'Ben onlarla savaşanla savaştayım'
Resûlullah (s.a.a.), "Allah'ım, Ehl-i Beyt'im, yakınlarım bunlardır; onlardan her çeşit pisliği, şekki gider ve onları tam bir temizlikle tertemiz et" buyurduktan sonra, "Ben onlarla savaşanla savaştayım; barışanla barışığım; onlara düşmanlık edene düşmanım" diye ekledi
15.02.2016 00:00:00
Resûlullah'ın (s.a.a.), Hz. Ali, Hz. Fâtıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i mübarek abasının altına alıp da "Bunlar benim Ehl-i Beyt'imdir" buyurduğunda, Ümmü Seleme annemizin, "Ya Resûlallah, ben de Ehl-i Beyt'ten miyim" diye sorduğu, Hz. Resûlün de (s.a.a), "Sen gerçekten de hayır üzeresin; Ehl-i Beyt'imse bunlardır; Allah'ım, Ehl-i Beyt'im daha haklıdır bu hususta" cevabını verdiği Hakim'in Müstedrek'inde kayıtlıdır. Yine ayet-i kerimenin, Ehl-i Beyt'ini aba altına aldıktan ve onlara dua ettikten sonra nazil olduğu, Abdullah b. Ca'fer b. Ebu Tâlib'den tahric edilmektedir.
Suyuti'nin ed-Dürrü'l-Mensur'unda, "Ancak ve ancak ey Ehl?i Beyt, Allah, sizden, her çeşit pisliği, suçu gidermeyi irade eder ve sizi tam bir temizlikle tertemiz bir hale getirmeyi diler' ayetinin tefsirinde, Ümmü Seleme'nin "Ben kapıdaydım; 'Ya Resûlallah, ben Ehl-i Beyt'ten değil miyim?' dedim. 'Sen gerçekten de hayır üzeresin; şüphe yok ki sen, Peygamber'in zevcelerindensin' buyurdular" demesi, Ehl-i Beyt'e Peygamberin zevceleri de dahil midir sorusuna cevap teşkil eder. Nitekim Taha suresinin 132. ayet-i kerimesiyle Hz. Peygamber (s.a.a), ehline, yani Ehl-i Beyt'ine, bilhassa namazı emretmeyi memur buyurulunca, tam altı ay, sabah namazına çıkarlarken, Hz. Fâtıma'nın (a.s) kapısına gelerek, "Ey Ehl-i Beyt, namaz! Allah ancak ve ancak sizden her çeşit pisliği, şekki gidermeyi ve sizi tam bir temizlikle tertemiz bir hale getirmeyi diler" diye nida ettikleri, bu ayet-i kerimeyi okudukları, Tirmizi'nin Sahih'inde, Hz. Peygamber'in, Hz. Ali'nin kapısına, sekiz ay gelerek, "Allah size rahmet etsin, haydi namaza!" diye nida ettiklerini İbn-i Merdveyh, İbn-i Asakir ve İbnü'n-Neccar'ın, Ebu-Said el-Hudri'den tahric ettiğini bildirir. Aynı eserde, dokuz ay, Hz. Ali'nin kapısına gelip ellerini dayadıkları, "Namaz, namaz" diye buyurdukları, bunu, her namaz vakti tekrar ettikleri de vardır.
Ahmed b. Hanbel, Müsned'inde, Ümmü Seleme'den şöyle tahric eder:
Resûlullah, Fatıma'nın evindeydi; Fâtıma, taştan yonulmuş bir çanak içinde yiyecek getirdi. Hz. Resûl, "Zevcini, oğullarını da çağır" buyurdular. Ali, Hasan ve Hüseyin geldiler; oturup yemek yediler. Resûl-i Ekrem (s.a.a), uyurken örtündüğümüz bir örtünün üstüne oturmuşlardı; örtünün altında da Hayber'de dokunmuş bir aba vardı; bense namaz kılıyordum. Allah, Tathir ayetini inzal buyurdu. Resûl-i Ekrem (s.a.a), abanın öte yanını alıp onların üstüne örttüler; sonra ellerini kaldırıp, "Allah'ım, Ehl-i Beyt'im, yakınlarım bunlardır; onlardan her çeşit pisliği, şekki gider ve onları tam bir temizlikle tertemiz et" buyurdular. Başımı odaya çevirip, "Ben de sizinle miyim ya Resûlallah" dedim; "Sen, hayır üzeresin" buyurdular.
