Ebu Türâb-ı Nahşebi ve sevenleri toplanmışlardı. Kendilerine fakirlik ve açlık erişti. Ebu Türâb; "Bu nedir? Araştırın bir şey çıkar" buyurdu. Araştırdılar, içlerinden birinin yanında yiyecek bir şey buldular. Ebu Türâb ona; "Onu arkadaşlarına hibe et. Bize acımadıkça kendine acıyamazsın" dedi. Onun azığını aldı ve sevenlerine infak etti. Fakat o kimseye hiçbir şey düşmedi. Bunu üzerine o kimsenin basireti, kalp gözü açıldı.
Ebu Türâb, talebelerinde beğenmediği bir şey gördüğü zaman tövbe eder ve; "Bu zavallı benim yüzümden bu belaya düştü" derdi.
Tevekkül sahibi bir zat olan Ebu Türâb-ı Nahşebi tevekkülle ilgili olarak buyurdu ki:
"Tevekkül, kendini kulluk denizine atıp, kalbini Allah-ü Teala'ya bağlamaktır. Verirse şükür, vermezse sabretmelidir."
"Senin bize ihtiyacın yok mu?" diye soranlara; "Allah-ü Teala'ya muhtaç iken, size ve sizin gibilere nasıl ihtiyacım olur. Fakirin bulduğu şey gıdası, mahrem yerini örten şey ise elbisesidir. Kanaat, Hak Teala'dan gıda (ve güç) almaktır. Hakiki zenginlik, dengin olan bir kimseye muhtaç olmaman, hakiki fakirlik ise dengine muhtaç olmandır."
Ebu Türâb-ı Nahşebi hazretleri ömrü boyunca Allah-ü Teala'nın rızasına kavuşmak için gayret etti. Bir yolculuk sırasında Basra sahrasında 859 (H. 245) senesinde vefat etti. Yanında kimse yoktu.
Vefat ettiği sırada namaz kılıyordu. Bu halde uzun müddet kaldı. Onun vefat ettiğinden kimsenin haberi olmadı. Bir topluluk yoldan geçerken kendisini görüp, yanına yaklaştıklarında vefat ettiğini anladılar. O hiçbir şeye yaslanmadan, yüzü kıbleye çevrili bir halde idi. Bu zaman içinde cesedine vahşi hayvanlar ve kuşlar hiç yaklaşmamış ve vücuduna dokunmamışlardı. Topluluk onu kefenleyip cenaze namazını kıldı ve orada defneyledi.
Ebu Türâb, talebelerinde beğenmediği bir şey gördüğü zaman tövbe eder ve; "Bu zavallı benim yüzümden bu belaya düştü" derdi.
Tevekkül sahibi bir zat olan Ebu Türâb-ı Nahşebi tevekkülle ilgili olarak buyurdu ki:
"Tevekkül, kendini kulluk denizine atıp, kalbini Allah-ü Teala'ya bağlamaktır. Verirse şükür, vermezse sabretmelidir."
"Senin bize ihtiyacın yok mu?" diye soranlara; "Allah-ü Teala'ya muhtaç iken, size ve sizin gibilere nasıl ihtiyacım olur. Fakirin bulduğu şey gıdası, mahrem yerini örten şey ise elbisesidir. Kanaat, Hak Teala'dan gıda (ve güç) almaktır. Hakiki zenginlik, dengin olan bir kimseye muhtaç olmaman, hakiki fakirlik ise dengine muhtaç olmandır."
Ebu Türâb-ı Nahşebi hazretleri ömrü boyunca Allah-ü Teala'nın rızasına kavuşmak için gayret etti. Bir yolculuk sırasında Basra sahrasında 859 (H. 245) senesinde vefat etti. Yanında kimse yoktu.
Vefat ettiği sırada namaz kılıyordu. Bu halde uzun müddet kaldı. Onun vefat ettiğinden kimsenin haberi olmadı. Bir topluluk yoldan geçerken kendisini görüp, yanına yaklaştıklarında vefat ettiğini anladılar. O hiçbir şeye yaslanmadan, yüzü kıbleye çevrili bir halde idi. Bu zaman içinde cesedine vahşi hayvanlar ve kuşlar hiç yaklaşmamış ve vücuduna dokunmamışlardı. Topluluk onu kefenleyip cenaze namazını kıldı ve orada defneyledi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.