Emre MURATO?LU
Eğitim genel manada bir insanın kabiliyet ve davranışlarını geliştirmek, toplumun iyi değerlerini benimsetmek için yapılan işler, uygulanan yollardır. Milli olarak eğitim ise; bir milletin genç nesillerini, o milletin maddi ve manevi değerlerinin gösterdiği hedefler içinde 'ideal insan tipi'ne uygun düşecek vasıfta fertler olarak yönlendirme ve yetiştirmedir. Gerçek manada ise eğitim; bir ülkenin kalkınma payı ile dünya üzerindeki gücüyle doğru orantılı değerdir. Ülkemizin, şu anda içinde bulunduğu kötü duruma gelmesinde rol oynayan en büyük faktör; şüphesiz ki eğitimdir. Her zaman 'Bu ülkeyi bu duruma başımızdakiler getirdi' denir. Halbuki hiç düşünmeyiz. Onlar da bulundukları konuma eğitim ile geldiler.
Ülkemiz dünya çapında eğitime en az para harcayan ülkeler arasında gelmekte. Eğitimde uyguladığı sistem de yine dünyada geri kalmış ülkelerle aynı boyutta. Maalesef, eğitim sisteminin lügatına 'branşlaşma' diye bir sözcük girmemiş. Öğrencileri kabiliyetlerine göre değerlendirmeyen bir sistem de beklediği başarıyı bulamamış. Nitekim bu düşünce şu kıssaya benzer. Cahilin biri göz doktoruna gider. Gözüyle ilgili muameleler bittikten sonra 'Yahu doktor bey, bir de dişime baksak' der. Göz doktoru da haliyle gülürek 'O benim işim değil' diyerek cevap verir. Ve bunun üzerine cahil adam arkasını dönerek çıkar gider. Artık onda bilinçaltı olmuştur. 'Bu doktor bir şey bilmiyor' diye. İşte sistemimiz de cahil adamın kafasıyla bir işliyor.
Ülke insanımız, milli eğitim okullarından gerekli ilgi ve düzeni bulamayınca özel okullara yönelmekte. Ancak bunda üzücü taraf, ülkemizde azınlık okullarının çok büyük rağbet görmesidir. Nitekim, Robert Koleji'ni kuran meşhur Amerikan misyoner Hamlin Hall, Rumeli Hisarı'ndan İstanbul'u seyrederken şöyle demiştir: "Fatih burayı nasıl orduyla fethetmişse, ben de burayı kültür yoluyla fethedeceğim." Zamanında II. Abdülhamit ısrarla yabancı okullara izin vermemiş, Atatürk de bu okullara özel teftişi öngörmemiş miydi? Ne yazık ki aynı önem ve yaklaşımı zamanımızın Türkiye'sinde bulmak mümkün değil. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u fethettikten kısa bir süre sonra kurduğu Enderun Mektebinin girişine derin bir çukur üzerine ızgara yaptırmış ve şöyle demiştir: "Gelen öğrenciler ayakkabılarındaki çamurları buraya sıyırsınlar ve onlar da biriksin. Siz de kabrimin topağında onu kullanın." Osmanlı 630 yıl böyle ayakta durabildi. Biz de aynı önem ve yaklaşımı gösterdikçe, belimizin bükülmesine imkân yoktur. Unutmayın! Çölde susuz kaldığınız zaman bulduğunuz su birikintisini hemen tüketirsiniz, aksi halde hayatınızı yitirirsiniz. Çölde su neyse, ülkede de eğitim odur.
Eğitim genel manada bir insanın kabiliyet ve davranışlarını geliştirmek, toplumun iyi değerlerini benimsetmek için yapılan işler, uygulanan yollardır. Milli olarak eğitim ise; bir milletin genç nesillerini, o milletin maddi ve manevi değerlerinin gösterdiği hedefler içinde 'ideal insan tipi'ne uygun düşecek vasıfta fertler olarak yönlendirme ve yetiştirmedir. Gerçek manada ise eğitim; bir ülkenin kalkınma payı ile dünya üzerindeki gücüyle doğru orantılı değerdir. Ülkemizin, şu anda içinde bulunduğu kötü duruma gelmesinde rol oynayan en büyük faktör; şüphesiz ki eğitimdir. Her zaman 'Bu ülkeyi bu duruma başımızdakiler getirdi' denir. Halbuki hiç düşünmeyiz. Onlar da bulundukları konuma eğitim ile geldiler.
Ülkemiz dünya çapında eğitime en az para harcayan ülkeler arasında gelmekte. Eğitimde uyguladığı sistem de yine dünyada geri kalmış ülkelerle aynı boyutta. Maalesef, eğitim sisteminin lügatına 'branşlaşma' diye bir sözcük girmemiş. Öğrencileri kabiliyetlerine göre değerlendirmeyen bir sistem de beklediği başarıyı bulamamış. Nitekim bu düşünce şu kıssaya benzer. Cahilin biri göz doktoruna gider. Gözüyle ilgili muameleler bittikten sonra 'Yahu doktor bey, bir de dişime baksak' der. Göz doktoru da haliyle gülürek 'O benim işim değil' diyerek cevap verir. Ve bunun üzerine cahil adam arkasını dönerek çıkar gider. Artık onda bilinçaltı olmuştur. 'Bu doktor bir şey bilmiyor' diye. İşte sistemimiz de cahil adamın kafasıyla bir işliyor.
Ülke insanımız, milli eğitim okullarından gerekli ilgi ve düzeni bulamayınca özel okullara yönelmekte. Ancak bunda üzücü taraf, ülkemizde azınlık okullarının çok büyük rağbet görmesidir. Nitekim, Robert Koleji'ni kuran meşhur Amerikan misyoner Hamlin Hall, Rumeli Hisarı'ndan İstanbul'u seyrederken şöyle demiştir: "Fatih burayı nasıl orduyla fethetmişse, ben de burayı kültür yoluyla fethedeceğim." Zamanında II. Abdülhamit ısrarla yabancı okullara izin vermemiş, Atatürk de bu okullara özel teftişi öngörmemiş miydi? Ne yazık ki aynı önem ve yaklaşımı zamanımızın Türkiye'sinde bulmak mümkün değil. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u fethettikten kısa bir süre sonra kurduğu Enderun Mektebinin girişine derin bir çukur üzerine ızgara yaptırmış ve şöyle demiştir: "Gelen öğrenciler ayakkabılarındaki çamurları buraya sıyırsınlar ve onlar da biriksin. Siz de kabrimin topağında onu kullanın." Osmanlı 630 yıl böyle ayakta durabildi. Biz de aynı önem ve yaklaşımı gösterdikçe, belimizin bükülmesine imkân yoktur. Unutmayın! Çölde susuz kaldığınız zaman bulduğunuz su birikintisini hemen tüketirsiniz, aksi halde hayatınızı yitirirsiniz. Çölde su neyse, ülkede de eğitim odur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.