Geçtiğimiz hafta hemen hemen tüm görsel ve yazılı medyada bir haber geçti; “Kayıp çocuklar ülkesi olduk”
Evet, haber bu. Ama dediğim gibi haber oldu ve geçti. Kimse neden, niçin ve nasıllarını sorgulamadı.
Halkının Müslüman olduğu bir devlette artı gücünü maneviyattan (!) aldığını iddia eden üç dönemlik iktidar döneminde bu kadar vahim rakamların ortaya çıkmasına, ne sebep olmuş olabilir?
Sonra bir insanın parası kaybolabilir, arabası, laptopu, ayakkabısı vs. Ama bir insanın evladı nasıl kaybolur? Herhalde bu vahim duruma başka isim bulunamadığı için “kayboldu” kelimesi kullanılıyor.
TÜİK verilerine göre 2008-2011 yılları arasında kaybolan çocuk sayısı 27 bini geçti. Kayıp çocukların 16 bin 289’u kız çocuğu.
Yine TÜİK araştırmasına göre, dört yılda 676 bin 637 çocuk hakkında işlem yapıldı. Son dört yılda 12 bin çocuk evden kaçtı.
Allah, Allah… Türkiye’yi karanlık dehlizlerden aydınlığa çıkardığını iddia eden 10 yıllık Erdoğan’ın, son dört yılında bakın neler olmuş! Ya on yılın verilerini yayınlarsa TÜİK ne olur? Hiçbir şey olmaz. “Yola devam” der, geçer…
Evet, son dört yılda 27 bin çocuk kaybolmuş. Bu ne demek biliyor musunuz? Ben Artvinliyim. Artvin’in nüfusu 26 bin civarıydı. Yani bir Artvin kaybolmuş, silinmiş, gitmiş…
Bu 27 bin rakamının 16 bini kız çocuğu. Neden?
Bu çocuklarımız, insanımız neden evden kaçar ve niçin kaybolur, bu çocukları kim, niçin çalar sorusunun şıklarına bakalım…
Pek kimse dile getirmese de birinci sırada emin olun “organ mafyası” vardır. Kapitalist zihniyetler ve onların aramızdaki alçakları, İslam coğrafyasının yer altı ve yerüstü kaynaklarını sömürdüğü gibi insanımızı da en adi bir biçimde sömürüyor. İslam coğrafyasından kaçırılan çocukların organları AB ve ABD’de organ bekleyen zengin haçlılara satılıyor. Tüyler ürperten bu olayları AB ve ABD uşağı medya yapmıyor, yapamıyor.
İkinci sırada “fuhuş sektörü” vardır. Daha geçen gün Muğla’daydı yanılmıyorsam. Dört kız kaçtı. Manken olacaklarmış. Allah’tan büyükşehirlere düşmeden bulundular. Yoksa konu mankeni olurlardı. Kaybolan çocukların 17 bine yakınının kız çocuğu olduğuna dikkat edilirse, bu çocukların hangi bataklıklara sürüklendiğini anlamak pek zor olmasa gerek…
Anlamı tam olarak beni tatmin etmese de “aile baskısı” sonucu evden kaçanlar ve medyanın gözümüzün içine soktuğu, her türlü ilke ve ahlaktan yoksun yaşam tarzına ulaşmak için gayri meşru hayat ve icraatlara atılan çocuklarda bu tablonun şıklarından biridir.
Peki, insanımız bu noktaya nasıl geldi, nasıl getirildi?
Birincisi sefalet. Kapitalizmi ve sosyalizmi benimseyen anlayışları iktidar yapan milletimiz, kendi eliyle bu noktaya gelmiştir. Hele son on yılda alternatifi yok diye iktidar yaptığı AKP hükümetleri, insanımızı yokluğa mahkum etmiştir.
Kimsenin alınmasına gerek yok. Şimdi hem TÜİK’in hem de soru önergelerine AKP’li Bakanların verdiği yanıtlarla, hem Türkiye’nin hem de kaybolan bu çocukların kaybolma nedenlerini ortaya koyacağım.
Türkiye sefalet içerisinde. Milli gelirin %30’nu 100 kişinin aldığı ülkemizde, nüfusun %16’sı açlık sınırının altında yaşıyor. Yani günlük ihtiyaçlarını karşılamayacak bir gelire sahip.
