Ebû'l-Hayr hazretleri çok sevdiği Kuita'da 1910 yılında bir ev satın aldı. 1911'de Kuita'dan Delhi'ye geldi. 1915'te ise çoluk çocuğu ile birlikte Rampur'a gitti. Rampur'da çok güzel bir bahçe vardı. Şeyh hazretleri bazen ferahlamak ve dolaşmak için oraya giderlerdi. Yolda giderken her gün okudukları zikir kelimelerini ve esma-i hüsnayı söylerlerdi. Genellikle içlerinden okudukları halde bazen de yanındakilerin duyacağı kadar yüksek sesle okurlardı. Bir gün yine böyle yüksek sesle zikrederek giderken kendilerinde manevi bir hal meydana geldi. Yolda kimse yoktu. Karanlık bir gece idi. Bir anda Ebû'l-Hayr hazretleri buyurdular ki: "Ey ağaçlar! Ey kırık dökük taşlar! Ey yer! Yarın kıyamet gününde bir kul bu yolda Allah-ü Teala'yı zikrederek, anarak giderdi diye şahitlik ediniz" dedi. Bu esnada gözlerinden yaşlar geliyordu.
Molla Tayyib, Ebû'l-Hayr efendinin talebelerinden idi. Ebû'l-Hayr, onun Kur'an-ı Kerim okumasını çok beğenirdi. Bir gün sohbet esnasında Ebû'l-Hayr Efendi; "Acaba Molla Tayyib vefat mı etti?" dedi. Orada bulunanlar o gün ve tarihi yazdılar. Bir kaç gün sonra Molla Tayyib'in vefat haberi geldi. Araştırdıklarında Molla Tayyib'in, Ebû'l-Hayr Efendinin; "Acaba Molla Tayyib vefat mı etti?" buyurduğu gün vefat ettiği öğrenildi.
Ebû'l-Hayr Efendi bir gün dergahta oturmuştu. Yanında bazı talebeleri vardı. Bu sırada gökyüzüne baktı ve; "Melekler salih birisini götürüyorlar" buyurdu. Oradaki talebelerinden birisi kimin vefat ettiğini araştırdığında, yüzücü pehlivanın vefat ettiğini öğrendi. Gerçi o şahıs salih ve gönül ehli birisi değildi. Ancak, Şah Cihan kalesinin yanındaki nehir taştığı zaman yüzlerce insanı boğulmaktan kurtarmıştı.
Hafız Fazlurrahman, Paniputlu idi. Kur'an-ı kerimi gayet güzel okurdu. Ebû'l-Hayr sohbetlerinde Kur'an-ı Kerim'i ona okuturdu. Bir gün Ebû'l-Hayr Efendi bir yere gitmişti. Orada birisi Kur'an-ı Kerim okuyordu. Fakat tecvide vakıf olmadığından doğru okumuyordu. Bunun üzerine Ebû'l-Hayr Faruki onu Kur'an-ı Kerim okumaktan men etti ve Hafız Fazlurrahman'a seslendi. Fazlurrahman o sırada bir iş için Paniput'a gitmişti. İşini bitirmiş, dinlenmek için bir yerde otururken uyuya kalmıştı. Uykuda Ebû'l-Hayr Faruki'nin sesini işitti. Hemen kalkıp Delhi'ye doğru yola çıktı. Akşamdan sonra Delhi'ye vardı. Durumu arkadaşlarına anlatınca, onlar da; "Gündüz hocamız sana seslenmişti" dediler.
Molla Tayyib, Ebû'l-Hayr efendinin talebelerinden idi. Ebû'l-Hayr, onun Kur'an-ı Kerim okumasını çok beğenirdi. Bir gün sohbet esnasında Ebû'l-Hayr Efendi; "Acaba Molla Tayyib vefat mı etti?" dedi. Orada bulunanlar o gün ve tarihi yazdılar. Bir kaç gün sonra Molla Tayyib'in vefat haberi geldi. Araştırdıklarında Molla Tayyib'in, Ebû'l-Hayr Efendinin; "Acaba Molla Tayyib vefat mı etti?" buyurduğu gün vefat ettiği öğrenildi.
Ebû'l-Hayr Efendi bir gün dergahta oturmuştu. Yanında bazı talebeleri vardı. Bu sırada gökyüzüne baktı ve; "Melekler salih birisini götürüyorlar" buyurdu. Oradaki talebelerinden birisi kimin vefat ettiğini araştırdığında, yüzücü pehlivanın vefat ettiğini öğrendi. Gerçi o şahıs salih ve gönül ehli birisi değildi. Ancak, Şah Cihan kalesinin yanındaki nehir taştığı zaman yüzlerce insanı boğulmaktan kurtarmıştı.
Hafız Fazlurrahman, Paniputlu idi. Kur'an-ı kerimi gayet güzel okurdu. Ebû'l-Hayr sohbetlerinde Kur'an-ı Kerim'i ona okuturdu. Bir gün Ebû'l-Hayr Efendi bir yere gitmişti. Orada birisi Kur'an-ı Kerim okuyordu. Fakat tecvide vakıf olmadığından doğru okumuyordu. Bunun üzerine Ebû'l-Hayr Faruki onu Kur'an-ı Kerim okumaktan men etti ve Hafız Fazlurrahman'a seslendi. Fazlurrahman o sırada bir iş için Paniput'a gitmişti. İşini bitirmiş, dinlenmek için bir yerde otururken uyuya kalmıştı. Uykuda Ebû'l-Hayr Faruki'nin sesini işitti. Hemen kalkıp Delhi'ye doğru yola çıktı. Akşamdan sonra Delhi'ye vardı. Durumu arkadaşlarına anlatınca, onlar da; "Gündüz hocamız sana seslenmişti" dediler.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.