Eleştiri geleneğimiz olsaydı

Bir eleştiri geleneğimiz olsaydı, ilmi bir otorite İslam adına ortaya çıkan eserleri ciddiyetle değerlendirmeye tabi tutsaydı, Said Nursi'nin kendi eserleri ile ilgili söylediklerine bakarak, "bu adamdan ne köy olur ne de kasaba" diyerek, milleti bir meczubun peşine takılmaktan kurtarırdı.
Kur'an'ın, kendini tanıtırken kullandığı bütün sıfatları adamın biri almış hepsini kendi yazdığı "risaleleri" için kullanmış.
Yazarına göre Risale-i Nurlar, Ürvetü'l Vüska, yani kopmaz bir kulp imiş, Hablullah.
Yani, Allah'ın ipi imiş, nurların kaynağı imiş, nur üstüne nur imiş ve daha neler neler?
Herhangi bir sahada küçük ya da büyük bir eser ortaya koyan müellif, gayret bizden tevfik Allah'tan der, sahanın uzmanlarına arz olunur der ve eksiklerinin tamamlanmasını beklediğini söyler ve çekilir kenara.
İslam kültür ve medeniyetine onlarca, yüzlerce çok etkili, çok kalıcı eserler armağan etmiş olan bütün müelliflerimizin tavrı ve üslubu yaklaşık olarak budur.
Üzerinde konuştuğumuz zat ise, semalara çıkıyor, Arş'ta dolaşıyor, ihtarlar alıyor, ilhamlar alıyor ve kendisine yazdırıldığını iddia ettiği risaleleri Kur'an ile aynı seviye çıkarıyor, bazen de daha yukarılara bile çıkarıyor.
Bunlarla da yetinmiyor, yazdıklarını eleştirenlerin manevi tokatlar yiyeceğini iddia ediyor, sokak kabadayısı gibi tehditler savuruyor.
Bir eleştiri geleneğimiz olsaydı aşağıya aldığımız şu paragrafın yazarı, ilgili ruh doktorlarına havale edilirdi ve daha o günden ümmetin gündeminden silinirdi:
"Kur'an'ın gizli gerçekleri Risale-i Nurla birlikte bize iniyor. Peygamber devrinde Kur'an'ın vahiy suretiyle inmesi gibi, her asırda Kur'an'ın Arş'taki yerinden ve manevi mucizesinden feyz ve ilham yoluyla onun gizli gerçekleri ve gerçeklerin kesin delilleri iniyor." (Şualar, 1.Şua, 24. Ayet)
Kitab-ı Mübin olan, apaçık ayetler ihtiva eden Kur'an'ın gizli gerçeklerinden bahsediyor ve o gizli gerçeklerin sadece kendisine indiğini söylüyor, hem de nereden, Kur'an'ın Arş'taki yerinden!
"Risale-i Nurlar ne Doğunun kültüründen ve ilimlerinden ne de Batının felsefe ve bilimlerinden iktibas edilmiş ve alınmış bir nurdur. O, gökten inmiş Kur'an'ın, Doğunun da Batının da üstünde olan Arş'taki yerinden alınmıştır." (Şualar, 1. Şua).
Biz son kitap olarak Kur'an-ı Kerim'in, bin dört yüz sene evvel alemlerin Efendisi Hz. Muhammed aleyhisselama indiğini biliyoruz ve de öyle inanıyoruz ve bin dört yüz sene sonra bir adam çıkıyor
Kur'an'ın Arş'taki yerinden alınma kitaplardan bahsediyor ve bu saçmalıkları ilim adına ne yazık ki sineye çekiliyor.
Bu hezeyanları hazmeden ve milletin evladına da hazmettirmeye çalışanlara Bakara suresinin 79. ayetini hatırlatmak isteriz:
"Artık o kimselerin vay haline ki, kendi elleriyle kitap yazarlar da sonra biraz para almak için 'Bu Allah katındandır' derler. Artık vay o elleriyle yazdıkları yüzünden onlara, vay o kazandıkları vebal yüzünden onlara!"
Kargaların kılavuz olduğu ülkede daha birçok 15 Temmuzların yaşanmasından korkulur.