Ahmet Musaoğlu
Son üç haftadır ATV televizyonunda milyonlar tarafından dikkatle izlenen "Ceviz Kabuğu" programının, kendilerini "Ben de Müslümanlardanım" diyerek tanımlayan insanların kendilerine, "Biz bu konuşmaların neresindeyiz?" sorusunu sormaları gerektiğini ortaya koyduğunu ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum.
Söz konusu programın 3 hafta önceki gecesinde, "Kutsal kitapların kökeninin Sümerler denilen ulus olduğu" iddia edilmesini ve o gece programa telefonla katılan Musevi ve Hıristiyan ilahiyatçıların, kendi kültür geleneklerini alabildiğince ve de Müslüman ilahiyatçılardan (doğru demiyorum ama) daha bilinçli bir şekilde savunduklarını izlemiştik.
Söz konusu iddiaları ileri süren hanımefendinin iddiasını ilk ileri sürdüğü Mart-1995'te, iddialarını yayınlayan dergiye bir fax çekmiş ve söz konusu iddiaları her zeminde tartışabileceğimizi ifade etmiş ama cevap alamamıştım. Bu iddiaların yeniden gündeme taşındığı 3 hafta önceki "Ceviz Kabuğu"na telefonla katılmış, ama (Tarihte Sümerler, Eski Yunan denen ulusların yaşamadığı, yazıyı Sümerler'in bulmadığı gibi) bilmediği şeyleri ilk kez benden duyan sayın program yapımcısı bana konuşma fırsatı vermemiş, telefon yayınını kesmişti. Böyle olunca da, kutsal kitapların kökeninin Sümerler olduğunu iddia eden kişilere (Tarihte Sümerler denilen bir ulusun yaşamadığı iddiamızı da bir tarafa bırakarak), "Biz biliyoruz ki. Mezopotamya'da ortaya çıkarılan kil tabletler 1850 civarında bulunmuş ve ancak 1870'lerde çözülüp okunabilmiştir. Söz konusu tabletler, bu tarihten önceki bir dönemde bulunmamış ve de okunmamış olduğuna göre, Kur'an'ın vahiy edildiği tarihten yaklaşık 1200 yıl sonra bulunup okunabilen bu tabletlerin Kur'an'a kaynaklık yaptığını iddia edebilmek (veya Peygamberimizin buradan alıp Kur'an'ı yazdığını iddia edebilmek) bilim dışılığın ötesinde, akıldışı da değilse nedir?" sorunumuzu sorma fırsatı bulamamıştık. Bunun yanında, MÖ. 3000 civarında yaşadığı ileri sürülen Sümerler denilen ulusun (!) insanlığın medeniyet tarihine "ilk kaynaklık" yaptığını iddia etmek, bu tarihten önce yaşamış en az 5000 yıllık insanlık medeniyetini (Kur'an'da ismi geçen Adem-İdris-Nuh-Hud-Salih aleyhisselamların yaşadığı bu dönemi) hiç yaşanmamış saymak demek değil midir? Böyle bir iddia da bilimdışı değil midir?" sorumuzu da soramamıştık. Üstelik, insanlık medeniyetinin başlangıcını M.Ö. 3000 civarında ve de Mezopotamya ile başlatmak, medeniyet tarihinde ara bir istasyon olan Anadolu'muzda M.Ö. 7000 civarında Diyarbakır yakınındaki Çayönü'nde ve M.Ö. 6500'de Konya yakınında Çatalhöyük'te yaşanmış olan medeniyetleri ve de bu tarihlerden de önce, M.Ö. 8000-9500 yılları arasında Kuzey Suriye'de ve Filistin'de ortaya çıkmış ilk kentleri de yok saymak demekti ki, bu durum da en hafif deyimiyle "bilim düzenbazlığı" olur. (Bu konuda Vural Yayıncılıktan çıkan Uygarlığın Tarihi isimli eserime bakılabilir).
