Günümüzde herkes önüne gelen her Allah diyeni kendine örnek aldığından dolayı Türk ve İslam alemi gerçek İslam ahlakından uzaklaşarak yozlaşmıştır. Harama helal, helale haram diyen, hırsızlık yapan, kul hakkına giren insanları örnek almanın neticesinde bugün insanlarımız kör, sağır ve dilsiz olmuşturlar. Aksi halde Allah'a ve Resulüne inat hareket etmezlerdi. İşte Allah'ın Resulü, böyle çirkin özellikleri olan insanlardan oluşan bir topluma peygamberlik vazifesiyle gönderilmişti. Şimdi, O'nun yüce ahlakını incelemeye çalışalım.
Prof. Dr. Haydar Baş, 'Rahmeten li'l-Âlemîn Hz. Muhammed' isimli eserinin 1. cildinde şöyle anlatıyor:
"Resûlullah'ın (s.a.v.) en üstün örnek olması, seçilmişliğinin yanısıra, hayatın bütün yönlerini kuşatmasından kaynaklanmaktadır. O, en iyi ve müşfik aile reisiydi fakat her peygamber evlenip çocuk sahibi olmamıştı. Resûlullah (s.a.v.) en iyi devlet kurucusu ve reisi idi fakat her peygambere devlet kurmak nasip olmamıştı. Resûlullah (s.a.v.) İslam ordusunun başkumandanı ve benzeri olmayan bir savaşçıydı fakat her peygamberin askerî alanda rehberlik yapması mümkün olmamıştı. Adeta O, kendinden önceki bütün peygamberlerin sahip oldukları en bâriz vasıfların, güzelliklerin ve özelliklerin özü, özeti ve mecmuu idi.
Resûlullah Efendimiz akide, ibadet, ahlak, eğitim, iktisat, sosyal düzen ve siyaset gibi sahalarda insan hayatının bütün yönlerini kuşatıcı esaslar getirmişti. Ama hayatın ve insanlığın tümünü kuşatan başka bir peygamber gelmiş değildi. Bu sebepledir ki, her sınıf insana ancak Resûlullah (s.a.v.) örnek olmuştur.
Allah'ın Resulü bütün hâllerde beşerin en güzel misali ve en üstün biricik örneğidir. Her şeyde kemâl O'na dayanır, her kemâl de O'ndan alınmıştır. Bu sebeple insanın durumu ne olursa olsun Resûlullah'a uymadıkça O'nun yolunu takip edip, O'nu örnek almadıkça kemâle ermesine imkan yoktur. O'nun şahsından toplanan olgunluk ve kemâlât hiçbir insanda toplanmamıştır, toplanması da mümkün değildir.
O mir'atullah (Allah'ın aynası) idi. Bu da iki yönlü özellikti. Birincisi Hakk'ın boyasıyla boyandığı, Allah'ın sıfatları kendisinde tecelli ettiği için yanına gelenler O'nda Cenab-ı Hakkı seyrederlerdi. O'nu dinleyen, O'nu seyreden yanından ayrılmak istemezdi. Bu vasfıyla Hz. Resûlullah Efendimiz insanları Allah'a ve O'nun sevgisine, Cenab-ı Hakkı da insanların kalbine taşırlardı. İkinci olarak da halkın aynasıydı. Yani O'na bakan kendi güzelliğini ya da çirkinliğini seyrederdi. O'nun yanına gelenler, kendi güzel veya çirkin yönlerini ziyadesiyle seyrederlerdi. Kendisinde Allah'ın adl (adalet) sıfatı çokça tecelli eden bir kimse O'nda adlin kemâlini görür, böylece kendisinde eksik olan yönleriyle beraber seyrettiği o mutlak adalete hayran kalırdı. Kendisinde Hakk'ın rahmet tecellileri fazla olan bir kimse; yine O'nda kendisinde olmayan yönleriyle birlikte âlemlere rahmet olma vasfını görür ve hayran kalırdı. Ve yine ticarete, siyasete, riyasete vs. meyli ve kabiliyeti olanlar, bu kabiliyetlerin en kâmil halini kendisinde seyrederek Hz. Muhammed Mustafa'yı (s.a.v.) örnek alırlardı.
