Dünya sevgisinin, mal sevgisinin yeri kalp değil, ceptir
Cenâb-ı Vâcibu’l-Vücud Hazretlerinin, kullarının kalbine tecelli edebilmesi için, o kalp sahibi insanın, kalbini Rabb’inin tecellisine hazır hâle getirmesi lazım gelir
13.11.2024 18:20:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Cenâb-ı Vâcibu'l-Vücud Hazretlerinin, kullarının kalbine tecelli edebilmesi için, o kalp sahibi insanın, kalbini Rabb'inin tecellisine hazır hâle getirmesi lazım gelir.
Nitekim, bir hâne düşünün ki, tıklım tıklım eşya dolmuş, böyle bir eve bir başka varlığı koymak mümkün değildir. Oraya ne insan konulabilir, ne de başka bir şey. Hiçbir şey konulamaz. Oraya bir şey koyabilmek için mevcut olan varlığın oradan çıkarılması gerekir.
Kalp de böyle bir evdir. Allah'ın tecelli ettiği kalbe "Beytullah/Allah'ın evi" denir. O kalp, mâsiva ile dolu olursa oraya Cenâb-ı Hakk tecelli etmez.
Kutbu'l-Ârifîn Mustafa Hayri Öğüt Hazretleri (rh.a.) derdi ki: "Oğlum! Dünya servetinin yeri cebindir. Burası, yani kalbin ise, Allah'a aittir. Dünyalık oraya konmaz. Kalbe koydun mu; gemi delinir. Su alır, gemi batar.
Cenâb-ı Hakk buyurmuyor mu ki: 'Ben yere göğe sığmam ama mü'min kulumun kalbine nazar eder, oraya sığarım. Onun gönlüne bakarım.' O hâlde, her şeyi yerine koyacaksın."
Dünya sevgisinin, mal sevgisinin yeri kalp değil, ceptir.
Ebû Turâb en-Nahşebî (r.ah) der ki: "Kalbinde bir parça dünya sevgisi bulunan kimse, Allah'tan râzı olma hâline ulaşamaz.''
Bir kul Allah'tan râzı olmazsa, Allah da ondan râzı olmaz, onu sevmez. Eğer Allah bir kulunu severse onun kalbini dünyadan korur.
Katâde b. en-Nu'mân'dan, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Allah bir kulu sevdi mi onu dünyadan korur, tıpkı sizden birinin hastasına suyu yasaklaması gibi."
Bir başka hadis-i şerifte de şöyle buyurulur: "Rabb'im Bana, Mekke topraklarını altın olarak arz etti de şöyle dedim: Hayır ya Rabbi! Bir gün tok olayım, bir gün de aç. Aç kaldığım zaman Sana yalvarır, Seni zikrederim; tok olduğum zaman da Sana hamd ve şükrederim."
Nefis tezkiyesi yaparak Hakk'ı tanımak, vuslat etmek, Allah ile beraber olmak; asıl zenginlik budur. Bu hâle de Cenâb-ı Hakk'ı zikirle ulaşılır. Asıl fakirlik ise bu tecellilerden mahrum kalınmasıdır.
İlâhî tecellilerin varlığıdır asıl zenginlik; diğerleri hep geçicidir. Yarın-öbür gün elden çıkacak olan servetten ne olur?
İnsanın elinden çıkacak olan servet, yarın-öbür gün insanı müflis duruma düşürür. Dolayısıyla, kalbe girecek ve onu kaplayacak kadar üzerine düşülmesine gerek yok...
Ama insanın hakiki dostu olan ve insandan ebediyyen ayrılmayacak olan o tecelli-i Bâri, ukbâda da insana lazımdır. İnsanı terk etmeyecek olan gerçek serveti odur. Aslolan o serveti bulmaktır.
Peygamberimiz buyuruyor ki: "Ölmüş kimseyi üç şey tâkib eder: Ehli, malı ve ameli. Bunlardan ikisi kabir başından geri döner, birisi (ölü ile birlikte kabirde) kalır. Dönenler ehli ile malı, kendisiyle kalan ise amelidir."
Yine bir hadis-i şeriflerinde Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Allah'ı tesbih ve O'na hamd edişim, Benim için üzerine güneş doğan yerlerden (dünyadan) daha sevimlidir."
Bu bağlamda Yüce Allah'ın ikazı açıktır: "Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; ölümsüz olan iyi işler ise Rabb'inin nezdinde hem sevapça daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır."
Bu âyet-i kerimede geçen "bâkiyatu's-sâlihat/bâki kalacak sâlih ameller"e dâir şu rivâyet gelmiştir: "Ayette geçen, 'Bâki kalacak yararlı işler', kulun şunları söylemesidir: Allahuekber, Sübhanallah ve Lâ ilâhe illallah ve Lâ havle velâ kuvvete illâ billah."