Kutsal kitapların kaynağı Sümerlerdir diyen insanların gözlerden kaçırmak istediği bir gerçek daha var ki o da, Tufan hadisesinden bahseden Gılgamış Destanı tabletinin, kendisinden çok önceki bir tarihte yazılmış daha eski bir başka tabletin içerdiği bilgileri çarpıtan bir versiyon olduğunun söylenmemesidir. Oysa, 1914 yılında Arno Peobel tarafından bulunan asıl (versiyon olmayan) tablette, çok tanrıcılığın bulunduğu dönem denilen dönemden önceki tarihlerde yeryüzünde Tek Tanrı inancı bulunduğu, insanın balçıktan yaratıldığı ve Tufan kahramanı olan Ziusudra isimli kişinin, vahiylere her zaman saygılı ve dindar bir kral olduğu bilgileri yer alıyordu. (Bu konuda, yine Vural Yayıncılıktan çıkan Nuh Tufanı isimli kitabıma bakılabilir).
Ceviz Kabuğu programının son iki hafta içindeki programlarında ise, "evrim ve yaratılış" konusu işlenmiştir. Yapılan ilk programda yapımcılar tarafından, telefonla katılmam istenmiş ben de bu isteğe evet demiştim. Söz konusu program esnasında, programa yine telefonla katılan evrimbilimci sayın Ali Demirsoy'a programı yürüten sayın Cevizoğlu, (beni kastederek) "sizi gelecek programa bilirlikte alayım" demesine rağmen, gerçekleştirilen ikinci programa stüdyo konuğu olarak değil de, yine telefonla katılmam istenmiş, ben bu isteğe de evet demiştim. Evrim ve Yaratılış adı altında gerçekleştirilen bu iki programın bir kez daha gözler önüne koyduğu, fakat bazıları tarafından hala anlaşılamayan iki önemli gerçek vardır. Bunlardan ilki, kendilerini "Ben de Müslümanlardanım" şeklinde tanımlayan insanların bilime (dolayısıyla İslam'a) ne kadar uzak oldukları (buna paralel olarak C. Babuna ve gençleri) gerçeğidir. İkinci önemli gerçek ise, İslam'ın ilahiyat olmadığının açık bir şeklide bir kez daha ortaya çıkmış olması ve bu yanlış kabulün bir an evvel terk edilmesi zorunluluğu olmuştur.
Bu nedenle de, artık Müslümanlar; fal, büyü, rüya tabiri, şiir, felsefe benzeri kitaplara ayırdığı zamanın bir kısmını (daha doğru bir ifade ile de, önemli bir bölümünü) bilimsel kitaplara ayırmalıdırlar. Artık Müslümanlar, Nobel fizik ödüllü Pakistanlı rahmetli Abdüs-Selam'ın "cihad" anlayışı için söylediği, "Peygamberimiz yaşasaydı niçin Ay'a siz gitmediniz?" açıklamasında ifadesini bulan gerçeği kavrayıp yola koyulmalıdırlar. "Düşmanlarınızın silahlarıyla silahlanınız" fermanında anlamını bulan çağrıya koşmalıdırlar.
Koşulacak yer bilimdir. Bilimsel Yaratılışçılıktır. İslam'ın sadece ilahiyat olmadığı, bu şekildeki bir anlamanın ve uygulamanın yanlış olduğunun artık anlaşılmasının gerekli olduğudur. Ancak bu şekilde, asırlardır bilim dünyasına borçlu olan Müslümanlar borçlarını ödeyebilecek, geçmişte parıldamış olan İslam Medeniyet Güneşi ancak bu şekilde yeniden parlayabilecektir.
Bunun aciliyetini, "evrim ve yaratılış-2" programına telefonla katılan bir ilahiyatçı doçentimizin, "Dünya 6000 yıl önce yaratılmıştır, ben ayetten öyle anlıyorum" şeklindeki açıklamasını duyduktan sonra bir kaz daha anlamış bulunuyorum. Böyle bir iddiayı duyan sayın Demirsoy gibilerin ise (asla mazeret değil ama), din adamı doçenti bu şekilde konuşan bir dine bakış açılarının sağlıklı olamayacağı da itiraz edilemez bir gerçek olarak kabul etmek gerekir. Çünkü bilimdışı (esasında İslam dışı) bu bakış açısı Avrupa'da hortlamış, dünyanın M.Ö. 4004 (6000 yaşında olduğu) söz konusu dönemde İncil'e de sokulmuştur. Bunun sonuçları ise, 19. yüzyılda yine Batıda görülmüş, dinin hayattan kovulması ile sonuçlanmıştı.