Şunu hemen belirtelim ki, Hz. Fahr-i Kâinat Efendimiz herhangi bir insan gibi, bir kabiliyetini geliştirmiş fakat diğer yönleri eksik kalmış bir insan değillerdi. Zira, O'nu, kendi dilinden aktarırsak, Rabbi terbiye etmiş ve güzel terbiye etmiştir. Her an yeni bir tecelli ile yeniden doğan ve böylelikle kemâl üzerine kemâli, nur üzerine nuru sergileyen Cenab-ı Hakk'ın vitrini olmak şerefine ermiş bir vücut ve ruhun sahibi idiler.
Şimdi dilerseniz O'nun en üstün ahlak sahibi, en üstün eğitimci, en üstün siyasetçi ve kumandan oluşunu misalleriyle detaylandırmaya çalışalım. Resûlullah'ın çok yönlü olan şahsiyetinde en bâriz alamet, benzeri olmayan güzel ahlaka sahip kılınmış olmasıdır. Sayabileceğimiz bütün güzel vasıflar ve bu vasıflara dayanan bütün güzel tasarruflar bir insanda toplanmış olsa; yine de Resûlullah'ın ahlakı daha üstün olurdu. O'nun ahlaka dayalı bütün hal, hareket ve yaşantısında da harikulade meziyetlerle donatılmış olmasının getirdiği üstünlükten başka bir şey bulmak mümkün değildir. O'nun yüce şahsiyetinin en bâriz alameti olan güzel ahlakı, aynı zamanda risaletinin de gayesini oluşturmaktadır. Nitekim, bizzat Kendileri risaletlerinin gayesini şu ifadeleriyle beyan etmişlerdir: "Ben ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim." Cenab-ı Hak da Kur'an-ı Kerim'de Peygamber Efendimizin bu sözünü teyiden, "Ve Sen şüphesiz yüce bir ahlaka sahipsin" (Kalem, 4) buyurmaktadır."
Prof. Dr. Haydar Baş, 'Rahmeten li'l-Âlemîn Hz. Muhammed' isimli eserinin 1. cildinde şöyle anlatıyor:
"Resûlullah'ın (s.a.v.) en üstün örnek olması, seçilmişliğinin yanısıra, hayatın bütün yönlerini kuşatmasından kaynaklanmaktadır. O, en iyi ve müşfik aile reisiydi fakat her peygamber evlenip çocuk sahibi olmamıştı. Resûlullah (s.a.v.) en iyi devlet kurucusu ve reisi idi fakat her peygambere devlet kurmak nasip olmamıştı. Resûlullah (s.a.v.) İslam ordusunun başkumandanı ve benzeri olmayan bir savaşçıydı fakat her peygamberin askerî alanda rehberlik yapması mümkün olmamıştı. Adeta O, kendinden önceki bütün peygamberlerin sahip oldukları en bâriz vasıfların, güzelliklerin ve özelliklerin özü, özeti ve mecmuu idi.
Resûlullah Efendimiz akide, ibadet, ahlak, eğitim, iktisat, sosyal düzen ve siyaset gibi sahalarda insan hayatının bütün yönlerini kuşatıcı esaslar getirmişti. Ama hayatın ve insanlığın tümünü kuşatan başka bir peygamber gelmiş değildi. Bu sebepledir ki, her sınıf insana ancak Resûlullah (s.a.v.) örnek olmuştur.
Allah'ın Resulü bütün hâllerde beşerin en güzel misali ve en üstün biricik örneğidir. Her şeyde kemâl O'na dayanır, her kemâl de O'ndan alınmıştır. Bu sebeple insanın durumu ne olursa olsun Resûlullah'a uymadıkça O'nun yolunu takip edip, O'nu örnek almadıkça kemâle ermesine imkan yoktur. O'nun şahsından toplanan olgunluk ve kemâlât hiçbir insanda toplanmamıştır, toplanması da mümkün değildir.