Bu açlık bakın insanımızı nerelere sürükledi… Son on yılda Türkiye’de fuhuş %220 artı. Türkiye’de cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar son 10 yılda %400 arttı. Çocuklara cinsel taciz yine son on yılda %115 arttı. İntiharlar % 300 arttı…
Türkiye’de kadınların %41.9’u fiziksel ve cinsel şiddete uğruyor. Türkiye’de kadın cinayetleri 7 yılda %1400 arttı. Türkiye’de son 11 yılda gerçekleşen boşanma sayısı da 1 milyon 106 bin 315 oldu.
Yani devletin temel kurumlarından olan “aile” hem madden, hem manen, hem de ahlaken çökertildiği için insanımız mutsuzluğa, ümitsizliğe terk edildi. Umudu yanlış yollarda aradı artı insanı her türlü istismar eden zihniyetlerin eline düştü ve ortaya bu vahim tablo çıktı.
Eğer Erdoğan, Dicle kenarında koyun saymak yerine insanımıza ve insanımızın değerlerine sahip çıksaydı belki bu tablo ortaya çıkmayacaktı.
Artık acıda olsa anlamamız gerek ki, kendi kültür ve medeniyetimize sırtını dönmüş, AB ve ABD’ye hayran ve dost olmuş zihniyetlerin, insanımızın dertlerine çare olmaları mümkün değildir. Çare insana insan gibi bakan ve “insan gönüldür gönül” diyen Prof. Dr. Haydar Baş ve ortaya koyduğu projelere sahip çıkmaktır…
Evet, haber bu. Ama dediğim gibi haber oldu ve geçti. Kimse neden, niçin ve nasıllarını sorgulamadı.
Halkının Müslüman olduğu bir devlette artı gücünü maneviyattan (!) aldığını iddia eden üç dönemlik iktidar döneminde bu kadar vahim rakamların ortaya çıkmasına, ne sebep olmuş olabilir?
Sonra bir insanın parası kaybolabilir, arabası, laptopu, ayakkabısı vs. Ama bir insanın evladı nasıl kaybolur? Herhalde bu vahim duruma başka isim bulunamadığı için “kayboldu” kelimesi kullanılıyor.
TÜİK verilerine göre 2008-2011 yılları arasında kaybolan çocuk sayısı 27 bini geçti. Kayıp çocukların 16 bin 289’u kız çocuğu.
Yine TÜİK araştırmasına göre, dört yılda 676 bin 637 çocuk hakkında işlem yapıldı. Son dört yılda 12 bin çocuk evden kaçtı.
Allah, Allah… Türkiye’yi karanlık dehlizlerden aydınlığa çıkardığını iddia eden 10 yıllık Erdoğan’ın, son dört yılında bakın neler olmuş! Ya on yılın verilerini yayınlarsa TÜİK ne olur? Hiçbir şey olmaz. “Yola devam” der, geçer…
Evet, son dört yılda 27 bin çocuk kaybolmuş. Bu ne demek biliyor musunuz? Ben Artvinliyim. Artvin’in nüfusu 26 bin civarıydı. Yani bir Artvin kaybolmuş, silinmiş, gitmiş…
Bu 27 bin rakamının 16 bini kız çocuğu. Neden?
Bu çocuklarımız, insanımız neden evden kaçar ve niçin kaybolur, bu çocukları kim, niçin çalar sorusunun şıklarına bakalım…
Pek kimse dile getirmese de birinci sırada emin olun “organ mafyası” vardır. Kapitalist zihniyetler ve onların aramızdaki alçakları, İslam coğrafyasının yer altı ve yerüstü kaynaklarını sömürdüğü gibi insanımızı da en adi bir biçimde sömürüyor. İslam coğrafyasından kaçırılan çocukların organları AB ve ABD’de organ bekleyen zengin haçlılara satılıyor. Tüyler ürperten bu olayları AB ve ABD uşağı medya yapmıyor, yapamıyor.
İkinci sırada “fuhuş sektörü” vardır. Daha geçen gün Muğla’daydı yanılmıyorsam. Dört kız kaçtı. Manken olacaklarmış. Allah’tan büyükşehirlere düşmeden bulundular. Yoksa konu mankeni olurlardı. Kaybolan çocukların 17 bine yakınının kız çocuğu olduğuna dikkat edilirse, bu çocukların hangi bataklıklara sürüklendiğini anlamak pek zor olmasa gerek…
Anlamı tam olarak beni tatmin etmese de “aile baskısı” sonucu evden kaçanlar ve medyanın gözümüzün içine soktuğu, her türlü ilke ve ahlaktan yoksun yaşam tarzına ulaşmak için gayri meşru hayat ve icraatlara atılan çocuklarda bu tablonun şıklarından biridir.
