç buluyordu. Hatta bazı yörelerde haşhaş kullanımına bile rastlanıyordu.
Rabat isyanlarına; I. Hakim'in, halkın sevdiği takva ehli alimlere ilgi göstermemesi ve eğlence meclislerine ağırlık vermesi sebep olmuştur. Endülüs'teki bu ciddi tahribat dış güçlerin ektiği fitne tohumları neticesi meydana gelmişti. Bu hakikati İngiliz Sömürgeler Bakanı'nın şu sözleri ortaya koyuyor: "Biz İspanya'yı kafirlerden (Müslümanlardan) şarap ve fesatla geri aldık. Bu iki güçle diğer bütün toprakları da almalıyız".
Yine Humpher'ın hatıratında Endülüs'le ilgili şu ifadeler yer almaktadır: "Müslümanların imanları ellerinden alınarak tıpkı Endülüs gibi İslam dünyası Hıristiyanlaştırılacaktır".
Netice olarak Endülüs'te Avrupa'nın sahneye koyduğu misyoner oyunları sebebiyle, fikrî, sosyal, itikadî ve ahlakî çöküntü had safhaya varmış, Hıristiyan hayranlığı cemiyeti sarmış ve nihayet 781 yıllık koskoca medeniyet yıkılıp gitmiştir.
Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler
Endülüs'ün çöküşünü hazırlayan sebepler
Endülüs medeniyetinin çöküşünü iki sebebe bağlamak mümkündür:
1. Hıristiyan Batılıların sinsice sürdürdükleri faaliyetler ki bunlar Müslümanların arasındaki birlik ve beraberliği zedelemeye ve onların itikatlarını zayıflatmaya yönelik çabalardır. Güney Fransa'daki rahiplerin İslam'ı kötüleyici eserler sayesinde Müslümanları dinlerinden soğutmak ve Hıristiyan yapabilmek için çalışmalar yaptıklarını daha önce ifade etmiştik. Bütün bunlar neticesinde Endülüs'te itikadî ve fikrî sahada tam bir karışıklık ve fitne ortamı meydana gelmiştir.
2. Endülüs'ün çöküşünü hazırlayan bir diğer sebep de, Hıristiyan Batı kültürüne kompleksle yaklaşmaları olmuştur. Kurduğu medeniyetle Hıristiyan dünyasının ezilmesine sebep olan Endülüs, ne yazık ki bu halini fazla devam ettiremedi ve dış güçlerin de etkisiyle fikrî ve sosyal planda Avrupa medeniyetini taklide girişti. Bu taklitçilik hastalığı bir kurt gibi cemiyet bünyesine girdikten sonra Endülüs siyasî olarak inişe geçmeye başlamış ve her sahada önlenemez bir çözülme kendini göstermiştir. Ve Endülüslü Müslümanlar Hıristiyan Avrupa'nın karşısında ezilir vaziyete düşmüştür.
Tarihçi İbn-i Hayyan bu konuda şunları söyler: "Allah Endülüs Müslümanlarına düşman korusu öyle musallat etti ki, bunlardan biri herhangi bir yerde bir Hıristiyan'la karşılaşsa, Allah'tan utanmadan sırtını döner ve kaçardı. Allah düşmanları Müslümanların bu davranışını çok sık gördükleri için alıştılar.
Fikrî Sahada Yaşanan Bozulma
Bu dönemde Yunan filozoflarının eserleri yoğun bir şekilde Arapça'ya çevriliyor, dinî ve fikrî hayat ciddi şekilde yıpranıyordu. Kurtuba doğumlu İbn-i Rüşd, Endülüs'te adeta Aristo'nun varisi olmuştu.
"Aristo'yu Endülüs'ün ortasına diken İbn-i Rüşd, hakikati bulmada akıl ile vahyin ikiz kardeş olduğu inancını kökleştirdi. Ayet-i kerimede belirtildiği üzere bazıları muhkem, bazıları müteşabih olan Kur'an ayetlerinin, müteşabih olanlarının ancak 'râsihun' tarafından anlaşılabileceği beyanında felsefecilerin kast edildiğini iddia etti. Hıristiyan dünyasının temel taşı olan Aristo'ya bu derece yakınlık İbn-i Rüşd'ün içinde bulunduğu toplum için ciddi bir tehdit oldu. Peki, Endülüs'ün fikrî ve itikadî hayatında büyük bir yer işgal eden felsefeye, İslam'ın ayet ve hadisler ışığında bakışı nasıldır?