Kur'an bilimlerin kaynak kitabıdır. "O" hem ilahiyat, hem edebiyat, hem astronomi, hem biyoloji, hem jeoloji (vb) kitabıdır. Bu anlaşıldığı ve anlatılabildiği zaman sayın Demirsoy gibiler de Kur'an'ın önermelerini daha iyi anlayacak, onun stüdyoda benim telefonda olduğum konumda bana yönelttiği, "Ayette dağları kazık yaptık deniyor, bu ne demek" gibi bir soru da sormayacak, ayetin bildirdiği haberin jeolojideki "izostazi prensibi" olduğunu anlaması da daha kolaylaşacaktır. Üstelik sayın Demirsoy, ikimizin de telefonla konuk olduğumuz "evrim ve yaratılış-1" programında benim söylediğim onun da "evet doğru" dediği, "Hayat (canlılık) çamur-kil'le (inorganik) başlamış sonra da eşeyli olarak devam etmiştir" açıklamamın, bilimin yanında dinin de önermesi olduğunu öğrenmesi de daha kolay olacaktır. Bu ise, "İlahiyatın İslam olduğu" anlayışı içerisinde olamayacağı için de, sayın Demirsoy gibiler aslında yaratılışı da ortaya koydukları halde, (tek bir sebep asla değil ama) eğer "Dünya 6000 yaşındadır" derseniz karşı çıkmakta haklı olur gibi de olurlar. Bu endişem, İslam'ı, dolayısıyla ilahiyatı önemsediğim içindir. ...devamı yarın
Son üç haftadır ATV televizyonunda milyonlar tarafından dikkatle izlenen "Ceviz Kabuğu" programının, kendilerini "Ben de Müslümanlardanım" diyerek tanımlayan insanların kendilerine, "Biz bu konuşmaların neresindeyiz?" sorusunu sormaları gerektiğini ortaya koyduğunu ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum.
Söz konusu programın 3 hafta önceki gecesinde, "Kutsal kitapların kökeninin Sümerler denilen ulus olduğu" iddia edilmesini ve o gece programa telefonla katılan Musevi ve Hıristiyan ilahiyatçıların, kendi kültür geleneklerini alabildiğince ve de Müslüman ilahiyatçılardan (doğru demiyorum ama) daha bilinçli bir şekilde savunduklarını izlemiştik.