O mir'atullah (Allah'ın aynası) idi. Bu da iki yönlü özellikti. Birincisi Hakk'ın boyasıyla boyandığı, Allah'ın sıfatları kendisinde tecelli ettiği için yanına gelenler O'nda Cenab-ı Hakkı seyrederlerdi. O'nu dinleyen, O'nu seyreden yanından ayrılmak istemezdi. Bu vasfıyla Hz. Resûlullah Efendimiz insanları Allah'a ve O'nun sevgisine, Cenab-ı Hakkı da insanların kalbine taşırlardı. İkinci olarak da halkın aynasıydı. Yani O'na bakan kendi güzelliğini ya da çirkinliğini seyrederdi. O'nun yanına gelenler, kendi güzel veya çirkin yönlerini ziyadesiyle seyrederlerdi. Kendisinde Allah'ın adl (adalet) sıfatı çokça tecelli eden bir kimse O'nda adlin kemâlini görür, böylece kendisinde eksik olan yönleriyle beraber seyrettiği o mutlak adalete hayran kalırdı. Kendisinde Hakk'ın rahmet tecellileri fazla olan bir kimse; yine O'nda kendisinde olmayan yönleriyle birlikte âlemlere rahmet olma vasfını görür ve hayran kalırdı. Ve yine ticarete, siyasete, riyasete vs. meyli ve kabiliyeti olanlar, bu kabiliyetlerin en kâmil halini kendisinde seyrederek Hz. Muhammed Mustafa'yı (s.a.v.) örnek alırlardı.
Şunu hemen belirtelim ki, Hz. Fahr-i Kâinat Efendimiz herhangi bir insan gibi, bir kabiliyetini geliştirmiş fakat diğer yönleri eksik kalmış bir insan değillerdi. Zira, O'nu, kendi dilinden aktarırsak, Rabbi terbiye etmiş ve güzel terbiye etmiştir. Her an yeni bir tecelli ile yeniden doğan ve böylelikle kemâl üzerine kemâli, nur üzerine nuru sergileyen Cenab-ı Hakk'ın vitrini olmak şerefine ermiş bir vücut ve ruhun sahibi idiler.
Şimdi dilerseniz O'nun en üstün ahlak sahibi, en üstün eğitimci, en üstün siyasetçi ve kumandan oluşunu misalleriyle detaylandırmaya çalışalım. Resûlullah'ın çok yönlü olan şahsiyetinde en bâriz alamet, benzeri olmayan güzel ahlaka sahip kılınmış olmasıdır. Sayabileceğimiz bütün güzel vasıflar ve bu vasıflara dayanan bütün güzel tasarruflar bir insanda toplanmış olsa; yine de Resûlullah'ın ahlakı daha üstün olurdu. O'nun ahlaka dayalı bütün hal, hareket ve yaşantısında da harikulade meziyetlerle donatılmış olmasının getirdiği üstünlükten başka bir şey bulmak mümkün değildir. O'nun yüce şahsiyetinin en bâriz alameti olan güzel ahlakı, aynı zamanda risaletinin de gayesini oluşturmaktadır. Nitekim, bizzat Kendileri risaletlerinin gayesini şu ifadeleriyle beyan etmişlerdir: "Ben ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim." Cenab-ı Hak da Kur'an-ı Kerim'de Peygamber Efendimizin bu sözünü teyiden, "Ve Sen şüphesiz yüce bir ahlaka sahipsin" (Kalem, 4) buyurmaktadır."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Gökhan Demir / diğer yazıları
- Büyük Ortadoğu Projesi'nin hedefi Türkiye / 26.06.2025
- ABD ve İsrail’i gölgede bıraktılar… / 28.10.2024
- Büyük Ortadoğu Projesi’nin Türkiye ayağı / 24.10.2024
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-II / 10.12.2020
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-I / 09.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-VI / 08.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-V / 07.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-IV / 04.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-III / 03.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-II / 02.12.2020
- ABD ve İsrail’i gölgede bıraktılar… / 28.10.2024
- Büyük Ortadoğu Projesi’nin Türkiye ayağı / 24.10.2024
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-II / 10.12.2020
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-I / 09.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-VI / 08.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-V / 07.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-IV / 04.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-III / 03.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-II / 02.12.2020




















































