Büyük İslam alimlerinden İmam-ı Gazali'nin felsefeciler ve onların peşinden gidenler hakkındaki görüşü şöyledir:
"Bir kısım felsefeciler ilahiyatçılardır. Bunlar yeni dönem felsefecilerdir. Eflatun'un hocası Sokrat, Aristo'nun hocası Eflatun ve Aristo'nun kendisi gibi gerek bu felsefecilerin ve gerekse onları takip edenlerin kafir olduklarını belirtmek gerekir.
Felsefeciler ilahiyat alanında toplum olarak yirmi meselede yanılmışlardır. Bu yirmi meselenin üçünden dolayı onları kesin olarak kafir, geri kalan on yedisinden dolayı da bidatçi saymak gerekir. İlahiyatçıların bu yirmi mesele hakkındaki görüşlerinin bâtıl olduğunu belirtmek üzere 'Tehafüt-ul Felasife' adlı eseri kaleme aldık".
İbn-i Rüşd, İmam-ı Gazali'nin görüşlerine cevap niteliği taşıyan bir eser yazmış. Ancak Gazali'nin delillerine tam bir cevap getirememiştir. Zira İmam-ı Gazali, Aristo felsefesinin İslam'ın temel itikadî esaslarıyla bağdaşmadığını açıkça ortaya koymuştur.
İbn-i Rüşd, Aristo'nun eserlerine üç türlü şerh yazmış, bu şerhlere özellikle Hıristiyan ve Yahudi bilginler sahip çıkmışlardır. Yahudi asıllı İbn-i Meymun İbn-i Rüşd'ün eserlerini Arapça'ya çevirmiştir.
Sosyal Hayatta Yaşanan Bozulma
Fikrî sahada durum böyleyken, sosyal hayatta da ciddi çöküntüler yaşanmaktaydı. Hıristiyan kültürüne hayranlıkla yaklaşan Müslümanlar kızlarını bile Hıristiyanlarla evlendiriyorlardı. Benu Kasi'nin reisi Musa b. Musa kızını Navarra kralıyla evlendirdi. Kardeşinin kızını da kral Wannaca ile evlendirmişti.
Giyim zevkini bile Hıristiyanlara benzeten liderler çıkmıştı. İbn-i Merdeniş'in giydiği elbiseden atının eğerine kadar her şeyi Hıristiyan kontlara benziyordu.
Sebte valisi Ebu'l Kasım el-Azafi'yi derinden üzdüğü üzere Endülüs halkı Hıristiyanların yılbaşı kutlamalarına iştirak ediyor, toplumda içki alemleri revaç buluyordu. Hatta bazı yörelerde haşhaş kullanımına bile rastlanıyordu.
Rabat isyanlarına; I. Hakim'in, halkın sevdiği takva ehli alimlere ilgi göstermemesi ve eğlence meclislerine ağırlık vermesi sebep olmuştur. Endülüs'teki bu ciddi tahribat dış güçlerin ektiği fitne tohumları neticesi meydana gelmişti. Bu hakikati İngiliz Sömürgeler Bakanı'nın şu sözleri ortaya koyuyor: "Biz İspanya'yı kafirlerden (Müslümanlardan) şarap ve fesatla geri aldık. Bu iki güçle diğer bütün toprakları da almalıyız".
Yine Humpher'ın hatıratında Endülüs'le ilgili şu ifadeler yer almaktadır: "Müslümanların imanları ellerinden alınarak tıpkı Endülüs gibi İslam dünyası Hıristiyanlaştırılacaktır".
Netice olarak Endülüs'te Avrupa'nın sahneye koyduğu misyoner oyunları sebebiyle, fikrî, sosyal, itikadî ve ahlakî çöküntü had safhaya varmış, Hıristiyan hayranlığı cemiyeti sarmış ve nihayet 781 yıllık koskoca medeniyet yıkılıp gitmiştir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.