İkinci aşamada, Güney Avrupa'da Endülüs'e özenerek ilk üniversitelerin kurulduğunu görüyoruz. Binaların mimari tarzı, ders programları, öğretim yöntemleri tamamıyla medreselerin taklidi idi. İlk defa Napoli krallığında Salerno Medresesini kurdular. Diğer Batı ülkelerinden öğrenim için buraya öğrenci gönderiliyordu.
Üçüncü aşamada; Artık İslam bilimi İtalya medreseleri aracılığıyla Fransa'ya ve diğer Batılı ülkelere sokulmaya başlamıştı. 13. yüzyıl başlarında Boulogne ve Montpellier Medreseleri kuruldu. Bir müddet sonra Paris Üniversitesi çalışmaya başladı. Bu yüzyılda artık aynı model üzerinde Oxford, Cologne üniversiteleri kurularak yeni bilim İngiltere ve Almanya içlerine sokuldu. (Bilim ve Ütopya Dergisi sayı 89'dan alıntı Ord. Prof. Dr. Hilmi Ziya Ülken; Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü).
Endülüs; Sicilya ve İspanya üzerinden Batıyı sadece kurumları ve bilimiyle değil edebiyatıyla da etkilemiştir. Öyle ki zaman içerisinde Batı Avrupa'da yaygınlaşan nesir tarzında yazılmış "Fabl" denen ibretli hayvan hikâyeleri, masallar, ahlaki ve hikmetli konuların ele alındığı kısa hikayeler Endülüs'ten beslenmekteydi. Kelile ve Dimne türü Arapça eserlerde geçen bu ilginç fabllar Kastilya ve Leon kralına sunulmak üzere önce İspanyolcaya sonra da Latinceye çevrilmiştir. Lafontain de bu eserlerden geniş ölçüde yararlandığını itiraf etmektedir. "Don Kişot"un yazarı Cervantes'in Cezayir'de bir süre hapis hayatı yaşarken Arapça yazılmış eski bir hikaye kitabından yararlanarak ünlü eserini yazdığı bugün artık bilinmektedir. (Endülüs Edebiyatında Orijinallik Meselesi, Dr Mustafa Aydın).
Başlangıcında bir kültür hareketi olarak edebiyatla başlayan Rönesans zamanla felsefeye dönüş yapmış ama felsefede de ilham kaynağı "Doğu" olmuştur. St Thomas'ın Farabi'den, Roger Bacon'un Razi ve İbn Heysem'den, Albert Magnus'un İbni Sina ve İmam-ı Gazali'den, Spinoza'nın İbn Tufeyl'den ve yine İmamı Gazali'den etkilendikleri aşikârdır. Fakat; örneğin Descartes'ın tanımladığı şüphecilik, İmam-ı Gazali'nin şüpheciliği olmaktan çıkmış başka bir şey olmuştur. Yine bu bağlamda Batıya aktarılan bilim ve düşünce eserlerine karşı Avrupa'da ilk zamanlar büyük bir düşmanlık oluşmuştur. Hatta Razi'den etkilenen Roger Bacon'un başına gelenler bu konuda aydınlatıcıdır:
Bacon bir gün Oxford'da bir iki ufak bilimsel deney yapmaya kalkışınca bütün Oxford, hocaları ve öğrencileriyle ayaklanır. Papazlar, keşişler, öğrenciler, Oxford'un sokaklarında cüppelerini sallaya sallaya "Gebersin sihirbaz" feryatlarıyla dolaşır ve hasımları "Bacon Müslüman oldu!" diye bağırırlar. (Tarih Boyunca İlim ve Din, Adnan Adıvar).
Oysa ki yanılmaktadırlar. Bacon ve diğerleri Doğunun hikmetini değil, sadece dinden arındırılmış seküler bilgiyi almışlardır.
Mehmet MARUF
Üçüncü aşamada; Artık İslam bilimi İtalya medreseleri aracılığıyla Fransa'ya ve diğer Batılı ülkelere sokulmaya başlamıştı. 13. yüzyıl başlarında Boulogne ve Montpellier Medreseleri kuruldu. Bir müddet sonra Paris Üniversitesi çalışmaya başladı. Bu yüzyılda artık aynı model üzerinde Oxford, Cologne üniversiteleri kurularak yeni bilim İngiltere ve Almanya içlerine sokuldu. (Bilim ve Ütopya Dergisi sayı 89'dan alıntı Ord. Prof. Dr. Hilmi Ziya Ülken; Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü).
Endülüs; Sicilya ve İspanya üzerinden Batıyı sadece kurumları ve bilimiyle değil edebiyatıyla da etkilemiştir. Öyle ki zaman içerisinde Batı Avrupa'da yaygınlaşan nesir tarzında yazılmış "Fabl" denen ibretli hayvan hikâyeleri, masallar, ahlaki ve hikmetli konuların ele alındığı kısa hikayeler Endülüs'ten beslenmekteydi. Kelile ve Dimne türü Arapça eserlerde geçen bu ilginç fabllar Kastilya ve Leon kralına sunulmak üzere önce İspanyolcaya sonra da Latinceye çevrilmiştir. Lafontain de bu eserlerden geniş ölçüde yararlandığını itiraf etmektedir. "Don Kişot"un yazarı Cervantes'in Cezayir'de bir süre hapis hayatı yaşarken Arapça yazılmış eski bir hikaye kitabından yararlanarak ünlü eserini yazdığı bugün artık bilinmektedir. (Endülüs Edebiyatında Orijinallik Meselesi, Dr Mustafa Aydın).
Başlangıcında bir kültür hareketi olarak edebiyatla başlayan Rönesans zamanla felsefeye dönüş yapmış ama felsefede de ilham kaynağı "Doğu" olmuştur. St Thomas'ın Farabi'den, Roger Bacon'un Razi ve İbn Heysem'den, Albert Magnus'un İbni Sina ve İmam-ı Gazali'den, Spinoza'nın İbn Tufeyl'den ve yine İmamı Gazali'den etkilendikleri aşikârdır. Fakat; örneğin Descartes'ın tanımladığı şüphecilik, İmam-ı Gazali'nin şüpheciliği olmaktan çıkmış başka bir şey olmuştur. Yine bu bağlamda Batıya aktarılan bilim ve düşünce eserlerine karşı Avrupa'da ilk zamanlar büyük bir düşmanlık oluşmuştur. Hatta Razi'den etkilenen Roger Bacon'un başına gelenler bu konuda aydınlatıcıdır:
Bacon bir gün Oxford'da bir iki ufak bilimsel deney yapmaya kalkışınca bütün Oxford, hocaları ve öğrencileriyle ayaklanır. Papazlar, keşişler, öğrenciler, Oxford'un sokaklarında cüppelerini sallaya sallaya "Gebersin sihirbaz" feryatlarıyla dolaşır ve hasımları "Bacon Müslüman oldu!" diye bağırırlar. (Tarih Boyunca İlim ve Din, Adnan Adıvar).
Oysa ki yanılmaktadırlar. Bacon ve diğerleri Doğunun hikmetini değil, sadece dinden arındırılmış seküler bilgiyi almışlardır.
Mehmet MARUF