Vahidi de bunu Esbabü'n-Nüzul'ünde; Tahavi, Müşkilü'l-Asar'ında iki yolla anar. Yine Taberi, Zehair'inde zikreder ve Hz. Resûl'ün (s.a.a), "Ben onlarla savaşanla savaştayım; barışanla barışığım; onlara düşmanlık edene düşmanım" buyurduklarını da bildirir. (s.23).
Nesai'nin Hasais'indeki şu satırlarsa gerçekten de ibretliktir:
Ebu-Vakkas oğlu Sa'd'in oğlu Amir diyor ki: Muâviye, Sa'd'e, "Ebu Turab'a (Hz. Ali'nin) neden sövmüyorsun?" dedi. Sa'd, şu cevabı verdiğini söyledi: "Ona üç şeyi hatırlattım; dedim ki: Resûlullah Ali'ye, öyle sözler söyledi ki onlardan birine muhatap olmam, kızıl tüylü develere sahip olmamdan daha sevimli olurdu bence. Resûlullah, onu bazı savaşlarda (Tebük savaşında) yerine halife dikmişti. Ali, 'Ya Resûlallah; beni kadınlara, çocuklara mı halife ettin?' dedi. Resûlullah (s.a.a), 'Razı değil misin ki, sen bana, Musa'ya Harun ne menziledeyse o menziledesin; ancak benden sonra peygamberlik yok' buyurdular. Bunu duydum ben. Bir de Hayber günü, 'Yarın sancağı öyle bir kişiye vereceğim ki; o, Allah'ı ve Resûlünü sever; Allah ve Resûlü de onu sever' buyurdular. Sonra, 'Bana Ali'yi çağırın' buyurdular. Ali geldi; gözleri ağrıyordu. Gözlerini, ağızlarının tükürüğüyle sıvazlayıp sanacağı ona verdiler. Ayrıca, 'Allah ancak ve ancak ey Ehl-i Beyt, sizden her çeşit pisliği, şekki gidermek, sizi tam bir temizlikle tertemiz etmek diler' ayet-i kerimesi inince de Resûlullah (s.a.a), Ali'yi, Fâtıma'yı, Hasan'ı ve Hüseyin'i çağırdılar da, 'Allah'ım, Ehl-i Beytim bunlardır' buyurdular."
Suyuti'nin ed-Dürrü'l-Mensur'unda, "Ancak ve ancak ey Ehl?i Beyt, Allah, sizden, her çeşit pisliği, suçu gidermeyi irade eder ve sizi tam bir temizlikle tertemiz bir hale getirmeyi diler' ayetinin tefsirinde, Ümmü Seleme'nin "Ben kapıdaydım; 'Ya Resûlallah, ben Ehl-i Beyt'ten değil miyim?' dedim. 'Sen gerçekten de hayır üzeresin; şüphe yok ki sen, Peygamber'in zevcelerindensin' buyurdular" demesi, Ehl-i Beyt'e Peygamberin zevceleri de dahil midir sorusuna cevap teşkil eder. Nitekim Taha suresinin 132. ayet-i kerimesiyle Hz. Peygamber (s.a.a), ehline, yani Ehl-i Beyt'ine, bilhassa namazı emretmeyi memur buyurulunca, tam altı ay, sabah namazına çıkarlarken, Hz. Fâtıma'nın (a.s) kapısına gelerek, "Ey Ehl-i Beyt, namaz! Allah ancak ve ancak sizden her çeşit pisliği, şekki gidermeyi ve sizi tam bir temizlikle tertemiz bir hale getirmeyi diler" diye nida ettikleri, bu ayet-i kerimeyi okudukları, Tirmizi'nin Sahih'inde, Hz. Peygamber'in, Hz. Ali'nin kapısına, sekiz ay gelerek, "Allah size rahmet etsin, haydi namaza!" diye nida ettiklerini İbn-i Merdveyh, İbn-i Asakir ve İbnü'n-Neccar'ın, Ebu-Said el-Hudri'den tahric ettiğini bildirir. Aynı eserde, dokuz ay, Hz. Ali'nin kapısına gelip ellerini dayadıkları, "Namaz, namaz" diye buyurdukları, bunu, her namaz vakti tekrar ettikleri de vardır.