Söz konusu iddiaları ileri süren hanımefendinin iddiasını ilk ileri sürdüğü Mart-1995'te, iddialarını yayınlayan dergiye bir fax çekmiş ve söz konusu iddiaları her zeminde tartışabileceğimizi ifade etmiş ama cevap alamamıştım. Bu iddiaların yeniden gündeme taşındığı 3 hafta önceki "Ceviz Kabuğu"na telefonla katılmış, ama (Tarihte Sümerler, Eski Yunan denen ulusların yaşamadığı, yazıyı Sümerler'in bulmadığı gibi) bilmediği şeyleri ilk kez benden duyan sayın program yapımcısı bana konuşma fırsatı vermemiş, telefon yayınını kesmişti. Böyle olunca da, kutsal kitapların kökeninin Sümerler olduğunu iddia eden kişilere (Tarihte Sümerler denilen bir ulusun yaşamadığı iddiamızı da bir tarafa bırakarak), "Biz biliyoruz ki. Mezopotamya'da ortaya çıkarılan kil tabletler 1850 civarında bulunmuş ve ancak 1870'lerde çözülüp okunabilmiştir. Söz konusu tabletler, bu tarihten önceki bir dönemde bulunmamış ve de okunmamış olduğuna göre, Kur'an'ın vahiy edildiği tarihten yaklaşık 1200 yıl sonra bulunup okunabilen bu tabletlerin Kur'an'a kaynaklık yaptığını iddia edebilmek (veya Peygamberimizin buradan alıp Kur'an'ı yazdığını iddia edebilmek) bilim dışılığın ötesinde, akıldışı da değilse nedir?" sorunumuzu sorma fırsatı bulamamıştık. Bunun yanında, MÖ. 3000 civarında yaşadığı ileri sürülen Sümerler denilen ulusun (!) insanlığın medeniyet tarihine "ilk kaynaklık" yaptığını iddia etmek, bu tarihten önce yaşamış en az 5000 yıllık insanlık medeniyetini (Kur'an'da ismi geçen Adem-İdris-Nuh-Hud-Salih aleyhisselamların yaşadığı bu dönemi) hiç yaşanmamış saymak demek değil midir? Böyle bir iddia da bilimdışı değil midir?" sorumuzu da soramamıştık. Üstelik, insanlık medeniyetinin başlangıcını M.Ö. 3000 civarında ve de Mezopotamya ile başlatmak, medeniyet tarihinde ara bir istasyon olan Anadolu'muzda M.Ö. 7000 civarında Diyarbakır yakınındaki Çayönü'nde ve M.Ö. 6500'de Konya yakınında Çatalhöyük'te yaşanmış olan medeniyetleri ve de bu tarihlerden de önce, M.Ö. 8000-9500 yılları arasında Kuzey Suriye'de ve Filistin'de ortaya çıkmış ilk kentleri de yok saymak demekti ki, bu durum da en hafif deyimiyle "bilim düzenbazlığı" olur. (Bu konuda Vural Yayıncılıktan çıkan Uygarlığın Tarihi isimli eserime bakılabilir).
Kutsal kitapların kaynağı Sümerlerdir diyen insanların gözlerden kaçırmak istediği bir gerçek daha var ki o da, Tufan hadisesinden bahseden Gılgamış Destanı tabletinin, kendisinden çok önceki bir tarihte yazılmış daha eski bir başka tabletin içerdiği bilgileri çarpıtan bir versiyon olduğunun söylenmemesidir. Oysa, 1914 yılında Arno Peobel tarafından bulunan asıl (versiyon olmayan) tablette, çok tanrıcılığın bulunduğu dönem denilen dönemden önceki tarihlerde yeryüzünde Tek Tanrı inancı bulunduğu, insanın balçıktan yaratıldığı ve Tufan kahramanı olan Ziusudra isimli kişinin, vahiylere her zaman saygılı ve dindar bir kral olduğu bilgileri yer alıyordu. (Bu konuda, yine Vural Yayıncılıktan çıkan Nuh Tufanı isimli kitabıma bakılabilir).
Ceviz Kabuğu programının son iki hafta içindeki programlarında ise, "evrim ve yaratılış" konusu işlenmiştir. Yapılan ilk programda yapımcılar tarafından, telefonla katılmam istenmiş ben de bu isteğe evet demiştim. Söz konusu program esnasında, programa yine telefonla katılan evrimbilimci sayın Ali Demirsoy'a programı yürüten sayın Cevizoğlu, (beni kastederek) "sizi gelecek programa bilirlikte alayım" demesine rağmen, gerçekleştirilen ikinci programa stüdyo konuğu olarak değil de, yine telefonla katılmam istenmiş, ben bu isteğe de evet demiştim. Evrim ve Yaratılış adı altında gerçekleştirilen bu iki programın bir kez daha gözler önüne koyduğu, fakat bazıları tarafından hala anlaşılamayan iki önemli gerçek vardır. Bunlardan ilki, kendilerini "Ben de Müslümanlardanım" şeklinde tanımlayan insanların bilime (dolayısıyla İslam'a) ne kadar uzak oldukları (buna paralel olarak C. Babuna ve gençleri) gerçeğidir. İkinci önemli gerçek ise, İslam'ın ilahiyat olmadığının açık bir şeklide bir kez daha ortaya çıkmış olması ve bu yanlış kabulün bir an evvel terk edilmesi zorunluluğu olmuştur.
