Bu veciz ifade, 2. Dünya Savaşı'nda, savaşın dışında kalmak için çaba sarfeden Türk hükümetini eleştirmek için kullanılan yaygın bir ikazdı. Aslında doğru bir ikaz. Çünkü çoğu zaman tarafsızlık politikası yarar getirmediği gibi, zararları da çok oluyor. Ama 2. Dünya Savaşı esnasında Türkiye'nin takip ettiği politikayı tam anlamıyla tarafsızlık olarak nitelemek yanlış olur. Daha çok tarafsızlık diplomasisi kullanılarak icra edilen "aktif tarafsızlık" da diyebileceğimiz bir tür diplomasi taktiği. Yani Türkiye 2. Dünya Savaşı'nda "taraf"tı. Fakat bu Almanya tarafını pek te rahatsız etmemeye özen gösteren bir taraf politikasıydı. Bu nedenle Türkiye 2. Dünya Savaşı'nda yürüttüğü politikayla fazla bir tahribata maruz kalmadan kurtulmuş ve bu yönüyle de takdir toplamıştır...
Bu tarihi hatırlatmadan sonra bugüne gelecek olursak; Türkiye çok önemli bir karar aşamasında bulunuyor. Irak savaşı kapıda, ABD'nin Türkiye'ye baskıları her geçen gün biraz daha artıyor. Ve bu aşamada Türkiye net olarak kararını vermek ve bu yönde diplomasi yürütmek mecburiyetinde. Her ne kadar Başbakan Gül, "herhangi bir kararsızlık yok" açıklamasını yapsa da, bize yansıyan politikada yoğun bir kararsızlık havası seziliyor. Bu kararsızlık, "bîtaraf"lık yönünde başarısız bir diplomasi mantığının bir süreği olarak, "bertaraf"lığa doğru hızla yol alıyor. Üzerimizdeki savaş kumpasının kıskacı daralıyor, iki taraf da birden sıkıştırmaya çalışıyor. İşte örnekler:
Önce, ABD'nin eski Türkiye Büyükelçisi Marc Parris sazı eline alıyor ve başlıyor çalmaya:
"Türkiye karar vermekte çok gecikiyor. Arap dünyasının ABD'nin yanında yer almayacağını sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Suudi Arabistan destek kararını çoktan verdi, Ürdün de öyle. Dolayısıyla Başbakan'ın ziyareti sırasında Türk kamuoyuna yansıyan 'İslam alemi barış istiyor' izlenimi bizce fazla abartılı.
ABD'nin artık daha fazla beklemeye tahammülü kalmadı. Eğer Ankara yanıtını geciktirirse Washington B Planı'nı uygulamaya koyar. Yani Irak'a harekat Kuveyt ve Ürdün cephelerinden başlar. Ne olur, Türkiye destek verseydi üç hafta sürecek savaş, beş-altı hafta sürer. Daha fazla ölüm, daha fazla acıya yol açılır, daha pahalı bir savaş yürütürüz."
Tehdidin dozu artıyor:
Paltonuzla beklersiniz
Parris ağzındaki baklayı çıkarmakta gecikmiyor ve ekliyor: "Ama gün gelir savaş biter. İşte o zaman Barış Masası'na gelmeye kalktığınızda bir kenarda paltonuzla beklemek zorunda kalabilirsiniz. Diyelim ki oturdunuz, masanın kenarına ilişirsiniz. Kimse Türkiye'nin ne istediğini merak etmez, dinlemez.
Hatırlarsınız ilk Körfez Savaşı'nda Beyaz Saray ile Turgut Özal arasında her zaman açık bir hat vardı. Özal, şimdiki başkanın babasını basın toplantısı yaparken bile arayabiliyordu. Ama korkarım ki işler böyle giderse Türkiye'den Beyaz Saray arandığında hatlar hep meşgul çıkabilir."
Tehdit sırası Irak'ta: Türkiye
sadece ekonomik değil, güvenlik bakımından da zarar görür
Parris'in bıraktığı sazı, bu kez Irak Devlet Başkan Yardımcısı Taha Yasin Ramazan alıyor. Ramazan Amerika Birleşik Devletleri'nin Türkiye'den isteklerini değerlendirirken, şu tehdit cümlelerini araya sokuşturuyor:
"Bunun olumlu bir şekilde değerlendirildiğini kimse söyleyemez. Bunu sadece Irak'a yönelik olumsuz etki taşıdığından değil, bunun Türkiye'ye olumsuz etkisi olduğu aşikardır. Irak'a yönelik saldırı konusunda Türkiye'ye empoze edilen şeyler, Türkiye'ye daha sonra kötü bir şekilde yansıyacak. Çünkü Türkiye bu saldırıdan en çok zarar görecek taraftır. Irak'a saldırı meydana gelirse Türkiye sadece ekonomik bakımdan değil, güvenlik ve diğer alanlarda da zararlı olacaktır.''
Türkiye "tarafeyn" oluyor
Sazı biri alıp biri bırakıyor, biri çalıp biri söylüyor. Türkiye'de bir o yana bir bu yana süzülüp gidiyor. Bir yandan Irak'a 350 kişilik işadamı topluluğu eşliğinde Başbakan'ın barış mektubunu gönderiyor, bir yandan ABD'ye üslerini açan taslağı imzalıyor, ABD'li yetkilileri, üsleri incelemek için Türkiye'ye davet ediyor. Bir yandan da Ortadoğu'da barış turuna çıkılıyor.