Peki, insanımız bu noktaya nasıl geldi, nasıl getirildi?
Birincisi sefalet. Kapitalizmi ve sosyalizmi benimseyen anlayışları iktidar yapan milletimiz, kendi eliyle bu noktaya gelmiştir. Hele son on yılda alternatifi yok diye iktidar yaptığı AKP hükümetleri, insanımızı yokluğa mahkum etmiştir.
Kimsenin alınmasına gerek yok. Şimdi hem TÜİK’in hem de soru önergelerine AKP’li Bakanların verdiği yanıtlarla, hem Türkiye’nin hem de kaybolan bu çocukların kaybolma nedenlerini ortaya koyacağım.
Türkiye sefalet içerisinde. Milli gelirin %30’nu 100 kişinin aldığı ülkemizde, nüfusun %16’sı açlık sınırının altında yaşıyor. Yani günlük ihtiyaçlarını karşılamayacak bir gelire sahip.
Bu açlık bakın insanımızı nerelere sürükledi… Son on yılda Türkiye’de fuhuş %220 artı. Türkiye’de cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar son 10 yılda %400 arttı. Çocuklara cinsel taciz yine son on yılda %115 arttı. İntiharlar % 300 arttı…
Türkiye’de kadınların %41.9’u fiziksel ve cinsel şiddete uğruyor. Türkiye’de kadın cinayetleri 7 yılda %1400 arttı. Türkiye’de son 11 yılda gerçekleşen boşanma sayısı da 1 milyon 106 bin 315 oldu.
Yani devletin temel kurumlarından olan “aile” hem madden, hem manen, hem de ahlaken çökertildiği için insanımız mutsuzluğa, ümitsizliğe terk edildi. Umudu yanlış yollarda aradı artı insanı her türlü istismar eden zihniyetlerin eline düştü ve ortaya bu vahim tablo çıktı.
Eğer Erdoğan, Dicle kenarında koyun saymak yerine insanımıza ve insanımızın değerlerine sahip çıksaydı belki bu tablo ortaya çıkmayacaktı.
Artık acıda olsa anlamamız gerek ki, kendi kültür ve medeniyetimize sırtını dönmüş, AB ve ABD’ye hayran ve dost olmuş zihniyetlerin, insanımızın dertlerine çare olmaları mümkün değildir. Çare insana insan gibi bakan ve “insan gönüldür gönül” diyen Prof. Dr. Haydar Baş ve ortaya koyduğu projelere sahip çıkmaktır…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- İç cephe ve terörsüz Türkiye aldatmacası / 06.05.2025
- Gazze unutuldu, BOP içinde kim, kiminle dost? / 05.05.2025
- İhtiras ve minnet ile devlet yönetilir mi? / 04.05.2025
- Bantçılar, izah ve mizah / 03.05.2025
- Erdoğan ‘kuklacıyı’ ne zaman görecek? / 02.05.2025
- 1 Mayıs’ta (bugün) neler olacak / 01.05.2025
- Emek, alın teri eşittir kul hakkıdır / 30.04.2025
- Kenan Evren dirildi de haberimiz mi? / 28.04.2025
- İstanbullular neden sokağa çıkıyor? / 27.04.2025
- Ekonominin kitabını yazdılar / 26.04.2025
- Gazze unutuldu, BOP içinde kim, kiminle dost? / 05.05.2025
- İhtiras ve minnet ile devlet yönetilir mi? / 04.05.2025
- Bantçılar, izah ve mizah / 03.05.2025
- Erdoğan ‘kuklacıyı’ ne zaman görecek? / 02.05.2025
- 1 Mayıs’ta (bugün) neler olacak / 01.05.2025
- Emek, alın teri eşittir kul hakkıdır / 30.04.2025
- Kenan Evren dirildi de haberimiz mi? / 28.04.2025
- İstanbullular neden sokağa çıkıyor? / 27.04.2025
- Ekonominin kitabını yazdılar / 26.04.2025