Bu nedenle de, artık Müslümanlar; fal, büyü, rüya tabiri, şiir, felsefe benzeri kitaplara ayırdığı zamanın bir kısmını (daha doğru bir ifade ile de, önemli bir bölümünü) bilimsel kitaplara ayırmalıdırlar. Artık Müslümanlar, Nobel fizik ödüllü Pakistanlı rahmetli Abdüs-Selam'ın "cihad" anlayışı için söylediği, "Peygamberimiz yaşasaydı niçin Ay'a siz gitmediniz?" açıklamasında ifadesini bulan gerçeği kavrayıp yola koyulmalıdırlar. "Düşmanlarınızın silahlarıyla silahlanınız" fermanında anlamını bulan çağrıya koşmalıdırlar.
Koşulacak yer bilimdir. Bilimsel Yaratılışçılıktır. İslam'ın sadece ilahiyat olmadığı, bu şekildeki bir anlamanın ve uygulamanın yanlış olduğunun artık anlaşılmasının gerekli olduğudur. Ancak bu şekilde, asırlardır bilim dünyasına borçlu olan Müslümanlar borçlarını ödeyebilecek, geçmişte parıldamış olan İslam Medeniyet Güneşi ancak bu şekilde yeniden parlayabilecektir.
Bunun aciliyetini, "evrim ve yaratılış-2" programına telefonla katılan bir ilahiyatçı doçentimizin, "Dünya 6000 yıl önce yaratılmıştır, ben ayetten öyle anlıyorum" şeklindeki açıklamasını duyduktan sonra bir kaz daha anlamış bulunuyorum. Böyle bir iddiayı duyan sayın Demirsoy gibilerin ise (asla mazeret değil ama), din adamı doçenti bu şekilde konuşan bir dine bakış açılarının sağlıklı olamayacağı da itiraz edilemez bir gerçek olarak kabul etmek gerekir. Çünkü bilimdışı (esasında İslam dışı) bu bakış açısı Avrupa'da hortlamış, dünyanın M.Ö. 4004 (6000 yaşında olduğu) söz konusu dönemde İncil'e de sokulmuştur. Bunun sonuçları ise, 19. yüzyılda yine Batıda görülmüş, dinin hayattan kovulması ile sonuçlanmıştı.
Kur'an bilimlerin kaynak kitabıdır. "O" hem ilahiyat, hem edebiyat, hem astronomi, hem biyoloji, hem jeoloji (vb) kitabıdır. Bu anlaşıldığı ve anlatılabildiği zaman sayın Demirsoy gibiler de Kur'an'ın önermelerini daha iyi anlayacak, onun stüdyoda benim telefonda olduğum konumda bana yönelttiği, "Ayette dağları kazık yaptık deniyor, bu ne demek" gibi bir soru da sormayacak, ayetin bildirdiği haberin jeolojideki "izostazi prensibi" olduğunu anlaması da daha kolaylaşacaktır. Üstelik sayın Demirsoy, ikimizin de telefonla konuk olduğumuz "evrim ve yaratılış-1" programında benim söylediğim onun da "evet doğru" dediği, "Hayat (canlılık) çamur-kil'le (inorganik) başlamış sonra da eşeyli olarak devam etmiştir" açıklamamın, bilimin yanında dinin de önermesi olduğunu öğrenmesi de daha kolay olacaktır. Bu ise, "İlahiyatın İslam olduğu" anlayışı içerisinde olamayacağı için de, sayın Demirsoy gibiler aslında yaratılışı da ortaya koydukları halde, (tek bir sebep asla değil ama) eğer "Dünya 6000 yaşındadır" derseniz karşı çıkmakta haklı olur gibi de olurlar. Bu endişem, İslam'ı, dolayısıyla ilahiyatı önemsediğim içindir. ...devamı yarın
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.