Türkiye "taraf" da olamıyor, iki taraflı birden oluyor. Hem Irak'tan yana hem de ABD'den. Eski tabirle "tarafeyn" olan Türkiye'yi, "bîtaraf"lığın getireceği "bertaraf"lıktan daha vahim tehlikeler bekliyor.
Bu tarihi hatırlatmadan sonra bugüne gelecek olursak; Türkiye çok önemli bir karar aşamasında bulunuyor. Irak savaşı kapıda, ABD'nin Türkiye'ye baskıları her geçen gün biraz daha artıyor. Ve bu aşamada Türkiye net olarak kararını vermek ve bu yönde diplomasi yürütmek mecburiyetinde. Her ne kadar Başbakan Gül, "herhangi bir kararsızlık yok" açıklamasını yapsa da, bize yansıyan politikada yoğun bir kararsızlık havası seziliyor. Bu kararsızlık, "bîtaraf"lık yönünde başarısız bir diplomasi mantığının bir süreği olarak, "bertaraf"lığa doğru hızla yol alıyor. Üzerimizdeki savaş kumpasının kıskacı daralıyor, iki taraf da birden sıkıştırmaya çalışıyor. İşte örnekler:
Önce, ABD'nin eski Türkiye Büyükelçisi Marc Parris sazı eline alıyor ve başlıyor çalmaya:
"Türkiye karar vermekte çok gecikiyor. Arap dünyasının ABD'nin yanında yer almayacağını sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Suudi Arabistan destek kararını çoktan verdi, Ürdün de öyle. Dolayısıyla Başbakan'ın ziyareti sırasında Türk kamuoyuna yansıyan 'İslam alemi barış istiyor' izlenimi bizce fazla abartılı.
ABD'nin artık daha fazla beklemeye tahammülü kalmadı. Eğer Ankara yanıtını geciktirirse Washington B Planı'nı uygulamaya koyar. Yani Irak'a harekat Kuveyt ve Ürdün cephelerinden başlar. Ne olur, Türkiye destek verseydi üç hafta sürecek savaş, beş-altı hafta sürer. Daha fazla ölüm, daha fazla acıya yol açılır, daha pahalı bir savaş yürütürüz."
Tehdidin dozu artıyor:
Paltonuzla beklersiniz
Parris ağzındaki baklayı çıkarmakta gecikmiyor ve ekliyor: "Ama gün gelir savaş biter. İşte o zaman Barış Masası'na gelmeye kalktığınızda bir kenarda paltonuzla beklemek zorunda kalabilirsiniz. Diyelim ki oturdunuz, masanın kenarına ilişirsiniz. Kimse Türkiye'nin ne istediğini merak etmez, dinlemez.
Hatırlarsınız ilk Körfez Savaşı'nda Beyaz Saray ile Turgut Özal arasında her zaman açık bir hat vardı. Özal, şimdiki başkanın babasını basın toplantısı yaparken bile arayabiliyordu. Ama korkarım ki işler böyle giderse Türkiye'den Beyaz Saray arandığında hatlar hep meşgul çıkabilir."
Tehdit sırası Irak'ta: Türkiye
sadece ekonomik değil, güvenlik bakımından da zarar görür
Parris'in bıraktığı sazı, bu kez Irak Devlet Başkan Yardımcısı Taha Yasin Ramazan alıyor. Ramazan Amerika Birleşik Devletleri'nin Türkiye'den isteklerini değerlendirirken, şu tehdit cümlelerini araya sokuşturuyor:
"Bunun olumlu bir şekilde değerlendirildiğini kimse söyleyemez. Bunu sadece Irak'a yönelik olumsuz etki taşıdığından değil, bunun Türkiye'ye olumsuz etkisi olduğu aşikardır. Irak'a yönelik saldırı konusunda Türkiye'ye empoze edilen şeyler, Türkiye'ye daha sonra kötü bir şekilde yansıyacak. Çünkü Türkiye bu saldırıdan en çok zarar görecek taraftır. Irak'a saldırı meydana gelirse Türkiye sadece ekonomik bakımdan değil, güvenlik ve diğer alanlarda da zararlı olacaktır.''
Türkiye "tarafeyn" oluyor
Sazı biri alıp biri bırakıyor, biri çalıp biri söylüyor. Türkiye'de bir o yana bir bu yana süzülüp gidiyor. Bir yandan Irak'a 350 kişilik işadamı topluluğu eşliğinde Başbakan'ın barış mektubunu gönderiyor, bir yandan ABD'ye üslerini açan taslağı imzalıyor, ABD'li yetkilileri, üsleri incelemek için Türkiye'ye davet ediyor. Bir yandan da Ortadoğu'da barış turuna çıkılıyor.
Türkiye "taraf" da olamıyor, iki taraflı birden oluyor. Hem Irak'tan yana hem de ABD'den. Eski tabirle "tarafeyn" olan Türkiye'yi, "bîtaraf"lığın getireceği "bertaraf"lıktan daha vahim tehlikeler bekliyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012