Ahmed b. Hanbel, Müsned'inde, Ümmü Seleme'den şöyle tahric eder:
Resûlullah, Fatıma'nın evindeydi; Fâtıma, taştan yonulmuş bir çanak içinde yiyecek getirdi. Hz. Resûl, "Zevcini, oğullarını da çağır" buyurdular. Ali, Hasan ve Hüseyin geldiler; oturup yemek yediler. Resûl-i Ekrem (s.a.a), uyurken örtündüğümüz bir örtünün üstüne oturmuşlardı; örtünün altında da Hayber'de dokunmuş bir aba vardı; bense namaz kılıyordum. Allah, Tathir ayetini inzal buyurdu. Resûl-i Ekrem (s.a.a), abanın öte yanını alıp onların üstüne örttüler; sonra ellerini kaldırıp, "Allah'ım, Ehl-i Beyt'im, yakınlarım bunlardır; onlardan her çeşit pisliği, şekki gider ve onları tam bir temizlikle tertemiz et" buyurdular. Başımı odaya çevirip, "Ben de sizinle miyim ya Resûlallah" dedim; "Sen, hayır üzeresin" buyurdular.
Vahidi de bunu Esbabü'n-Nüzul'ünde; Tahavi, Müşkilü'l-Asar'ında iki yolla anar. Yine Taberi, Zehair'inde zikreder ve Hz. Resûl'ün (s.a.a), "Ben onlarla savaşanla savaştayım; barışanla barışığım; onlara düşmanlık edene düşmanım" buyurduklarını da bildirir. (s.23).
Nesai'nin Hasais'indeki şu satırlarsa gerçekten de ibretliktir:
Ebu-Vakkas oğlu Sa'd'in oğlu Amir diyor ki: Muâviye, Sa'd'e, "Ebu Turab'a (Hz. Ali'nin) neden sövmüyorsun?" dedi. Sa'd, şu cevabı verdiğini söyledi: "Ona üç şeyi hatırlattım; dedim ki: Resûlullah Ali'ye, öyle sözler söyledi ki onlardan birine muhatap olmam, kızıl tüylü develere sahip olmamdan daha sevimli olurdu bence. Resûlullah, onu bazı savaşlarda (Tebük savaşında) yerine halife dikmişti. Ali, 'Ya Resûlallah; beni kadınlara, çocuklara mı halife ettin?' dedi. Resûlullah (s.a.a), 'Razı değil misin ki, sen bana, Musa'ya Harun ne menziledeyse o menziledesin; ancak benden sonra peygamberlik yok' buyurdular. Bunu duydum ben. Bir de Hayber günü, 'Yarın sancağı öyle bir kişiye vereceğim ki; o, Allah'ı ve Resûlünü sever; Allah ve Resûlü de onu sever' buyurdular. Sonra, 'Bana Ali'yi çağırın' buyurdular. Ali geldi; gözleri ağrıyordu. Gözlerini, ağızlarının tükürüğüyle sıvazlayıp sanacağı ona verdiler. Ayrıca, 'Allah ancak ve ancak ey Ehl-i Beyt, sizden her çeşit pisliği, şekki gidermek, sizi tam bir temizlikle tertemiz etmek diler' ayet-i kerimesi inince de Resûlullah (s.a.a), Ali'yi, Fâtıma'yı, Hasan'ı ve Hüseyin'i çağırdılar da, 'Allah'ım, Ehl-i Beytim bunlardır' buyurdular."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.