Mü'min, hem bu dünya için, hem de âhiret için çalışan iki kanatlı kuş gibidir. Kur'ân-ı Kerim'de mü'minlerin özellikleri anlatılır. Bunlardan biri de boş, faydasız şeylerden yüz çevirmeleridir: "Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)
Nitekim, bir hâne düşünün ki, tıklım tıklım eşya dolmuş, böyle bir eve bir başka varlığı koymak mümkün değildir. Oraya ne insan konulabilir, ne de başka bir şey. Hiçbir şey konulamaz. Oraya bir şey koyabilmek için mevcut olan varlığın oradan çıkarılması gerekir.
Kalp de böyle bir evdir. Allah'ın tecelli ettiği kalbe "Beytullah/Allah'ın evi" denir. O kalp, mâsiva ile dolu olursa oraya Cenâb-ı Hakk tecelli etmez.
Kutbu'l-Ârifîn Mustafa Hayri Öğüt Hazretleri (rh.a.) derdi ki: "Oğlum! Dünya servetinin yeri cebindir. Burası, yani kalbin ise, Allah'a aittir. Dünyalık oraya konmaz. Kalbe koydun mu; gemi delinir. Su alır, gemi batar.
Cenâb-ı Hakk buyurmuyor mu ki: 'Ben yere göğe sığmam ama mü'min kulumun kalbine nazar eder, oraya sığarım. Onun gönlüne bakarım.' O hâlde, her şeyi yerine koyacaksın."
Dünya sevgisinin, mal sevgisinin yeri kalp değil, ceptir.
Ebû Turâb en-Nahşebî (r.ah) der ki: "Kalbinde bir parça dünya sevgisi bulunan kimse, Allah'tan râzı olma hâline ulaşamaz.''
Bir kul Allah'tan râzı olmazsa, Allah da ondan râzı olmaz, onu sevmez. Eğer Allah bir kulunu severse onun kalbini dünyadan korur.
Katâde b. en-Nu'mân'dan, "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Allah bir kulu sevdi mi onu dünyadan korur, tıpkı sizden birinin hastasına suyu yasaklaması gibi."
Bir başka hadis-i şerifte de şöyle buyurulur: "Rabb'im Bana, Mekke topraklarını altın olarak arz etti de şöyle dedim: Hayır ya Rabbi! Bir gün tok olayım, bir gün de aç. Aç kaldığım zaman Sana yalvarır, Seni zikrederim; tok olduğum zaman da Sana hamd ve şükrederim."
Nefis tezkiyesi yaparak Hakk'ı tanımak, vuslat etmek, Allah ile beraber olmak; asıl zenginlik budur. Bu hâle de Cenâb-ı Hakk'ı zikirle ulaşılır. Asıl fakirlik ise bu tecellilerden mahrum kalınmasıdır.
İlâhî tecellilerin varlığıdır asıl zenginlik; diğerleri hep geçicidir. Yarın-öbür gün elden çıkacak olan servetten ne olur?
İnsanın elinden çıkacak olan servet, yarın-öbür gün insanı müflis duruma düşürür. Dolayısıyla, kalbe girecek ve onu kaplayacak kadar üzerine düşülmesine gerek yok...
Ama insanın hakiki dostu olan ve insandan ebediyyen ayrılmayacak olan o tecelli-i Bâri, ukbâda da insana lazımdır. İnsanı terk etmeyecek olan gerçek serveti odur. Aslolan o serveti bulmaktır.
Peygamberimiz buyuruyor ki: "Ölmüş kimseyi üç şey tâkib eder: Ehli, malı ve ameli. Bunlardan ikisi kabir başından geri döner, birisi (ölü ile birlikte kabirde) kalır. Dönenler ehli ile malı, kendisiyle kalan ise amelidir."
Yine bir hadis-i şeriflerinde Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Allah'ı tesbih ve O'na hamd edişim, Benim için üzerine güneş doğan yerlerden (dünyadan) daha sevimlidir."
Bu bağlamda Yüce Allah'ın ikazı açıktır: "Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; ölümsüz olan iyi işler ise Rabb'inin nezdinde hem sevapça daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır."
Bu âyet-i kerimede geçen "bâkiyatu's-sâlihat/bâki kalacak sâlih ameller"e dâir şu rivâyet gelmiştir: "Ayette geçen, 'Bâki kalacak yararlı işler', kulun şunları söylemesidir: Allahuekber, Sübhanallah ve Lâ ilâhe illallah ve Lâ havle velâ kuvvete illâ billah."
Mü'min, hem bu dünya için, hem de âhiret için çalışan iki kanatlı kuş gibidir. Kur'ân-ı Kerim'de mü'minlerin özellikleri anlatılır. Bunlardan biri de boş, faydasız şeylerden yüz çevirmeleridir: "Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)